Diyanet meselesi pek de öyle değil
Barış Terkoğlu; Adını ben de bilmiyorum. Hatta sorsanız tipini bile tarif edemem. Ama ne iş yaptığını söyleyebilirim: Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı. Neden mi? Çünkü Erdoğan devleti yönetmeyi öyle basitleştirdi ki...
O eminim ki Erdoğan’a teşekkür edecek. O kim mi? Adını ben de bilmiyorum. Hatta sorsanız tipini bile tarif edemem. Ama ne iş yaptığını söyleyebilirim: Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı.
Neden mi? Çünkü Erdoğan devleti yönetmeyi öyle basitleştirdi ki...
Bir zamanlar sosyalistler hariç, bütün siyasetçilerin bir ortak noktası vardı: Mülkiyetin dokunulmazlığı. Şimdi, 13. Cumhurbaşkanı’nın vatana millete zararlı saydığı bir servet sahibi mi var? Önündeki sarı tuşa basıp hemen kayyım atayabilecek. Bir zamanlar ara dönemler hariç “seçilmişlere dokunulmaz” ilkesi vardı. Şimdi 13. Cumhurbaşkanı, hakkında dava bile olmayan bir “seçilmişi” soruşturmanın selameti için kırmızı düğmeye basıp görevden alabilecek. Yeşil düğmeye basıp vakıfların yönetimini, mavi ile ihaleleri, turuncu ile piyasaya sürülecek para miktarını belirleyecek. Kısacası hukuk freni, kurum takozu, devlet geleneği engeline takılmadan yönetmek artık pek kolay!
Bunları düşünmeme neden olan Diyanet ile Ankara Barosu arasındaki tartışma oldu. Bence asıl kritik sözleri Diyanet’i destekleyen Erdoğan kullandı:
“Ülkemizde eğer İslam adına konuşması gereken birisi varsa, bir kurum varsa, Diyanet İşleri Başkanlığı’dır.” Erdoğan, Diyanet’e yönelen eleştirileri hem İslama hem devlete sayıyordu.
Diyanet’e İslamcı direniş
Son meseleyi bir yana bırakırsak, Erdoğan sözleriyle neredeyse 100 yıllık bir kavgayı bitirmiş oldu. Zira İslamcılar bugüne kadar ne Diyanet’i ciddiye aldılar ne de onun İslam adına konuşabileceğini düşündüler. Aksine laik devletin kurumu olan Diyanet’in imamlarının ardında namaz kılınmayacağını dahi söyleyen oldu. Erdoğan’la tartışma bitti: Diyanet’in sesi İslamın sesidir!
Diyanet başlangıçta toplumu dini konularda bilgilendirmeyi ve din bürokrasisini yeni düzene uyumlu şekilde yönetmeyi amaçlayan bir kurumdu. Rıfat Börekçi, Şerafettin Yaltkaya, Ahmet Hamdi Akseki, Eyüp Sabri Hayırlıoğlu; 1924-1960 aralığında ülke sadece 4 Diyanet İşleri başkanı gördü. İlk üçü ölene kadar görev yaptı. Diyanet’in siyasal mücadelenin içinde işlevli hale gelmesi 60 sonrasında hızlandı.
Sadece sol ile kavga etti sanmayın. İslamcılar bu işten hem faydalandı hem de şikâyet etti. Açılan kadrolara yerleşirken mutluydular. Ama Diyanet ne zaman “İslam adına ben konuşurum” dese İslamcı direnişle karşılaştı. Cemaatlerle fayda ilişkisi kuran siyasetçiler ise bu sırada havaya bakıyordu.
Süleymancıların Diyanet kavgası
12 Mart’ın ardından Kuran kurslarını Diyanet’in devralması o döneme kadar bu alanda büyümüş Süleymancıları, Işıkçıları, hatta İskenderpaşacıları kızdırdı.
AP Hükümeti, Diyanet imamlarıyla TRT’de program başlattığında en ağır eleştiriyi Milli Gazete’den alacağını nereden bilebilirdi:
“Fuhuş Gemisi filmini oturup seyredin, kızın, öfkelenin veya azgın nefsinin esiri olup zevk de alın. Bir şey diyemem ama TRT’nin dini programlarını, mevlitlerini izlemeyin.”
Diyanet de bu kesimlerden hazzediyor değildi. Yıllar sonra karşımıza AKP kurucusu ve milletvekili olarak çıkacak Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, 1981 yılında darbecilere verdiği brifing’inde anlatıyordu:“Nurculuk, Ticanilik gibi dini sapmaların önlenmesi, din konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın etkin ve tutarlı din hizmeti verdirebilmesine ve din öğrenimi veren okulların mesleki yeterliliğinin artırılmasına bağlıdır.”
Süleymancıların liderliğini kayınpederinden devralan Kemal Kaçar’ın 1989’da söylediği sözler Altıkulaç’a cevap gibi: “Biz o zamanlar imam hatip mektepleri yoluyla uygun bir dini tedrisat yapılabileceğine kani değildik. Milli Eğitim’in müdahalesi vardı ve ‘bunlar hakiki Müslüman yetişmesine hiçbir zaman müsaade etmezler’ diye düşünüyorduk. Doğru veya yanlış. Bu kanaatimiz doğruymuş ki Tayyar Altıkulaç gibi bir kimse bu okuldan çıktı.”
Cinayete varan gerilim
Kavga o kadar büyüktü ki, Altıkulaç, Süleymancıların Diyanet imamlarının ardında namaz kılmamakla kalmadığını söyleyecek, “Süleymancı olmayan din görevlileri, müftüler, hatta Diyanet müfettişleri dövüldü” bile diyecekti. Süleymancılar, Diyanet kontrolündeki imam hatip okulları için “imam hatap” diyordu. “Hatap” Arapça “odun” demekti. Diyanet’in de eli armut toplamadı. Cami bahçelerinde “Ben bir Süleymancı idim” başlıklı itirafçı kitabı satıldı.
İskenderpaşacıların parasıyla çıkan Bugün gazetesinin Diyanet’in özerk olmasını istediği, bunun olmamasını zulüm olarak tanımladığı nasıl unutulur. Ya da İsmailağa cemaatinin çalışmalarına engel olan Diyanet’in Üsküdar Müftüsü Hasan Ünal’ın 1982’de öldürülmesi ve İsmailağa liderinin “katli vacip” fetvası nedeniyle bu cinayetin sanığı olması.
Mehmet Görmez hedefte
Bunlar eski meseleler demeyin... Önceki Başkan Mehmet Görmez, İsmailağa başta olmak üzere İslamcı hocalar tarafından “reformcu” diye damgalanmadı mı? Sohbetlerde “bu kadar beteri gelmedi” diye lanetlenmedi mi? Ortadoğu kazanı kaynarken İran’a verdiği kardeşlik mesajları nedeniyle “Ehlisünnete karşı” ilan edilmedi mi? Işıkçıların gazetesi Türkiye, Görmez’in Fethullah Gülen’e kitap gönderip ona sevgi sözcükleriyle ithafta bulunduğunu iddia edip Diyanet İşleri Başkanı’nı terör bağlantılı göstermedi mi? (Görmez kitabı Gülen’e göndermediğini açıklamıştı.)
Hatırlayın; Nurettin Yıldız’ın, İhsan Şenocak’ın, kadınları ve çocukları cinsellik üzerinden tanımlayan fetvaları, sonunda Erdoğan’a “yeter” dedirtmiş, Erdoğan Diyanet’i göreve çağırmıştı. Diyanet ile “âlim” denen hocalar karşı karşıya geldi. Erdoğan’ın “İslamın güncellenmesi” açıklamasına Diyanet destek verince ipler yine gerildi. Geçen yıl sızan Diyanet’in cemaatler raporunu unuttuk mu? “Bazıları” hariç önde gelen cemaatler ve hocalar yerden yere vuruluyordu.
Yeniden tanımlanan Diyanet
Daha da yakını var. Gazeteci Saygı Öztürk, birkaç ay önce çıkardığı Menzil kitabı için, Menzilcilerin liderleriyle söyleşiler yaptı. Öğrendik ki Menzilcilerin Diyanet’in kaldırılmasına itirazları yok. Aksine Diyanet’in kendileri üzerinde sopa olduğunu düşünüyorlar.
Erdoğan sadece Diyanet ile baro atışmasına müdahale etmiyor. “İslam adına Diyanet İşleri Başkanı konuşur” diyerek “yaşayan din”in hüküm yetkisinin sahibini de işaret ediyor. İslamcılığa da bir çizgi çiziyor. Kuşkusuz, devletin yetkilerinin tümünü kendinde toplarken Diyanet’i de yeniden tanımlıyor. Diyanet, Erdoğan’ın çizdiği politikaların aktif fetvacısı oluyor. Ne trajik ki bu dönüşüm FETÖ’nün derneklerinde görev almış, onun projeleri için Vatikan’a kadar gitmiş, FETÖ imamı Suat Yıldırım’ın çalışma arkadaşı, Adil Öksüz’ün tez hocası Ali Erbaş’a nasip oldu.
Kim olacak bilmem...
Ama 13. Cumhurbaşkanı atayacağı Diyanet İşleri Başkanı’nı parmağıyla gösterip “İslam adına bundan sonra o konuşacak, ona karşı olan İslam ve devlet karşıtıdır” dediği gün kuşkusuz Erdoğan’ı bir kez daha anacağız.
Belki de “devletin kılıcı ruhani tartışmaları bitirecek kadar keskindir” diyeceğiz.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları