Seçimi kazandıracak duygu
Barış Terkoğlu; Dün, Emekçi Kadınlar Günü’ydü. 8 Mart’ta işsiz bırakılmış bir kadın gazeteciyle konuştum.
‘Sanmayın ki insanlar sadece Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında seçim yapacak. Çok daha fazlası... Toplum, 21 yıldır yönetildiği gibi yönetilmeyi kabul etmekle reddetmek arasındaki dönüm noktasında.
Dün, Emekçi Kadınlar Günü’ydü. 8 Mart’ta işsiz bırakılmış bir kadın gazeteciyle konuştum.
Adı Melda Doğan. Milli Görüşçü bir aileden geliyor. Doğan, ODTÜ’den sonra King’s College’ı bitirmiş. İki dil biliyor. Aslında bu ilk işsiz kalışı değil. 2016-2022 aralığında TRT World’de çalışmıştı. Geçen yıl, kanalda, “yapay et” haberi yapmıştı. Dinci kesim ayağa kalkmış, “caiz değil” diyerek TRT’yi protesto etmişti. Doğan işinden ayrılmak zorunda kalmıştı. 6 aydır da serbest gazetecilik yapıyor.
‘DEVLETİ TEMSİL EDİYORUM’
Bu kez işsiz kalma hikâyesi depremle ilgiliydi. Sordukça anlattı. Depremin ilk günü, gazetecilik refleksiyle, üstelik borç parayla bölgeye gitmiş, bir ay kalmıştı. İngilizce ve Fransızca yayın yapan 12 uluslararası kanala bağlanmış, depremi dünyaya duyurmuştu. Bu sırada, Ortadoğu merkezli bir haber kanalına iş yapmaya başlamıştı.
Ta ki o güne kadar...
Melda Doğan anlatıyor:
“Erdoğan’ın seçim tarihini açıkladığı gün, Nurdağı’nda bir kampa gittik. Canlı yayın yapıyorduk. Yabancı bir muhabir ile birlikte çalışıyordum. Kamera arkasındaydım. Kamptakilerden görüş alıyorduk. Bir kadın şikâyet etti. Zorlukları söyledi. Hükümeti eleştirdi. Cumhurbaşkanının oraya geldiğinde kendilerini dinlemediğini anlattı.”
Üzerinde “Yedi Başak Derneği” yazan bir önlükle, kampın sorumlusu olduğunu iddia eden bir adamın, yanlarında bittiğini anlatıyor. Adam, “Ben burada devleti temsil ediyorum”, “Burada devleti kötüleyemezsiniz”, “Provokasyon yapıyorsunuz”, “Çekim yapmak için benden izin alacaksınız” sözleriyle gazetecilere bağırıyordu. Yanında 7-8 kişi daha vardı.
Doğan devam ediyor: “Basın mensubuyum, siz kimsiniz, ne hakla engelliyorsunuz diye itiraz edince, konuştuğum depremzede kadınları tehdit etmeye başladı. ‘Neyiniz eksik her şeyiniz var’ diye üstlerine yürüdü.”
‘ONU ÇALIŞTIRMAYIN’ TELEFONU
Kadın korkmuştu. Melda Doğan’ı kenara çekip, ricada bulundu:
“Videomu siler misiniz? Zaten zor çadır buldum, yayımlanırsa bana konteyner ev vermezler.”
Olayın büyümesi üzerine polis geldi. Polis gidince çekimlerine devam etmişler. Bu sırada, aynı ekipten bir kişinin gelip isimlerini sorduğunu hatırlıyor. İşleri bitince Gaziantep’e doğru yola çıktılar. Yirmi dakika geçmişti ki telefonu çaldı. Arayan, kanalın Türkiye temsilcisiydi. “Yukarıya” şikâyet edilmişlerdi. Doğan başından geçenleri anlattı. Meselenin kapandığını düşünüyordu. Ancak öyle olmadı. 3 gün sonra, kaldığı otele, kanalın temsilcisi geldi. Doğan sonrasını aktarıyor:
“Kadın ağladı. Çok üzgünüm, senden çok memnunduk ama burası Türkiye, dedi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan kanalın yurtdışındaki genel merkezini aramışlar. ‘Onu çalıştırmayın’ demişler.” Kanal, “emir büyük yerden” diyerek sözleşmesini sonlandırmıştı. Biletini alıp deprem bölgesinden ayrılmak zorunda kaldı.
TÜRKİYE’NİN İNSANLIK SEÇİMİ
“Dindar ama kindar olmayan bir ailede büyüdüm” diyen Melda Doğan, konuşmamızda, cevabını bildiği soruları sıraladı:
“Bu insanlar kimden cesaret alıyor? Bir telefonla devleti yönetenlere nasıl ulaşıyor? Millet çadır, yemek ve su derdindeyken bu ihtiyaçları gidermek yerine, altı üstü bir prodüktörü işsiz bırakmak için bu kadar çaba harcamanın sebebi ne?”
İşin ilginci yalnız evi yıkılmış kadın değil... Melda Doğan da benimle konuşurken “Ailemin başına bir şey gelmesin” endişesi taşıyordu. İşte dedim, önümüzdeki seçim bu! Türkiye; sinirleri sıkışmış, kanı çekilmiş, kasları sıkılmış, tüyleri kabarmış bir insan gibi. Korkuyla korkularından kurtulmak, susmakla konuşmak, ihbarcılıkla dayanışmacılık, zorbalıkla insan onuru arasında bir seçim yapacak. Mührü el değil, bu duygu karmaşasının akla vuran gölgesi vuracak. Haliyle mesele pusulanın, sandığın, adaylığın çok ama çok ötesinde!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları