Biri hukuk devleti mi dedi?
Barış Terkoğlu; İş liyakate gelince hukuk devleti değiliz. İş mahkeme kararına gelince hukuk devleti değiliz. Ancak iş üç yaşındaki çocukların ve çalışan annelerinin kreşlerini siyasi kavganın merkezi haline getirmeye gelince hukuku hatırlıyoruz.
Bir başkasının duvarını yıkıyorsa hukuk göze ne güzel görünür.
Önce “Kreşleri kapatırız” yazısı gönderdiler. Kendilerinin seçimlerde kreş açma vaatleri, kurdelesini kestikleri kreşler ortaya çıkınca “Kreşleri kastetmedik” dediler. Özel okullara “Belediyelere kreş açtırmayacağız” vaadinde bulundukları görüntüler ortaya çıkınca döndüler dolaştılar bu kez, “Her şeyin başı hukuk” noktasına geldiler. Evet, milli eğitim bakanının muhalefete söylediği “Biz hukuk devletinin prensiplerine göre yaşıyoruz” sözlerini kastediyorum.
Sahi emin misiniz? Hukuk devletinin prensiplerine göre mi yaşıyorsunuz?
Önümde bir dosya duruyor. Milli eğitimden başlayan mahkemelere taşan bir hikâye. Hayır, bu kez tarafı belediyeler ya da muhalifler değil. Tam tersine, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) çalışanları. Hem de AKP dönemlerinde görev yapmış, AKP’li bakanlarla birlikte çalışmış iktidarla uyumlu beş yönetici.
Biliyorsunuz, Yusuf Tekin’i bir zamanlar rektör yapmak için kişiye özel kanun değişikliği yapılarak kıdemli profesörlük şartı kaldırıldı. Ardından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi rektörü olarak atandı. Kanunlar gerektiğinde onun adına eğilip büküldü ama konumuz bu değil.
MAHKEMEYİ DİNLEYEN YOK
Tekin, 4 Haziran 2023’te başladığı bakanlık görevinde, ilk iş olarak bakan yardımcıları ve genel müdürleri değiştirdi. Ardından bakanlıktaki daire başkanlarının neredeyse tamamını görevden alıp yerlerine kendine yakın isimleri atadı. Mevcut “daire başkanları” ise “araştırmacı” olarak geçen pasif (depo) kadrolarına kaydırıldı. Kızağa çekilen bu isimler daha önceki bakanlar Mahmut Özer ve Ziya Selçuk ile çalışmıştı.
Peki neden görevden alındılar?
MEB, kendisine sorulduğunda, bu atamaların herhangi bir kusur (disiplin soruşturması, adli/idari tahkikat, görevde yetersizlik/başarısızlık) nedeniyle gerçekleşmediğini, sadece idarenin takdir yetkisini kullandığını söyledi. Herkes ise asıl gerekçeyi biliyordu. Yusuf Tekin, AKP’li de olsa eski bakanın atadığı isimlerle çalışmak istemiyordu. Daha açık söyleyelim: Yeterince söz dinler bulmuyordu!
“Hukuk devleti” diyoruz ya.
Elbette Yusuf Tekinzede olan daire başkanları hukuk yolunu tuttular. İdari yargıya iptal davaları açtılar. Mahkemeler de bu keyfi kararları hukuksuz bularak iptal etti. Görevlerine döndüler. Yusuf Tekin ne mi yaptı? Mahkeme kararıyla göreve geri dönen isimleri birkaç gün kâğıt üzerinde koltuğa oturtup, yeniden görevden alıp hukuka aykırı uygulamayı devam ettirdi. Yine mahkemeye gittiler, yine döndüler. Yine aynısı oldu. Bir kez daha mahkemeye gidip göreve döndüler. Yine aynısı oldu. “Hukuk devletiyiz” diyen Yusuf Tekin, hukukun verdiği kararları, bizzat bakanlık içerisinde ayaklar altına aldı.
BEŞ YÖNETİCİ MAHKEMEDE
Örnek vereyim.
N. isimli daire başkanı 19 Eylül 2023’te görevden alınmış. N’nin avukatı Ümit Ercan’ın başvurusuyla Ankara 12. İdare Mahkemesi, 22 Aralık 2023’te, “açıkça hukuka aykırı” olması ve “telafisi mümkün olmayacak zararlara” yol açacak nitelikteki olması nedeniyle yürütmeyi durdurmuş. MEB’in itirazı da reddedilmiş. Bunun üzerine MEB, 8 Şubat 2024 tarihinde, N’yi tekrar daire başkanı olarak atamış. Fakat 8 gün sonra, 16 Şubat 2024 tarihinde, tekrar görevden alıp yine “araştırmacı” yapmış. N. tekrar mahkemeye gitmiş. Ankara 15. İdare Mahkemesi 24 Nisan 2024 tarihinde, MEB’e “liyakat” hatırlatması yaparak geri dönüş kararı vermiş. N. 4 Haziran 2024 tarihinde tekrar “daire başkanlığı” görevine atanmış. Aradan 60 gün geçmiş. 5 Ağustos 2024 tarihinde, tekrar “daire başkanlığı” görevinden alınarak “araştırmacı” kadrosuna atanmış. N., tekrar mahkemeye gitmiş, Ankara 13. İdare Mahkemesi 27 Kasım 2024’te tekrar geri dönüş kararı vermiş.
Uzayıp gidiyor.
Diğer daire başkanlarının dosyaları da önümde duruyor. Sonuç hep aynı. H. için mahkemenin geri dönüş kararından 35 gün sonra, E. için 41 gün sonra, Z. için iki buçuk ay sonra, Ö. için 40 gün sonra tekrar hukuk dışı atamalar yapılmış ve “araştırmacı” kadrosuna atanmışlar. Milli eğitim bakanı ne mahkemelerin kararlarını ne de Danıştay’ın kararlarını kaba tabirle takmamış! Mahkeme ne karar verirse versin ne kadar “Liyakate uy” derse desin hukuka da mahkemelerin kararlarına da uymamış.
BAŞSAVCININ EŞİNİN ATAMASI
Dahası var.
Ben bu yazıyı yazarken ilginç bir atama kararını öğrendim. Ankara cumhuriyet başsavcısının eşi olan A.K’nin atamasıydı. Aslen hemşire iken milli eğitimde sağlık bilgisi öğretmenliği yapmıştı ve Ankara’da bir meslek lisesinde müdür yardımcılığı görevindeydi. A.K., tam da bugünlerde milli eğitimden Rekabet Kurumu’na “uzman” pozisyonunda bir göreve atanmıştı. Milli eğitimin daire başkanları liyakatlerinden koparılırken milli eğitimdeki hemşire kökenli bir öğretmen, başsavcı eşi olmanın rüzgârına kritik bir koltuğu ekliyordu. Üstelik yeni kurumunda ülkedeki rekabetin adaletli olması için çalışacaktı!
Sonuç olarak.
İş liyakate gelince hukuk devleti değiliz. İş mahkeme kararına gelince hukuk devleti değiliz. Ancak iş üç yaşındaki çocukların ve çalışan annelerinin kreşlerini siyasi kavganın merkezi haline getirmeye gelince hukuku hatırlıyoruz. Haliyle mesele hukuk filan değil. Hukuku siyasete alet etmek.
Birilerine hizmet ettiği zaman değil, herkese eşit dağıldığı zaman hukuk adaletin aracı olacak.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları