Uykular haram oldu, çok yazdım yalan oldu
Barış Terkoğlu: Cumhuriyet kurumlarını kurdukları kumpaslarla hep birlikte yıktılar. Kimi, 12 Eylül referandumunda FETÖ ile; kimi, “çözüm süreci”nde PKK ile iş tuttular. Şimdi, yerseniz, “en milli” onlar oldular.
Çocuğunuza ilk kez “yalan söylemek kötüdür” dediğiniz anı hatırlıyor musunuz? Kuşkusuz yalan söylemek hatta kandırabilmek de zamanla kazanılan bir yetenek. Kendi zihnindekiler ile başkaları arasındaki ayrımı fark etmekle başlıyor.
Peki, İslamcılar ne zaman yalan söylüyor? Yanıtı kolay: İstedikleri zaman. “Bu hak ile batılın savaşıdır” diye icat ettikleri “kutlu dava”dan sonra her türlü eylem mubah hale geliyor. Ötekileri kâfir ilan ettikleri kutsallar, kendileri için geçersiz hale geliyor. Yalan belki en masumu. “Savaşta domuz eti yemek mubahtır” diye başladıkları ilkeler hayatın kuralı oluyor. Din, ahlaksızlığa sebep kılınıyor.
‘Ajanlık’la suçladığı yayına yazdı
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın cuma günü Euronews’a yazdığı makaleyi görünce bunları düşündüm. Albayrak, “bize operasyon yapıyorlar” dediği yabancı sermayeyi Türkiye’ye çağırıyordu. “NATO üyesi olmaya devam edeceğiz” diyerek şüphe duyan Batı’yı rahatlatıyordu. Biz “yargı reformu”nu milletimizin rahatlığı için sanıyorduk. Albayrak, küresel sermayeye “adalet sisteminin etkin çalışması gibi diğer reformlar da yıl sonundan önce ele alınacak” taahhüdünde bulunuyordu.
Meselenin ilginç yanı, Berat Albayrak ekibinin kontrolündeki SETA, Euronews’u iki ay önce Türkiye karşıtı ilan etmişti. Yetmemiş, neredeyse ajanlıkla suçladığı kurumun çalışanlarını isim isim fişlemişti. Pelikancıların elinden çıkan raporu, FETÖ’nün Fatih Üniversitesi’nin eski hocası, SETA koordinatörü İsmail Çağlar yazmıştı. O dönem İsmail Çağlar’ın liberal solcuların Birikim dergisinde yazdığı bir yazı, haberlerde ayrıntı olarak kaldı. Çağlar’ın Birikim’deki makalesi, derginin Aralık-2007 sayısında “Kürtler’in 28 Şubatı ve Gösterilmeyen Tepkiler” başlığıyla yer almıştı.
“Pelikan raporcusu” Birikim’e ne yazmış diye merak edip internetten de ulaşamayınca, kütüphanenin yolunu tutup arşive girdim.
Kürtlere temizlik operasyonu yapılıyormuş
Çağlar’ın “Kürtlerin 28 Şubatı” dediği, bugünkü HDP’nin eski partisi DTP’ye Kasım 2007’de açılan kapatma davasıydı. O günlerde peş peşe gelen şehit haberlerinin ardından yargının hedefinde DTP vardı. Çağlar’ın “gösterilmeyen tepki” diyerek eleştirdiği ise AKP’nin DTP’ye sahip çıkmamasıydı.
Cumhuriyetin her inançtan ve kökenden insanı buluşturan “ulus” kavramı onun için bir hakaret ifadesiydi. “Kürtler ve Müslümanlar, Kemalist merkezin uluslaştıramadığı iki unsurdur” diyordu.
DTP’nin hedef alınması için “Kemalist merkez yine ‘bin yıl sürecek’ bir süreç içerisinde Kürt sorununa kendi anladığı manada bir çözüm bulmak yoluna girmiştir” ifadelerini kullanıyordu. Bugün başkası kullansa “içeri atın” yazacakları şu ifadeleri kullanıyordu:
“Hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın bütün Kürt unsurlara karşı yürütülen ve toplumun bütün öğeleri tarafından desteklenen bir temizlik operasyonu ile karşı karşıyayız. Bu temizlik tıpkı 28 Şubat sürecinde Müslümanlara yapıldığı gibi, Kürt kimliğinin ve kamusal görünürlüğünün öncelikle sınırlandırılması ve daha sonra ‘bin yıl sürecek’ bir süreçle yok edilmesi operasyonudur. Operasyonun siyasi kanadında, DTP, ‘PKK’yı terörist ilan et’ baskısı ile işlevsizleştirilmekte dolayısıyla daha da köşeye sıkıştırılmaktadır. (…) Ancak Kürtlere uygulanan bu ‘itiraf’ baskısının altında başka amaçların yattığı, DTP’nin bu itirafı gerçekleştirse bile takdir toplayamayacağı çok açıktır.”
İsmail Çağlar’a göre DTP’nin hedef alınmasıyla “Kürtlere temizlik operasyonu” yapılıyordu. AKP ise üstüne düşeni yapmıyordu. Çağlar, “hükümet, milliyetçi duyguları ve beklentileri yükselterek sokaklara yaranmak istemekte” diye AKP’yi eleştiriyordu.
AKP’ye PKK’ye operasyon yaptırmama çağrısı
Birikim’deki makalesinin dipnotuna “bu yazının yayımlanmasına kadar geçen süre içerisinde partinin kapatılmış olacağından korkmaktayım” diye ruh halini yazan Çağlar, “nereden nereye” dedirten şu ifadeleri kullanıyordu:
“Müslümanların kamusal alandan sürülmesine ve mesela, başörtüsünün resepsiyonlardan dışlanmasına sessiz kalan aydınlarımız yine Kürt kimliğinin kamusal alandan sürülmesine ve aynı şekilde DTP’li vekillerin resepsiyonlardan dışlanmasına da ses çıkaramamaktadırlar.”
“Son dört aydaki terör olayları neticesinde yeterliliği ve ‘en güvenilir kurum olma özelliği’ ciddi şekilde sorgulanmaya başlanan ordu” diyerek karşısına aldığı TSK’ye karşı, AKP’nin “sonuçları bilinmeyen bir askeri operasyona hükümet olarak taraftar olmadıklarını” söylemesini istiyordu.
“Kürt 28 Şubatı’nı durdurmak için gür ve cesur bir sese ihtiyaç vardır” diyen Çağlar, çözüm olarak TSK’ye ve Kemalistlere karşı “Kürt, Müslüman ve sol muhalif” unsurların cephesini öneriyordu. FETÖ üniversitesinin eski çalışanı Çağlar’ın yazdığı makalenin kaynakları arasında Fethullah Gülen’in Green Card referansı olan John Esposito’nun “Gülen Hareketi” isimli kitabının olduğunu görmek ise bizi şaşırtmıyor.
Sizi riyakâr sözlerle daha fazla sıkmayayım. Hikâyenin devamını biliyorsunuz.
Birikim dergisi tesadüf değil. Makalede yazdığı gibi istedikleri cepheyi “liberal abiler” öncülüğünde kurdular. Cumhuriyet kurumlarını kurdukları kumpaslarla hep birlikte yıktılar. Kimi, 12 Eylül referandumunda FETÖ ile; kimi, “çözüm süreci”nde PKK ile iş tuttular. Şimdi, yerseniz, “en milli” onlar oldular. Azılı yankesicilerin, cüzdanını kaptıranlara “hırsız” diye bağırması gibi, ülkenin kalanını “terörist” ya da “ajan” ilan ettiler. Sonunda kendi partilerini bile dağıtıp paramparça yaptılar.
Herkesin gidişine fal baktığı Albayrak’ın Pelikan kokulu inançsız makalesi eminim meselenin aslını bilenlere aynı dizeyi düşündürmüştür: Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları