Yasa hasret kalanlar
Barış Pehlivan; Biliyorsunuz, depremde canlarını yitiren insanlara sessiz protestoyu bile çok gördüler. Halbuki, sessiz kalmasalardı bile ne olurdu ki? Shakespeare Macbeth’te yazmış: “Üzüntünü sözcüklere ver; konuşmayan yas, kalbi örter.”
“Kayıp, yasa yol açar ancak kaybedilen kişinin akıbeti belli değilse geride kalanların yası donar. Yakınları hayatta mı öldü mü? Bunu bilmemek, geride kalanları arafta bırakır. Kayıptan sonra cenazeleri defnedebilmek, inançlarımız doğrultusunda gerekenleri yerine getirebilmek önemli bir görev ve sorumluluk. Aynı zamanda yas tutmanın da temeli, hatta cenaze töreni ya da ölüm kaydı belgesi artık yaşamlarımızda olmadıklarının da kanıtıdır. Yas tutabilmemiz için bize yardımı dokunur bu kanıtların.”
Bu satırların yazarı Şengül Hablemitoğlu. Kendisi de ağır bir yas süreci yaşayan Hablemitoğlu, “mezarlıklar önemlidir, geride kalanların bu dünyadan gidenleri ziyaret edebilecekleri tek adresleridir artık” diyor.
Hatay’dan yazıyorum. “Dua edecek bir mezar arıyorum” arzusundaki kayıp yakınlarını, “Yasımızı yaşamak istiyoruz” diyen yalnız insanları, “Adalet nerede” diye haykıran yorgun sesleri duyuyorum. Bir kitap yanımda, onun sayfalarını çeviriyorum: “Yas/Uzun Bir Veda” (Doğan Kitap).
Yazarı Şengül Hablemitoğlu yası şöyle tanımlıyor: “Yas, kaybettiğimiz sevdiklerimize içimizde bir yer açmaktır; onları içimize sığdırmak için kendimizi büyütmektir.”
İşte o kitaptan bazı alıntılar paylaşacağım. Zira acılar içinde boğulurken yas için nefes alamıyoruz. Hablemitoğlu yasın donmasını şöyle anlatıyor:
“Bazı durumlarda kayıpların ardından yaşanan hukuk mücadeleleri, kadın cinayetleri ve siyasi cinayetler gibi ölümlerin ardından sürdürülen çaba yas tutmanın önüne geçer. Böyle ölümlerin ardından yas süreci donar. Dünyanın güvenli ve adil bir yer olmadığını düşünmekten, suçluların cezasızlığına öfkelenmekten bir türlü kurtulamayız. Öfke üzüntüyü bastırır, üzüntümüzü öfkenin içinde sürdürürüz. Bir hukuk mücadelesinin, adalet arayışının içinde dikkatimiz dağılmamalıdır. Oysa üzülemediğimiz bir yas, yas değildir. Evet, öfke belki bizi güçlü, dik ve dayanıklı tutar ancak kaybetme gerçeğini kabullenmemizi de geciktirir.”
SESSİZ KALMASALARDI BİLE NE OLURDU?
Kitapta, bugün deprem bölgelerinde sıkça gördüğümüz “ikincil yas” süreci de şöyle aktarılıyor:
“Bazen öyle bir kayıp yaşar ki insan, sadece sevdiği birini kaybetmekle kalmaz, hayatı bir bütün olarak ya da kısmi bir şekilde etkilenir. Kayıptan sonra kişi, yaşamının farklı alanlarında zorlanmasına neden olan başka kayıplarla da karşılaşır. Örneğin, savaşlarda, doğal afetlerde ya da bir kazada hem yakınlarını kaybeder insanlar hem yerlerinden, yurtlarından olurlar. Göç ederler, işlerini, evlerini, aidiyetlerini kaybederler. Kişi sadece tek bir kayıp yaşamakla kalmaz, hayatının işlevselliği değişir ve başka yaşamsal kayıplarla başa çıkmak zorunda kalır. Gelişen ikincil kayıpların neden olduğu duygu ve düşünceler kimi zaman yaşamı öyle güçleştirir ki kişi ilk kaybının acısını unutacak hale gelebilir. Anadolu’nun kadim geçmişinden gelen deyişler vardır bütün bunları bize hatırlatan: ‘Yaradan bunu unutturacak başka acılar vermesin’ derler, büyükler.”
Biliyorsunuz, depremde canlarını yitiren insanlara sessiz protestoyu bile çok gördüler. Halbuki, sessiz kalmasalardı bile ne olurdu ki? Shakespeare Macbeth’te yazmış: “Üzüntünü sözcüklere ver; konuşmayan yas, kalbi örter.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları