Bir de kâğıt uçak krizimiz varmış!
Barış Terkoğlu; Türkiye’nin Vaşington Büyükelçiliği’nden gelen bir kriptoda, “Deutsch ile hararetli bir görüşme yaptığı” bilgisinin verildiği yazıyormuş. Ancak kâğıttan uçak hikâyesine değinilmiyormuş.
Kendine yeni dersin. Her şeyi senle başlatır, senle bitirirsin. Ancak en küçük eylemin bile geçmiş kuşakların ürünüdür.
Bilmiyordum, işin ilginci bugüne kadar pek çoğumuz da bilmiyormuş. Meğer ABD ile de bir “uçak krizi”miz daha varmış. Ama öyle F-35 ya da F-16 değil, kâğıttan “uçak krizi”miz. Yeni çıkan, 20 emekli diplomatın anılarının yer aldığı, “Kayıt Dışı Anılar” kitabı sayesinde fark ettim (Tarihçi Kitabevi). Tahsin Burcuoğlu’nun anılarını okurken öğrendim.
Burcuoğlu’nun kariyeri yıldızla dolu. Mülkiye mezunu, 1973’te girdiği Dışişleri Bakanlığı’ndan 2014’te emekli oldu. Atina’dan Paris’e birçok başkentte büyükelçilik yaptı. MGK Genel Sekreterliği, Dışişleri’nde çeşitli kademelerde bürokratlık geçmişi var.
Gelelim “uçak krizi”ne…
‘TÜRKİYE SONUÇLARINA KATLANIR’
19 yıl önce... 2003 yılının şubat ayı. Türkiye, “Savaşta biz yokuz” dediği 1 Mart Tezkeresi’ne doğru gidiyor. Burcuoğlu, bu sırada Dışişleri Bakanlığı’nda, Ortadoğu Genel Müdürlüğü’nde görevde.
Şimdilerde Putin’e işgalci diyen ABD, binlerce kilometre öteden Irak’ı işgal etmeye hazırlanıyor. Türkiye’nin kararını beklemeden her yolla baskı yapıyor. İskenderun Körfezi’nde asker dolu gemileri bekliyor. Türkiye sınırları içerisinde kuvvetlerini konuşlandıracağı yerler arıyor, hatta kiralamalar yapıyor. Gelgelelim, ABD’nin işgal planına Türkiye’de bir kesim direniyor.
Bu sırada, ABD Elçiliği ile Türk Dışişleri bürokrasisi sayısız görüşme yapıyor. Devamını Burcuoğlu’ndan aktarayım:
“ABD Büyükelçiliği’nin Elçi Müsteşarı Robert Deutsch, randevu almadan, her zaman açık olan odamın kapısında göründü. ‘Kusura bakmayın, aceleyle geldik, Vaşington’dan aldığımız acil bir talimatı hemen size iletmek zorundayız’ dedi.”
Deutsch’un yanında Büyükelçilik kâtiplerinden Harry Kamian da vardı. Burcuoğlu, buyur ettiğini anlatıyor:
“Deutch biraz da sıkılarak ‘Size önemli bir belge vermek istiyoruz. Belgenin metni doğrudan Vaşington’dan, Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Biz sadece Büyükelçiliğimizin kâğıdına bastık. Dolayısıyla içeriğine hiçbir katkımız olmadı’ dedi ve tek sayfalık belgeyi uzattı.”
Burcuoğlu, merakla eline aldığı belgeyi okuyunca öfkelendiğini hatırlıyor. Zira söylediğine göre, “gizli” kayıtlı belge, “aksi takdirde Türkiye sonuçlarına katlanacaktır” ifadesiyle bitiyordu.
ALIP UÇAK YAPMIŞ
Burcuoğlu, Deutsch’a dönüp “Bir müttefike tehdit içeren, gelişmeleri de çarpıtan düşmanca bir belgeyi vermeye nasıl cüret edersiniz? Zekâma da hakarete kalkışan bu belgeyi almam, ama içeriğini üstlerime arz ederim. Şimdi bu belgeyi alıp geri dönün, siz vermemiş olun, ben de almamış olayım” dediğini anlatıyor. Anılarına göre, bir süre, “alırsın-almazsın” tartışması sürüp gitmiş. Ancak ABD’li diplomat belgeyi alıp gitmemekte ısrar etmiş. Devamında olanı Burcuoğlu şöyle aktarıyor:
“Belgeyi aldım, kıvırmaya başladım ve uçak haline getirip 7. kattaki odamın penceresinden Ankara’nın karlı havasına doğru fırlattım. Kâğıttan uçak süzüle süzüle gözden kayboldu.”
Açıkçası ben bile 19 yıl önceki bu anıyı okuyunca şaşkınlık yaşadım. Eminim o odadakiler daha çok şaşırmıştır derken, Burcuoğlu devamını da şöyle anlatıyor:
“Deutsch ve Kamian’ın yüzlerindeki ifadeyi hiç unutamadım. Kamian hızla fırlayıp kâğıttan uçağı aramaya gitti. Deutsch donup kalmıştı. ‘Sözümü dinleyip belgenizi geri alsaydınız bu sahneye tanık olmayacaktınız’ dedim. Deutsch da odamı terk etti.”
Kamian, Ankara sokaklarında peşinden koştuğu kâğıttan uçağı bulabildi mi, bilemiyorum. Fakat Burcuoğlu, “uçak krizi”nin izlerini de sürmüş.
‘ŞAHİN VE SERTLİK YANLISI’
Türkiye’nin Vaşington Büyükelçiliği’nden gelen bir kriptoda, “Deutsch ile hararetli bir görüşme yaptığı” bilgisinin verildiği yazıyormuş. Ancak kâğıttan uçak hikâyesine değinilmiyormuş.
Öte yandan WikiLeaks belgeleri de bir başka kaynak. Hatırlayın, ABD Dışişleri’nin yazışmaları bu sayede ortalığa dökülmüştü. Anılardan sonra açıp baktım. Burcuoğlu’nun adının olduğu tam 120 belge vardı. Bunlardan 17 tanesine Deutsch’un eli değmişti. Burcuoğlu, ABD’lilerle aktif dış politika yapan bir isim olarak görünüyordu. Aynı şeyi Burcuoğlu da düşünmüş:
“Adımın geçtiği çeşitli belgelere ulaştık. Bunlardaki profil analizlerinde Dışişleri Bakanlığı’nın ‘şahin kanadından ve sertlik yanlısı’ olduğum yolunda bir değerlendirmeye yer verildiğini gördüm. Doğrusu bu değerlendirme de hoşuma gitmişti.”
Burcuoğlu, bu olaydan bir yıl sonra Atina Büyükelçisi, dört yıl sonra MGK Genel Sekreteri, yedi yıl sonra Paris Büyükelçisi oldu. Siyasi iktidarın “monşer” diye andığı, zaman zaman karşı karşıya geldiği isimlerden biriydi. Bir yıl sonra Atina’ya gidişinde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile vedalaşmasını şöyle aktarıyor:
“Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ‘hayırlı olsun’ faslından sonra ‘Tahsin Bey, bildiğiniz gibi, biz artık Yunanistan’la kavga etmiyoruz’ diyerek nazik bir uyarıda bulundu.”
TÜRKİYE’NİN BARIŞ ZEMİNİ
20 diplomatın anılarında kimi güldüren, kimi acılı hikâyeler var. Ancak bütününe bakıldığında büyük devletlerin hep bir Türkiye projesi olduğu görülüyor. Türkiye’yi bir yerde konumlandırmak için çabalıyorlar. Kimi zaman Mehmetçiğin kendi askerleri yerine savaşmasını istiyorlar. Kimi zaman Türkiye’nin kendileri için bir çıkar sahası olmasını bekliyorlar. Ancak Türkiye’nin diplomat geleneği, eksikleriyle hatalarıyla, bir denge kurmaya çabalıyor.
İşte dünyada, 21. yüzyılda, Dostoyevski’den Çaykovski’ye bir linç kültürünün yayıldığı dönemde, Türkiye’nin bir barış dengesi kurabilmesinde, bu birikimin izleri var. Osmanlı’dan miras alınan, Cumhuriyette sürdürülen bu gelenek, 1990’daki Körfez Krizi’nde ya da 2003’te Irak Savaşı’nda, ANAP ve AKP hükümetleri istemesine rağmen, Türkiye’yi savaşa girmekten korudu. Büyük Devletler’in ısrarına karşın, ikinci Dünya Savaşı’ndan kaçınmayı başarabildi.
Bugün Ukrayna savaşında, Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile aynı anda konuşabilen tek ülke olmasını, bu geçmişe borçluyuz. İki asırdır Türk dış politikasının en iyi bildiği şey, kuşkusuz denge kurabilmek. Türkiye’yi ısrarla o veya bu tarafta savaşa sokmaya çalışanlara inat, barış masası, Türk milletinin ve savaştan çıkarı olmayan halkların umudu olmayı sürdürüyor. Bunu “Dostum Putin, Dostum Zelenski” laflarına ya da Antalya’nın lüks otellerine değil, gerektiğinde Ankara’da kâğıttan uçaklar uçuran aktif barış politikasının yarattığı zemine borçluyuz.
Tarihçi Thomas Carlyle, “Tarih, sayısız yaşamöyküsünün özüdür” diyor. Bugünün hikâyesini geçmişin mürekkebiyle yazdığının ne kadar az insan farkında!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları