Kimi kime şikâyet edeceksin!
Barış Terkoğlu; Ülke, despotik politikalarla birleşmiş kayırmacılık sebebiyle, geleceğini başka topraklarda arayan torpilsiz birikimlilerin göçünü yaşıyor.
Pazartesi günü kamuda kayırmacılık konusunu yazdım. Mülakatların nasıl göstermelik yapıldığını, teşkilat ricasıyla nasıl kadro alındığını, liyakatin yerine nasıl adamcılığın geçtiğini yaşayanların ağzından anlattım. Ardından, tanıdık tanımadık bir dizi insan hikâyesini yolladı. Önümdeki dosya ise “Kimi kime şikâyet ediyorsun” türünden.
Gazeteciliğim üniversitelerin adrese teslim ilanlarını yazmakla geçti.
Hakkını teslim etmem lazım. Yıllar önce bu konudaki bir haberimin ardından telefonum çaldı. Arayan eski YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın basın müşaviri idi. YÖK başkanının da bu ilanlardan rahatsız olduğunu, ne yapsa engelleyemediğini söyledi. Haberim için de teşekkür etti. Nitekim haberdeki kadro ilanı iptal edildi.
Daha sonra YÖK başkanının bu ilanlardan rahatsızlığı hükümet medyasına da yansıdı. Nitekim, Saraç döneminde, yönetmeliğe “İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı gibi ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da yer verilemez” ibaresi eklendi. Saraç, bu konuda röportaj da vererek “Adrese teslim kadro ilanı vermeyin” çağrısı yaptı.
MÜLKİYE’DE ADRESE TESLİM İLAN
Önümdeki şikâyet, hem Cumhurbaşkanlığı’na (CİMER) hem de YÖK’e yapılmış. 31 Aralık 2024’te, Resmi Gazete’de yayımlanan kadro ilanı konusunda uyarıyor. İlan, “Mülkiye” olarak andığımız Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne alınacak bir öğretim üyesinin özelliklerini anlatıyor.
İlanda aranan özelliği aktarayım: “İktisat anabilim dalı iktisat tarihi bilim dalında doktora yapmış olmak. Osmanlı ekonomisinde üretim, tüketim ve vergilendirme üzerine çalışmaları olmak.”
Adeta kazanacak kişinin eşgalinin olduğu bu ilan 10 Ocak’ta üniversitedeki bir hoca tarafından şikâyet edilmiş. Nitekim, öğrendiğime göre, kadroya sadece iki başvuru olmuş. Bir tanesi zaten yukarıdaki koşulu sağlamadığı için “baştan elenecek”miş. D.T.K. isimli öteki aday ise ilanın asıl sahibi olarak görünüyormuş. Zira belirtilen bölümde doktora yapmış olmasının yanı sıra, tezinin konusu da cuk diye oturuyormuş: “Osmanlı İmparatorluğu’nda alkollü içeceklerin (arak ve şarap) üretimi, ticareti ve tüketimi: 1792-1839 İstanbul örneği”.
Sanırım anlaşıldı. Mülkiye bir ilan veriyor. İlan D.T.K’ye özel. Ve YÖK’e şikâyet ediliyor.
Ama neden D.T.K. sorusu henüz yanıt bulmadı.
İşte şimdi onu anlatacağım...
KENDİ ÖĞRENCİSİNE KIYAK
Üniversitelerde kadro ataması şöyle gerçekleşiyor: Önce rektörlük, bölümlerden fakülte dekanlıkları aracılığıyla kadro ihtiyaç ve taleplerini istiyor. Sonra bölümler, kadro taleplerini listeleyip dekanlığa bildiriyor, dekanlık da rektörlüğe aktarıyor. Yönetim kurulundan geçen kadro talepleri YÖK’e gönderiliyor. YÖK onaylayınca ilan veriliyor.
Kısacası aşağıdan yukarıya bir süreç söz konusu...
Fakat D.T.K. atamasında süreç tersine işlemiş. Üniversite kaynaklarının verdiği bilgiye göre, rektörlük kendisine YÖK’ten gelen rica üzerine bir kadro açılması tavsiyesinde bulunmuş. Öyle ki yazışmalar yapılırken bölüm başkanlığı atlandığı için yeniden yazışma yapılmak zorunda kalınmış. Böylece talebin yukarıdan geldiği, ihtiyaçtan değil, hatırdan kadro yaratıldığı herkesçe anlaşılmış.
Peki YÖK neden D.T.K’nin kadrosu olsun istiyor?
İşte bu da D.T.K’nin doktora tezinden anlaşılıyor. D.T.K’nin tez jürisinde YÖK Başkanı Erol Özvar var. Sadece bu kadar değil, D.T.K. Özvar ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyerek tezinde Özvar’a teşekkür de etmiş. Bu da tezde okunuyor. Özetle D.T.K’nin “referansı” sağlammış!
Kısacası...
Binlerce insan kadro beklerken YÖK başkanının tez jürisine girdiği, yakın ilişkisinin olduğu akademisyen adayına, YÖK’ten ricayla Mülkiye’de adrese teslim kadro ilanı açılıyor. Farkına varanlar olayı YÖK’e ve Cumhurbaşkanlığı’na şikâyet ediyor da... Durum tam olarak “Kimi kime şikâyet edeceksin” durumu! Öyle ya eski Marmara rektörü olan YÖK başkanı da Ankara Üniversitesi rektörü de koltuğunu “cumhurbaşkanımızın tensiplerine” borçlu!
Liyakat, kayırmacılık, adamını tutma, mülakat usulsüzlükleri vs. vs... Elbette bir ayağı bizim azgelişmişliğimizde olsa da sorunun önemli bir kısmı da iktidar ve onun yönetme biçimiyle ilgili. “Artık iş bulamam”, “Artık kadro alamam” diye başlayan “Artık nitelikli eğitim alamam”, “Artık güvenceli olamam” diye devam eden süreç adım adım Türkiye’nin beyin gücünün kaybına neden oluyor. Ülke, despotik politikalarla birleşmiş kayırmacılık sebebiyle, geleceğini başka topraklarda arayan torpilsiz birikimlilerin göçünü yaşıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları