Cemil Çiçek’in suçu ne?
Barış Terkoğlu: Söylediğine göre parti içerisinde de sistematik olarak hedef alınmıştı: “Bunlar benim için ‘derin devletin adamı’ dediler. ‘AK Parti daha özgürlükçü olacak ama derin Cemil Çiçek ortalığı karıştırıyor’ dediler. Adımı ‘301 Cemil’e çıkardılar.”
Kırmızı Başlıklı Kız, ormanı aşıp büyükannesinin Bank Asya kredisiyle aldığı kulübeye girdi.
Seslendi: “Senin tırnakların neden böyle uzun?”
Yanıt geldi: “Ekrem İmamoğlu stadyuma gitmesin diye.”
Tekrar sordu: “Senin kolların neden bu kadar uzun?”
Biraz kalınlaşan ses: “Ekrem İmamoğlu Maltepe’de miting yapmasın diye.”
Hâlâ durumu anlamayan kızcağız son soruyu sordu: “Dişlerin neden sivri peki?”
Bu saflığa dayanamayan İçişleri Bakanı yataktan fırladığı gibi Kırmızı Başlıklı Kız’ı yutuverdi.
“Masal böyle değil” mi diyorsunuz? Aslında böyle. Habertürk’ün FETÖ’nün ucuz kredisi ile ev alan yazarı günlerce Ekrem İmamoğlu’na “yapılmayacaklar listesi” hazırladı. O maça gitme, şu mitingi yapma, böyle konuşma. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, cuma gecesi televizyona çıktı. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’a “İmamoğlu derbiye gelmesin” dediğini kabul etti. Böylece resim tamamlandı. Biz gazeteci konuşuyor sanıyorduk, meğer ses Soylu’dan çıkıyormuş. Kalemin mürekkebini Soylu akıtıyormuş.
Üstelik bununla sınırlı değil. Şu ara “bazı yandaşlar” aynı şeyi yazıyor, söylüyor: “Aman Cumhurbaşkanım Süleyman Soylu’dan vazgeçmeyin.” Belli ki kabine değişikliği ihtimali onları korkutuyor. 31 Mart yenilgisinin Soylu ile bağlantılı olmadığını anlatıyorlar.
Tabii ki Soylu’nun Pelikancılar gibi A Haber’i ya da Sabah gazetesi yok. Haliyle Gökçek’in kanalında kimi programcılara ya da TGRT’deki partnerlerine iş düşüyor. Gözünüzü kapatın sanki Soylu’ya playback yapıyorlar.
Cemil Çiçek nasıl gönderildi?
Onlar gitsin ya da gitmesin...
Peki çoktan gitmiş olanlara ne oldu?
28 Mart’ta bu köşede Süleyman Soylu’nun 2010 referandumundan sonra Samanyolu TV’de yaptığı programı okumuştunuz. FETÖ’nün kritik ismi Önder Aytaç ve Gültekin Avcı ile birlikte örgütün kanalında anlattıklarına yer vermiştim.
Yazının çıktığı gün eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek’le konuşma fırsatım oldu, okumuştu. Süleyman Soylu, Samanyolu TV’den bakanlığa giden tramvaya binerken, Çiçek’in siyasetin dışında kaldığını biliyorduk.
Peki neden?
Bana Barış Pehlivan’la birlikte yazdığımız Sızıntı kitabında kendisi hakkındaki kısımları hatırlattı. Siyasetin dışına düşmesinin şifreleri belki de oradaydı.
Kitapta, ABD gizli belgelerinde aksi yönde bilgiler olmasına rağmen Cemil Çiçek ile FETÖ arasında kavga olduğunu söylemiştik. Çiçek, 2003 yılında Adalet Bakanlığı görevindeyken terör örgütlerini “silahlı” ve “silahsız” diye ikiye ayırmak istemişti. Silahsız da terör örgütü olabileceğini kabul eden düzenlemenin kendisi aleyhine olacağını düşünen FETÖ, Çiçek’e cephe almıştı. AKP içinde Çiçek’e karşı yürüttüğü lobi çalışması sayesinde söz konusu değişiklik tasarısının önüne geçti.
Kavga orada bitmedi.
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, 2 Nisan 2007’de ismini vermediği bir bakanın FETÖ’ye dair görüşlerini yayımladı. O AKP’li bakan, “Cemaatçi polisler ve savcılardan”, “Fethullah Gülen’in istihbarat merakından”, “soruşturmalarda Cemaat’in parmağından” bahsetmişti. Hakan’ın adını vermediği o bakan Cemil Çiçek’ti. 3 gün sonra, yani 5 Nisan 2007 tarihinde ise Ahmet Hakan’ın köşesinin başlığı, “Cemaat Diyor ki: O Bakan Bize Düşman” şeklindeydi. FETÖ, Ahmet Hakan’ın ismini vermediği bakanın kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Ahmet Hakan’a FETÖ adına açıklama yapan meçhul kişi bu durumu şöyle açıklıyordu: “Bakanın yaptığı bir yasa çalışmasına karşı çıktık. Hem hükümet hem AKP bizim haklı olduğumuza kanaat getirdi. Yasa tasarısı değişti. Bakan gururunun kırıldığını düşündü ve bu olayı kişisel husumete dönüştürdü. Uzun bir süredir hakkımızda tezvirat yapıyor.”
‘Derin devletin adamı’ dediler
Çiçek bugün halen olduğu yerdeydi...
O günkü kavgayı şimdi şöyle anlatıyordu: “Bizde terör denildiği zaman akla cebir ve şiddet gelir. Ben o tarih itibariyle de bugün itibariyle de silahsız terör örgütü olabileceğine inananlardanım. Nihayetinde bunların o gün itibariyle evlerinde silah, tabanca ya da patlayıcı yoktu. Ama devletin imkânlarını kullanarak yasadışı işler yapıyorlardı.”
Söylediğine göre parti içerisinde de sistematik olarak hedef alınmıştı: “Bunlar benim için ‘derin devletin adamı’ dediler. ‘AK Parti daha özgürlükçü olacak ama derin Cemil Çiçek ortalığı karıştırıyor’ dediler. Adımı ‘301 Cemil’e çıkardılar.”
Anlatmasa bilmiyordum, Cemil Çiçek’in adı, 2011 yılındaki bir fişleme belgesine de girmiş. O belge Pensilvanya’daki toplantılardan çıkmıştı:
“Isparta’da savcılık FETÖ ile ilgili bir soruşturma yapıyor. O soruşturmada sık sık Pensilvanya’ya giden şüphelinin notları ele geçiriliyor. 2011 yılının temmuz ayında Fethullah Gülen’in huzurunda Türkiye’de olan bitenin değerlendirilmesi yapılmış. Mesela Aydın Doğan’ın kızlarının arasındaki çekişmeyi yazıyor ya da Doğan Grubu’nun neden kendilerine karşı olduğunun izahları var. Ben de o dönem Meclis Başkanı olmuşum. Benim hakkımda el yazısıyla ‘O derin devletin adamıdır. Bundan sonra bizim Meclis’teki kanunlarımız zor geçer’ notu alınmış.”
Kırgın mıydı? Bana sorarsanız öyle: “Bugün herkes (FETÖ’ye karşı) dümdüz gidiyor. O gün böyle işler olduğunda suçlanan benim. Şimdi yazanlar o zaman beni suçluyorlardı.”
Gerçekten de o gün öngördüğü şekilde, silahsız görünen yapı terör örgütüne dönüşmüştü: “Cebir şiddet kullanmadan da terör örgütüne dönüşebiliyor bir örgüt. İşte buyurun dönüştü. 2003’te benim gördüğümü 2016’da anladık biz. Kim nerede durmuş, kim saf değiştirmiş bunların değerlendirilmesi lazım.”
Çiçek, kendisine haksızlık yapıldığını, üstelik bunun da açıkça söylenmediğini anlatıyordu: “Tavır değiştirenler içinde ‘biz bu adama haksızlık yaptık’ diyen bir faziletli adama da rastlamadım. İnsanlar fikirlerinde yanılabilir. Ben de 30 sene evvelki ya da 15 sene evvelki Cemil Çiçek değilim. Hatam varsa kabul ederim. Bu kadar suçlandık, bu kadar töhmet altında kaldık. ‘Haksızlık yaptık bu adama’ diyen bir ifadeye de rastlamadım.”
Şimdilerde başka gırtlaklardan kabine yolcularını tartışıyoruz da...
Sizce de gidişlerinden önce Kırmızı Başlıklı Kız’ı yiyen kurdun o sahipsiz kalan kulübeye nasıl girdiğini konuşmak gerekmiyor mu?
Belki de asıl sır gidişte değil geliştedir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları