Katil çıkacak, Gezi kalacak mı?
Barış Pehlivan; Nasıl Mücella Yapıcı için Gezi ağaç ve çevre mücadelesi idi ise eksiksiz bizim için de öyle idi. Nasıl Çarşı için Gezi ifade özgürlüğü ve protesto hakkı idi ise bizim için de öyle idi.
Türkiye’deki 395 cezaevinin kapasitesinin çok üstünde tutuklu ve hükümlü var. Özetle, cezaevinde olan ama yatacak yeri olmayan yaklaşık 100 bin insandan bahsediyoruz.
Şimdi...
Bu sayının daha da artması bekleniyor. Zira, 2 yıl altındaki suçlar için de tutuklama kararı verilmenin önü açılacak ve 1 ay dahi ceza alsanız bir süreliğine mutlaka cezaevine gireceksiniz.
Hal böyleyken af gibi yeni bir paketle cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin tahliyesi planlanıyor. Peki, sadece yaralamadan hırsızlığa adi suçlar kapsamında cezaevinde olanlar mı bu hakka sahip olacak?
Mesela, Gezi davası kapsamında cezaevinde olanlar da tahliye olacak mı? İşte bu konuyu Tayfun Kahraman’ın eşi Meriç Demir Kahraman’a sordum.
- Şu an toplam kapasitenin 92 bin üstünde insanın cezaevinde olduğu biliniyor. Böylesi bir süreçte, yeni yargı paketiyle cezaevleri rahatlatılmaya çalışılacağa benziyor. Siz, eşi 3 yıldır cezaevinde olan birisi olarak bu tartışmalara nasıl bakıyorsunuz?
Meriç Demir Kahraman: Cinayet işlemiş ya da onlarca suç dosyalı insanların sürekli salıverilmesi, buna rağmen hayatı boyunca en ufak şiddet eylemi ve söylemi olmayan bir akademisyen, bürokrat ve şehir plancı olan eşim Tayfun Kahraman’ın “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs” gibi absürt bir suçlamayla içeride olması kabul edilemez. Gerçek suçluların dışarıda ve gerçek masumların cezaevinde olduğu bir düzeni bu ülkenin hiçbir ferdi hak etmiyor.
Eylül 2018 tarihinde Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği af teklifi üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kader mahkûmları meselesini anlamış değilim. İlke şu; devlete karşı işlenenlerde devlet bu yetkiyi kullanabilir ama şahıslara karşı işlenen olduğunda orada devletin böyle bir af yetkisi kesinlikle yoktur” demişti.
Bu zamana kadar yapılan uygulamalar sayın cumhurbaşkanının bu yaklaşımıyla taban tabana tam tersi oldu. Hepimizin adalet duygusu örselendi.
Bu noktada; Tayfun’un “devlete karşı ve affedilecek” bir suç işlemediğini, masum olduğu gerçeğini hatırlatmak isterim. Cezaevlerinin doluluğunu ayrıca konuşmak gerekir ancak kısmi af benzetmesi ile anılan olası yeni bir düzenlemenin de bu çerçevede düşünülmesi gerekir.
- Bir paylaşımınızda, Tayfun Kahraman için “TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi başkanı olarak açtığı ve kazandığı davanın bedelini 3 yıla yaklaşan tutsaklıkla ödüyor” diyorsunuz. Ne demek istediğinizi açar mısınız?
Tayfun, Şehir Plancıları Odası’nın farklı yönetim kademelerinde görev yapmış, İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinde bulunmuş, meslektaşlarının verdiği oylarla seçilmiş, şehir planlama ilkelerine son derece bağlı bir meslek insanıdır.
Gezi Parkı ile ilgili konuda Şubat 2012 tarihinde odaların beraber gerçekleştirdikleri bir plan itirazı var. 28 sayfalık bütünüyle teknik bir itiraz dilekçesi ve onun üzerine de açılan bir dava ve bunun üzerine de kısmen kabul kararı ile verilen yürütmeyi durdurma kararı var. Bahsettiğim dilekçenin itirazında Gezi’nin neden park olarak kalması gerektiği mesleki olarak açıklanıyor ve kabul görüyor.
Tayfun, o dönem bulunduğu görev gereği hükümetle muhatap olan ve eylemciler ile iktidar arasında arabuluculuk yapan isimlerden birisi. Davayı açan odanın başkanı olmasa, böyle bir pozisyonda olmayacaktı. Ya da hükümet davet ettiğinde “Hayır ben muhatap olmam, beni bulaştırmayın, ne haliniz varsa görün” dese yine bu davada olmayacaktı.
- Ayşe Barım’ın tutuklanması sonrasında Gezi soruşturmalarının genişleyeceğine dair haberler çıktı. Bu sizde nasıl bir etki bıraktı?
Ayşe Barım’ı tanımıyoruz. O da bizi tanımıyor. Hakkında yorum yapmak ya da meseleyi buradan ele almak doğru olmaz.
Gezi Parkı’na giden milyonlarca insan oldu. Kimin hangi gerekçeyle gittiğini bilmemiz elbette mümkün değil. Geçen günlerde Tamer Karadağlı Gezi’ye katılmasını “ağaçları korumak” olarak gerekçelendirdi.
Tayfun için mesele ağaçtı. Çünkü işi bu. Bir meslek insanı olarak Şehir Plancıları Odası başkanı olarak, yapması gereken ağacı ve parkı korumak. Çünkü o alan deprem toplanma alanı. Yani pek çok insan için protesto düzenlemek, sesini duyurmak gibi niyetler olsa da Tayfun’un rolü protesto eden değil, kamuoyu adına hukuki adımları atmak ve görüşmeler yapmak.
- Gezi davası için Anayasa Mahkemesi’ne sürekli çağrıda bulunuyorsunuz. Yüksek mahkemeden beklentiniz nedir tam olarak?
Çok açık bir şey söylüyoruz aslında. Ortada somut delil yok ve adil bir yargılama yapılmadı. AYM’nin adil yargılanma hakkımızın ihlal edildiğine dair karar vereceğinden eminiz. Ancak çok uzun süredir o dosya orada bekliyor. Kamuoyunun tüm detaylarına hâkim olduğu bir dosya, bir türlü karara bağlanmıyor. Beklenen her gün her an hayattan gidiyor. AYM’ye sürekli çağrı yapmamız bu yüzden.
Nasıl Mücella Yapıcı için Gezi ağaç ve çevre mücadelesi idi ise eksiksiz bizim için de öyle idi.
Nasıl Çarşı için Gezi ifade özgürlüğü ve protesto hakkı idi ise bizim için de öyle idi.
Kaldı ki Tayfun Kahraman için bu iki yaklaşımın da ötesinde müzakere idi, diyalog idi, ortak zemin bulma çabası idi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları