Soylu’ya iyi bak, Erdoğan’ı gösteriyor
Barış Terkoğlu; Süleyman Soylu’nun, İmamoğlu çıkışının merkezinde bir dernek var: DİAYDER (Din Adamları Yardımlaşma Derneği). Soylu, İBB’yi hedef alırken “Bir dernek var ve Apo’nun talimatıyla kurulmuş bir dernek. Buradan referansla İBB’ye bazı kişilerin girdiklerini gördük” dedi.
“Evet” diyorsun. “Verilen yetkiyle sizi karı-koca ilan ediyorum” diye cevap alıyorsun. İlişkiyi yürütemeyince “Hepsinin sorumlusu belediye başkanı” diyorsun.
Süleyman Soylu’nun, İmamoğlu çıkışının merkezinde bir dernek var: DİAYDER (Din Adamları Yardımlaşma Derneği). Soylu, İBB’yi hedef alırken “Bir dernek var ve Apo’nun talimatıyla kurulmuş bir dernek. Buradan referansla İBB’ye bazı kişilerin girdiklerini gördük” dedi. İçişleri Bakanı, DİAYDER hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yazdığı 335 sayfalık iddianameyi kaynak gösteriyordu.
İddianamede 23 dernek üyesi, PKK bağlantısıyla suçlanıyor. Savcılık, DİAYDER’i “din istismarı” ile itham ediyor: “1980’li yıllarda bütün dünya toplumlarında olduğu gibi Türkiye’de de dindarlaşma ve muhafazakârlık artmıştır. Hal böyle olunca PKK de toplumsal tabanını kaybetmemek için dini istismar çalışmalarını artırmıştır.”
Peki, bu dernek nasıl kuruldu?
İddianame yanıt veriyor:
“2013 yılında terörist başı Abdullah Öcalan, kendisini ziyarete gelen BDP heyeti aracılığıyla vermiş olduğu mesajda; Diyarbakır’da ‘Demokratik İslam Kongresi’ çağrısı yapmış, ‘Çare elbette resmi Diyanet İslamı değildir’ diyerek alternatif bir dini yapılanma çağrısında bulunmuş... (...) Merkezi İstanbul ilinde bulunan DİAYDER tarafından karşılık bulmuş, özellikle de dernek içerisinde faaliyet gösteren ve ‘Mele’ olarak adlandırılan gayri resmi din adamları aracılığıyla örgüt tarafından yapılan açıklamalar hayata geçirilmeye başlanmıştır.”
Sanırım anlaşıldı. Öcalan’ın 2013 mesajı, DİAYDER için çıkış noktası sayılıyor. Soylu da buna referans veriyor.
MEKTUPLA KURULAN ÖRGÜT
Peki, “Öcalan’ın mesajı” nereden biliniyor?
Elbette ki İmralı tutanaklarından...
Bilindiği gibi, Öcalan ile Erdoğan’ın görevlendirdiği devlet yetkilileri arasında, bir “müzakere süreci” yürütülmüştü. Kurulan masaya, aracılık etmek üzere, BDP-HDP’liler de oturtulmuştu. BDP-HDP’li vekiller, kendilerine devletin sağladığı imkânlarla; İmralı, Kandil, Başbakanlık Ofisi arasında mekik dokuyorlardı.
İşte bu görüşmeler tutanaklara dönüştürüldü. Ardından çeşitli yayınevleri tarafından basıldı. Bu tutanaklarda Soylu’nun ve savcılığın sözünü ettiği “Demokratik İslam Kongresi” meselesi de var.
9 Kasım 2013 tarihli notlara göre, İmralı’da o gün milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken vardı. Tutanaklarda devlet görevlileri ise “yetkili” diyerek anılmış:
“Buldan: Başkanım, daha önceki görüşmemizde önerdiğiniz Demokratik İslam Konferansı ile ilgili çalışmalar ve tartışmalar var. DTK’deki arkadaşlar isimle ilgili bazı önerilerin geliştiğini söylediler. Demokratik İslam Konferansı yerine Kürt İslam Konferansı olabilir mi dediler. Bir de içeriğine ilişkin biraz daha bilgi istediler.
Öcalan: Hayır, isim doğrudur. Demokratik olması önemlidir. İslam ne iktidarlaşmalı ne de etnikleştirilmeli. (...)”
Gerçekten de Öcalan, çeşitli mektuplarla süreci yönetiyordu. Mektuplar, devlet yetkilileri tarafından okunduktan sonra BDP-HDP’lilere veriliyordu. Onların getirdiği mektuplar da okunarak Öcalan’a ulaştırılıyordu.
Bahsedilen “daha önceki görüşme” 14 Ekim 2013 tarihli. Orada bu detay şöyle yer alıyor:
“Öcalan: (Yetkiliye dönerek) Ben Kandil’e tekrar mektup gönderebilir miyim? Kandil’in mektubu bana geldi mi?
Buldan: Başkanım, üç ayrı mektup geldi size, verilmedi mi?
Öcalan: Mektup verilmedi. Haberim yok, o nedenle bir şey diyemiyorum.
Yetkili: Mektup geldi, fakat dün Osman’ın (Öcalan) mektubunu verdik. Toplantı uzun sürdüğü için diğerlerini veremedik.
Buldan: Mektupları on beş gün önce gönderdik. Başkana ulaşması gerekiyordu. Toplantıdan önce okusun diye özellikle erken gönderdik.
(Yetkili çantadan mektupları çıkardı, ‘teyit edelim’ dedi. PKK’nin, KCK’nin ve PJAK Meclisi’nin mektupları)”
MESAJ DA DEVLET ARACILIĞIYLA
Tutanaklarda, Öcalan’ın devlet yetkililerinin gözü önünde ve devlet yetkililerinin aracılığıyla, Demokratik İslam Kongresi’nin bütün ayrıntılarını tasarladığı görülüyor. Erdoğan’ın görevlendirdiği “yetkililerin” katkısının nedeni ise Demokratik İslam Kongresi’nin bir çözüm süreci örgütlenmesi olması.
Daha da ilginci...
İddianamede “Çare elbette Diyanet İslamı değildir” diye geçen çağrı; Öcalan’ın yazdığı, devlet yetkililerinin okuyup onayladığı mektuplardan biriydi. 26 Nisan 2014 tarihli tutanaktan aktaralım:
“Buldan: Demokratik İslam Kongresi çağrı metni ve program taslağını getirdik (Teslim edildi, aldı, bir göz attı).
Öcalan: Demokratik İslam Kongresi’ne ilişkin altı sayfalık bir mektup yazdım. Daha sonra size iletecekler.”
“Bu kadar da olmaz” diyeceksiniz belki ama o çağrı da tutanaklarda var. Öcalan’ın “mümin kardeşlerim” diye seslendiği mesajdaki ifadeler şu şekilde:
“Çare elbette resmi Diyanet İslamı değildir. Resmi Diyanet İslamı ‘iğdiş edilmiş İslam’ olup gayri resmi (Aslında hepsi dolaylı resmi iktidarcı İslamdır) İslamdan daha anlamsız, zıttına hizmet eden bir İslam karikatürüdür.”
SOYLU’NUN HEDEFİ ÇÖZÜM SÜRECİ
Kongreye katılacaklar, kongrenin ismi hatta tarihi bile tutanaklara göre İmralı’da görüşüldü. Devlet yetkililerinin gözü önünde, onların onayladığı mektuplarla mesajları taşındı. Bu sayede Kürt İslamcılığı çözüm sürecine taşındı. Basit bir basın taramasıyla DİAYDER’in çözüm süreci açıklamaları, çalışmaları da rahatça bulunabiliyor. Tam da aynı dönem, hükümet tarafından “melelerin maaşa bağlanması” gündeme getirildi. Öcalan’ın 2013 Nevruzu’nda yaptığı “İslam bayrağı altında toplanma” çağrısı da bu süreci tamamladı.
Garip ama gerçek...
Yıllar sonra İBB yönetimi, o derneğin üyesi bazı imamları, gassal yani ölü yıkayıcı olarak çalıştırdığı için terörle suçlanıyor.
Yıllar önce çözüm süreci FETÖ’cü savcılar tarafından yargılanmak istemişti. Hakan Fidan ifadeye çağrılmış, Türkiye “MİT krizi”yle tanışmıştı. Hedef İmamoğlu olsa da Soylu’nun çıkışı, 2012’de yargılanamayan o sürecin fiilen yargı önüne çıkması, sorumluların suçlanması anlamına geliyor. İBB’yi soruşturacak İçişleri Bakanlığı müfettişleri, meseleyi derinleştirirse kafaları bayağı karışacak!
Moliere’in dediği gibi, “Herkesin içinde rezalet çıkarırsan suç olur, ama gizlice işlenen günah, günah olmaz”. Yeter ki suçunuzun, günahınızın kalın bir örtüsü olsun...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları