Erdoğan mı, devlet mi hasta?
Barış Terkoğlu; Erdoğan “bir anda” sinirlenmişti. Sert bir konuşmadan sonra tekrar FOX TV’ye döndü ve stratejik bir cümle kurdu: “Murdoch sattı burayı, dedik ‘herhalde buranın havası değişir’, ama hiçbir şey değişmedi.” İşaret ettiği, Disney Grup’un 2 yıl önce FOX’u 60 milyar dolara satın almasıydı.
İnsülin hormonu, midenin arkasındaki pankreastan salgılanıyor. Yediğimiz besinler sindirimle parçalanıyor, şeker moleküllerine dönüşüyor. Vücut denilen ülkenin yazılı emri gibi, insülin ile kandaki şeker, hücrelerimize giriyor. Normalden az salgılanırsa kan şekeri yükseliyor, çok salgılanırsa düşüyor. Şeker hastalığı diyoruz. İnsanın en küçük parçasıyla bütünü arasındaki bozulmayı yine insülin tedavi ediyor.
Geçen hafta Erdoğan ABD’deydi. Gitmeden önce havaalanında basın toplantısı yaptı. Tam televizyonun sesini kısıyordum ki birden sesi duydum. “FOX haber muhabiri” diye başladı. Çok makul, hatta Erdoğan’ın olan biteni açıklamasına yardımcı olacak bir soru sordu: “Arifiye’deki Tank-Palet Fabrikası konuşulmaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun gizli kararname çıkarıldı diye bir iddiası var. Hem bu iddiayı hem de gelinen son noktayı size sormak isterim.”
Muhabir yorum yapmamış, Kılıçdaroğlu’nun iddiasını aktarmıştı. Erdoğan’ın birbirine kenetlenmiş elinin başparmağı ileri geri oynamaya başladı. Derin nefes aldı. “Bakın, size çok açık bir şey söyleyeceğim” dedi.
Tam o sırada yanımdaki arkadaşım “şeker” diye bağırdı. 29 Nisan 1998’de Medical Park Hastanesi’nde Erdoğan’a tahlil yapılmış, 70 ile 115 arasında olması gereken açlık kan şekeri 159 çıkmıştı. Diğer hastalıkları bir yana, Erdoğan’a o gün “şeker hastası” teşhisi konuldu. Zaman zaman sinirlenmesi de, kimi bitkin görünmesi de medyada “şeker”in iniş çıkışına bağlandı.
Erdoğan FOX’a neden patladı?
Arkadaşımın kastettiği buydu. Erdoğan ona göre “bir anda” sinirlenmişti. Gerçekten de Cumhurbaşkanı “açtı ağzını, yumdu gözünü”. “FOX TV’yi yalan medya olmaktan çıkarın. Bir defa dürüst olun” diye başladı. Sert bir konuşmadan sonra tekrar FOX TV’ye döndü ve stratejik bir cümle kurdu: “Murdoch sattı burayı, dedik ‘herhalde buranın havası değişir’, ama hiçbir şey değişmedi.” İşaret ettiği, Disney Grup’un 2 yıl önce FOX’u 60 milyar dolara satın almasıydı. Belli ki eğlenceyle anılan, haber ve spordan uzak duran Disney’in FOX TV’deki gazetecilerin işine son vermesini bekliyordu. Beklediği olmamıştı.
Arkadaşım “demiştim” dedi. Ama ben pek öyle düşünmüyordum. Neden mi?
Cumhurbaşkanı’nın toplantılarına her gazeteci katılamıyor. Akreditasyon gerekiyor. FOX TV muhabiri neyse ki bu toplantıları izleyebiliyor. Peki, her katılan istediği soruyu sorabiliyor mu? Tabii ki hayır. Toplantıdan “yeteri kadar süre önce” sorular yazılı olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı temsilcisine iletiyor. Kimi zaman “şu da sorulsalar” da araya karışıyor. Seçim yapan Cumhurbaşkanlığı, kimlerin soracağını belirliyor. Beklenen sorularla basın toplantısı gerçekleşiyor. Erdoğan da hazırlıklı olduğu sorulara fevri olmayan yanıtlar veriyor.
Kısacası, ortada “şekerlik” durumu yok. Cumhurbaşkanı’na pek de soru sormasına müsaade edilmeyen FOX TV muhabirine bu kez izin verildi. Cumhurbaşkanı “şeker”siz yanıtını verdi. Tam da ABD’ye giderken, merkezi ABD’de bulunan, yakın zamanda el değiştirmiş bir kanalın muhabirini fırçaladı. Değişmeyen “havadan” şikâyet etti.
ABD’de FOX’un yeni sahipleriyle “havalar” meselesi konuşuldu mu? Şimdilik bilmiyoruz. Ama Erdoğan çok stratejik bir adım atıyor. Yazılı sorular ona yardımcı oluyor.
İmamoğlu nasıl ‘çağrılmadı’?
Geçen cuma ise bir başka kriz yaşadık. Perşembe günü İstanbul 5.8’lik depremle sallanmıştı. Aynı gün İstanbul’da devletin ileri gelenleri deprem hazırlıkları için toplantı yapmıştı. Belediye Başkanı İmamoğlu da katılmıştı. İmamoğlu aynı akşam Habertürk’te “Bugün faydalı bir toplantı yaptık, değerli Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay başkanlığında bir simülasyon gibi” demişti. Cuma, yani ertesi gün bu uyum krize dönüştü.
AFAD merkezindeki Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) Toplantısı’nda Cumhurbaşkanı Yardımcı Fuat Oktay vardı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vardı, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya vardı, hatta birlikleri şehir merkezinden çıkarılan 1. Ordu Komutanı bile vardı. Ama İstanbul’un belediye başkanı yoktu. Muhalefet İmamoğlu’nun çağrılmadığını iddia ederken, iktidar yanlıları “çağrıldı” dedi. Türkiye, depremi konuşmayı bıraktı. Devleti yöneten siyasetin muhalefetle kavgasını tartışmaya başladı.
Gazeteciler, o gün hem valiliğe hem de belediyeye TAMP toplantısına çağıran yazılı belge sordular. Ortada öyle bir belge yoktu. İşin aslını da kimse açıklayamıyordu. Bir gün önce, İmamoğlu’nun da katıldığı toplantı bittiğinde, sözlü olarak “bundan sonra depremle ilgili teknik çalışma yapacak birimlerin” katılması istendi. “Sen değil, yöneticilerin gelsin” deniyordu. Nitekim öyle de oldu. İmamoğlu yerine belediyenin afetle ilgili hazırlık yapan yöneticileri toplantıya gitti. İmamoğlu’nun, “Dün davet edildiğim yerdeydim, devletimin davet ettiği her yere koşa koşa giderim” diyerek kastettiği buydu. İkinci gün için Belediye Başkanı’na davet yoktu. Valilik “davet edilmedi” iddiasını yalanladı. Ama belediyeye yapılan bir yazılı çağrı ortada yoktu. “Katılımcılar orada bilgilendirildi” deniyordu.
Valilik açıklamasından sonra İmamoğlu ile Vali bu kez telefonla görüştü. Vali, “Toplantıda söyledik, kimseyi çağırmadık” dedi. İmamoğlu ise “Beni çağırmadınız” diyordu. Önceki günkü toplantıda olmayan bakanları hatırlatıyor, “1. Ordu Komutanı içine doğup mu geldi” diye soruyordu. İmamoğlu’na çağrı yapılmadığı gibi, özel kalem müdürü bile aranıp davet edilmemişti.
Cumhurbaşkanı’na soru sormayı yazılı kurala bağladık. Binlerce canımızı ilgilendiren deprem toplantısını ise “toplantıda söyledik duymadın mı” diye yapıyoruz.
Yazılı belgeler devletin insülinidir. Kuralları, yazıyla hücrelerine nüfuz eder. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devlet hep yazılı arşiv tuttu. Yüzlerce yıllık arşivi Cumhurbaşkanı’na bağlayıp, Sultanahmet’ten Kâğıthane’deki derenin kenarına taşıdık. Tarihi arşivi göz göre göre su basarken, biz yazılı belgeyle çalışmayı unuttuk. Bu şekilde istediğimiz zaman kriz çıkarıyor, sonra kriz yokmuş gibi yapabiliyoruz.
Erdoğan’ın şeker hastalığını hep konuşuyoruz da, galiba devlet şeker hastası oldu.
ÜYE YORUMLARI
Facebook Yorumları
Güzel tespit !.Belli ki C.B. hiç eleştiri istemiyor ? Fox TV' nin emir kulu kanallardan farklı olduğu yani gerçekleri kamuoyuna aktardığı çok açık. O nedenle, Fox TV' ye ver yansın ediyor. Dikensiz gül bahçesi isteyen bu zihniyet, tabii ki devleti de hastalandırır ?
Barış Bey , ben mevzuatı biraz araştırdım. Biraz teknik bilgi vermek istiyorum. Yapılan toplantılar Yüksek Koordinasyon Kurulu ile İl Koordinasyon Kurulu arasında bir yerde. Mevzuatta , usulde , bu toplantıların yeri yok. Bunu oluşum şekline göre söylüyorum.
Bu iki kurulun olağan toplantıları yılda 2 kez yapılıyor. İl Koordinasyon Kurulunun sekretayasını il afet müdürü yapıyor. Gene toplantının şekline baktığımızda bu toplantıların İl Koordinasyon Kurulu toplantısı olmadığını görüyoruz. Bu husus şu bakımdan önemli; Valilik yaptığı yalanlama açıklamasında Belediye Başkanının bu kurulun doğal üyesi olduğunu ve bu toplantıya katılmasının görevi ve sorumluluğu olduğunnu söylemiş ve 2. toplantıyı İl Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu Toplantısı olarak nitelemişti. Yönetmeliğe göre Belediye Başkanı İl Koordinasyon Kurulunun değişmez üyesi , ve aynı yönetmelik madde 32'ye göre bir afet ve acil durum halinde talimat beklemeksizin tüm kurul üyelerinin bu toplantıya katılma zorunlulukları var . Vali yönetmelikteki bu maddeye gönderme yapıyor.
Şimdi olayın mevzuat karşısındaki durumu açığa çıktığına göre şu değerlendirmeleri yapabiliriz:
Böyle bir toplantı ve usulü yasada yok. Toplantının hangi kurulun toplantısı olduğu belli değil. Yüksek Koordinasyon Kurulu toplantısı ise Belediye Başkanının katılması söz konusu bile değil. Çünkü kurul üyesi değil. Yok eğer İl Koordinasyon Kurulu toplantısı ise olağan toplantı olması ( Yılda 2 kez) sekretayanın bu toplantıyı planlayıp tarih , saat ve yerini ilgililerine bildirmesi gerekyor. Olağanüstü bir toplantı olması halinde Belediye Başkanı talimat beklemeksizin AFAD İl Merkezinde kurul oluşumuna katılmak zorunda ama bunun için de AFAD Başkanlığı tarafından '' Genel hayata müessir olup olmadığına '' dair bir karar alınması ve bunun duyurulmasına gerek var. İstaanbulda yaşanan son depremde de böyle bir kararın alınmadığı açık olduğundan Belediye Başkanının toplantıya katılması diye bir zorunluluk yok. Hem daha önce belirttiğim gibi bu toplantının hangi kurula ait olduğu bile belli değil.
Sonuç olarak da şumları söylemek mümkün:
1- Devlet erkanı usul , yasa bilmiyor. ( Bu iyi olasılık) 18 yıldır devleti bir nevi kafalarına göre yönetmeye alışmışlar. Araya kendilerinden olmayan bir yetkili girdiğinde boşa düşüyorlar , bilgisizlikleri açığa çıkıyor.
2- Tüm bunları biliyorlar ,( Bu kötü olasılık) İstanbul Belediye Başkanına tuzak kurup halk ve kanunlar nezginde görevini yapmıyor konumuna sokup görevden alabilmek için yasal zemin yaratmaya çalışıyorlar.
3- Devleti kendilerine göre yönetmeye alıştıkları için ( Karma olasılık) böyle bir toplantı yaptılar. İlkine Sn İmamoğlu davet edildiği için (nezaketen) katıldı. Sonra sizin dediğiniz gibi teknik çalışmalar yapılmak üzere devamı kararlaştırıldı. İktidar temsilcilerinin aklına her zaman olduğu gibi cin fikirlilik geldi ve bu yaşananlar gerçekleşti. Bu olayı fırsata çevirmeye çalıştılar.( Halk nezdinde kötü duruma düşürmek , itibar kaybettirmek , görevden alma zemini yaratmak vs)
Sonuç olarak baktığımızda gördüğümüz ,bu iktidar döneminde , başka olaylarda da tanık olduğumuz şekilde , Türkiyede yasanın , hukukun hiçbir şekilde işlemediğini , Muz Cumhuriyetlerinden de beter bir şekilde ülkenin yönetildiğini görüyoruz.