Mahalle yanarken saç taramıyorum
Barış Pehlivan; Ne Öcalan’ı ne af yasasını ne de diploma konusunu duymak istiyordu. “Anladık, mahalle yanıyor da her mesele saç taramaya benzemez” dedi bir de üstüne.
Akşam haberlerini izlerken bir çevre aktivisti dostum aradı. Soluksuz bir şekilde sıraladı: “Arkadaş, memleketin günlük siyasi gündemini ‘İsveç’te olsa bir yıl tartışılırdı’ diye anlatıyorsunuz. ‘Çok yorulduk, biraz orman ve deniz görmek lazım’ diyorsunuz. Kışın donmaktan, yazın yanmaktan şikâyet ediyorsunuz. Madem yaşamımızla ilgili bu kadar dertliyiz, hiç mi sıra gelmeyecek o hayalinizdeki İsveç’teki konuları tartışmaya?”
Ne Öcalan’ı ne af yasasını ne de diploma konusunu duymak istiyordu. “Anladık, mahalle yanıyor da her mesele saç taramaya benzemez” dedi bir de üstüne.
Bakmayın, haksız değildi. Zira, kafamızı bize dayatılan konulara çevirdiğimiz sırada bastığımız toprak ayağımızın altından kayıyordu.
İşte bu yüzden, mahalle baskısıyla değil memleketin kafasında baskı olsun diye yazacağım: İklim kanunu.
Bundan iki gün önce...
Türkiye tarihinin ilk iklim kanunu teklifi TBMM Çevre Komisyonu’nda kabul edildi. Anadolu Ajansı şu sözlerle duyurdu: “Yeşil büyüme vizyonu ve net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadeleyi amaçlayan teklif, iklim değişikliği ile mücadelede esas olan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerini, planlama ve uygulama araçlarını, gelirleri, izin ve denetim ile bunlara ilişkin yasal ve kurumsal çerçevenin usul ve esaslarını kapsıyor.”
Gelin görün ki...
Çevrecilerin büyük çoğunluğu ve yaşam alanlarında mücadele veren insanlar farklı düşünüyor.
Anlaşılması için yazmalıyım; tam da bu yasayı ilgilendiren iklim değişikliklerinin Türkiye’ye etkileri ne olacak biliyor musunuz:
1- Aşırı sıcaklar nedeniyle sağlık sorunları ve ölümler artacak.
2- Isınmanın sürekli şekilde artması sonucunda kıyı taşkınlarından kaynaklanan riskler çoğalacak.
3- İklim değişikliği nedeniyle kuraklıkların sıklığı ve yoğunluğu artacak. Akdeniz bölgesindeki nüfusun yaklaşık yüzde 54’ü farklı ölçeklerde su kıtlığı yaşayacak.
TÜRKİYE NELER KAZANABİLİR?
Peki, Türkiye’de iklim kanunu çıkıyor da çevreciler neye itiraz ediyor? İklim adaletini savunan 92 kurum bu konuda ortak açıklama yaptı. Özetle diyorlar ki:
1- Yasal düzenleme büyük şirketlerin çıkarları doğrultusunda hazırlandı.
2- İklim krizine neden olan tarım, enerji ve madencilik sektörlerinde mevcut politikalar değiştirilmiyor.
3- İklim krizinin yol açtığı afetlere karşı önlemler getirilmiyor.
Uzun yıllardır bu meseleye kafa yoran, sahada deneyimiyle bilinen çevre mühendisi Kübra Ayçiçek’e kulak veriyorum:
“Meclise sunulan tasarı, Türkiye’nin ilk kez bir iklim kanununa kavuşacak olmasından dolayı olumlu bir gelişme gibi görülse de içeriği kanunun amacıyla uyumlu değil. İklim krizi bilindiği gibi sadece ekosistemin devamlılığını tehdit etmiyor, aynı zamanda ekonomiyi, toplumsal yaşamı ve adalet mekanizmasını da etkiliyor. Kanun tasarısından anlıyoruz ki bu teklif aslında sera gazı emisyonlarının ticaretini düzenliyor, kirlilik alınıp satılabilen bir meta gibi düşünülüyor. Örneğin, bu emisyonların ana kaynağı olan kömürün yerini ne zaman, neye, nasıl bırakacağı taslakta belirsiz. Öte yandan, Türkiye’nin emisyonlarını artıracak kömür projeleri ise hâlâ tasarlanmaya devam ediliyor. Bugün Aliağa’dan, Afşin-Elbistan’dan, Kazdağları’ndan, Muğla’dan ise ‘Kömürle yaşayamıyoruz’ diyen halkın sesi yükseliyor. Baştan aşağı tüm sistemleriyle adil bir dönüşüm gerektiren bu süreç, yalnızca şirketlerin çıkarlarına odaklanırken toplumsal faydanın, işçi ve kadın haklarının ve doğanın bütüncül olarak korunmasına yönelik politikalar barındırmıyor.”
Halbuki diyor çevreciler...
Türkiye güçlü bir iklim politikası uygulasa, bakın neler kazanacak:
1- Yenilenebilir enerjiye geçiş, enflasyonu düşürebilir.
2- Enerjide kendine yeterliliğin başarılmasıyla dış borç azaltılabilir.
3- Yeni istihdam alanları yaratılır.
4- Fosil yakıtların neden olduğu hava kirliliğinin yarattığı sağlık maliyetleri ortadan kalkar.
5- Rüzgâr ve güneşi merkeze alan yüksek teknolojili, katma değerli yatırım alanları gelişir.
6- İşsizlik ve yoksullukla mücadele olanağı yaratılır.
Öyle ya... İngiliz şair William Wordsworth iki asır önce demiş: “Doğa, onu seven yüreğe asla ihanet etmedi.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları