Öp beni, şap beni, sömür beni!
Barış Terkoğlu; 12 Eylül’ün şiddeti de 24 Ocak modelini Türk emekçisine kabul ettirmek için değil miydi zaten? Cübbeli Ahmet’in şarkısı önümüzdeki dönemi özetliyor: Öp beni, şap beni, şup beni, en çok sen sömür beni!
Önümde bir tekstil firmasının kataloğu duruyor. Hayır, mahallenizdeki markalardan birinin değil. Yeni bakan Nurettin Nebati’nin sadece lüks semtlerde açılan zincir mağazasının. Katalogdaki çocuklar da mahalleden değil. Doktora tezinde Kemalizmi “Batıya öykünen elitist” diye eleştiren Nebati, iş paraya geldiğinde “Batı’ya öykünen elitist” olmuş! Kavruk Anadolu çocukları yerine Avrupalı çocuk modelleri seçmiş.
Elbette tesadüf değil. 15 yıl önce, henüz bakan değilken, ağa çocukluğundan mağazacılığa uzanan hikâyesini şöyle anlatıyor: “Türkiye’de özellikle üst gelir grubu ailelerin çocuklarının giydirilmesi konusunda bir boşluk olduğunu gördük. Ve ilk olarak İtalya, Hollanda ve İspanya’dan ithalatla çocuk giyimi işine girdik.”
Cumhurbaşkanı’nın “fiyatları indirin” dediği günlerde, Nebati’nin dükkânı cebinde parası olana hitap ediyor: Kız çocuk kot pantolonu 579 lira, erkek çocuk ceketi 999 lira, kız çocuk montu 1259 lira, erkek çocuk eşofman üstü 829 lira...
Şarkıda “Fabrikada tütün sarar sanki kendi içer gibi” diyor ya... Nebati’nin çalışanları, çocuğuna bir mont bir pantolon alsa maaşını bitiriyor.
UCUZ LİRALI NEBATİ MODELİ
Ekonomi, bir üretim ve bölüşüm ilişkisidir. Çoğu zaman rakamlarla anlaşılmaz hale dönüştürülür. Oysa sayıların ardında saklı bir paylaşım ilişkisi vardır. Endeks, borsa, döviz, enflasyon, faiz vs. vs. Tamamında parmakların ucundan akan emeğin birikmiş halleri gizlidir.
Erdoğan, 17 Kasım’da “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir” dedi. Dolar, 10.56’yı gördü. Erdoğan, 23 Kasım’da “Kurdaki rekabet gücü yatırım, üretim ve istihdamda artışa yol açar” dedi. Dolar 13.46’yı aştı. Erdoğan, 30 Kasım’da “Biz kur faiz enflasyon sarmalında yaşamayacağız” dedi. Dolar 13.95 oldu.
Liste uzayıp gidiyor...
Kısacası etiketlerin saat başı arttığı kur etkisini bizzat Erdoğan yaratıyor. Dövizin uçup gitmesini, Türk Lirası’nın değersizleşmesini Erdoğan istiyor. İşte buna “Nebati modelinin yansıması” diyoruz.
PARASI OLANIN NEBATİ’Sİ
Nurettin Nebati, ekonomist değil. Ekonomiye ilgisi patronluğundan. 6 Mart 2006 tarihli Yeni Şafak gazetesi onun hikâyesini “Urfalı ağanın çocukları mağazacılıkta büyüyor” başlığıyla duyurmuş.
“Ürettiğimiz pamuk dışında tekstille hiçbir ilgimiz yoktu” diyen Nebati, tekstile 1996’da iplik ticaretiyle girmiş. Ardından fason üretime başlamış. Şimdilerde 2001 krizi yeniden konuşuluyor ya. Aslında Türkiye’nin çöktüğü kriz, kendisinin anlattığına göre Nebati’ye yaramış: “Belki de o kriz olmasaydı, bizim mağazacılığa girme şansımız olmayacaktı. Çünkü alışveriş merkezlerinde çok ciddi şekilde mağaza boşalıyordu. (...) 2000 yılında fason üretim yaptığımız Akmerkez’de mağazası olan bir hanımefendinin işleri kötüye gittiği için mağazaya ortak olarak girdik ve mağazacılığa başladık.”
O mağazalarda Nebati; Baby Graziella, Enrico Coveri, Mariella Burani, Betsy, Prosperine gibi lüks İtalyan markalarını satıyor. Mağazasından halkın alışveriş yapamayacağını biliyor. İthal mallar parası olanlar için.
Öte yandan...
VERSACE’YE ÖYKÜNEN NEBATİ
Nebati modelinin kriz sevmesinin ikinci bir nedeni var. Tekstilde ucuz emek sayesinde ihracat yapan Fasoncu Nebati, bu nedenle “Döviz artsın, emek ucuzlasın” istiyor. Döviz arttıkça, saatlik asgari ücret 1 dolara yaklaştıkça Nebati’nin ürünleri yurtdışına kolay satılıyor. Bangladeş’e, Pakistan’a rakip oluyor. Batı’ya öykünmüş Nebati’nin kendi markaları olan Riccione, Nebbati, Cioccolata’yı düşük ücretli Türk emekçiler üretiyor, Batılı çocuklar giyiyor.
Cumhurbaşkanı, 19 yıldır ülkeyi kendisi yönetmiyormuş gibi, seçim yaklaşırken son hamlesini yapıp çıkışını devrim gibi duyurdu ya... Bizim Maoculardan yandaş olanları tavlayacak şekilde, “Çin böyle büyümüş, biz pazara daha yakınız, onlardan daha avantajlıyız” dedi ya...
Yanlış anlaşılmasın, taklit edilen Çin’in planlı kalkınma hamleleri ya da yüksek teknolojisi değil. “Çin” denilince, Nebati modeli ucuz işçiliği, Türk emekçisinin parmaklarını “pazara daha yakınız” dediği Batı’ya düşük fiyatla pazarlamayı anlıyor.
Nitekim 2006 yılındaki Yeni Şafak röportajında, Nurettin Nebati’nin ortağı ve kardeşi Seyid Nebati, Çin’i neden sevdiğini şöyle anlatıyor: “İşçi fabrikada yatıp kalkıyor, maliyeti toplam 60 dolar civarında. İtalyanlarla beraber ürünlerimizin bir kısmını ileride Çin’de üretmeyi düşünüyoruz. Pekin’de mağaza açmak, hatta Versace’nin yaptığı gibi Çin’den 5 dolara alıp 150 dolara satmak gibi hayallerim var.”
15 yıl önce Türk işçisinin pahalılığından şikâyet ediyor Seyid Nebati: “Net 550 YTL maaş verdiğim her çalışan, toplamda bana 1000 dolara mal oluyor. (…) Tutturmuşlar üretim. Ben gidip Çin’de de üretebilirim.”
Bugün tam da istediği gibi asgari ücret net 200 dolar civarına düştü. Türk işçisi, Pekin’deki emekçiden daha ucuza geldi.
NEBATİ HAVUCU-NEBATİ SOPASI
Nebati modelinin özü bu. Bilinçli, isteyerek, kasti şekilde Türk Lirası’nın değersizleştirilmesi bu modelin esası. Böylece Öykünmeci Fabrikatör Nebatiler, Batılı çocuklara ucuzlamış Türk emeğinin ürünlerini makul fiyata satacak. Elitist Mağazacı Nebatiler ise batmış mağazalarda kendi dükkânlarını açarak zengin Türklere pahalı İtalyan kıyafetler giydirecek.
Yalnız Nebatileri mutlu edecek bu model nasıl kabul ettirilecek? Asgari ücret, olası yüksek zammı daha şimdiden kaybetti. Yoksul Türkler kısa dönem refah yanılsaması yaratacak düzene, din ve milliyetçiliğin sömürülmesiyle, o da yetmezse zorla ikna edilecek. Güneşteki buz gibi itibarı eriyen Erdoğan’ın Nebati modeli, bu nedenle bir elde hayali bir havuçla, öbür elde gerçek bir çivili sopayla uygulanacak. 12 Eylül’ün şiddeti de 24 Ocak modelini Türk emekçisine kabul ettirmek için değil miydi zaten?
Cübbeli Ahmet’in şarkısı önümüzdeki dönemi özetliyor: Öp beni, şap beni, şup beni, en çok sen sömür beni!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları