Umut astsubayın haber olmayan ölümü
Barış Terkoğlu; Cenazeye askeri tören yapılmıştı ama Umut astsubay “şehit” diye anılmamıştı. Bu durum belli ki ailede kırgınlık yaratmıştı. Gaziantep’te savcılığa giderek resmi belgeleri de alıp inceleyeceklerdi.
Doğmadığın toprak, altında büyümediğin gök. Genç yaşında sınırda bekliyorsun. Ölümün, tıpkı yaşamın gibi, hiç konuşulmuyor.
Hep yanlış yapanları mı anlatacağız? Hep üniformanın hakkını vermeyenlerden mi bahsedeceğiz?
Hayır elbette...
Aksi de var.
Biliyorsunuz, iki haftadır bu köşede Suriye sınırında insan kaçakçılığı yapan çeteleri anlatıyorum. O çetelerin bir generalin makam aracını nasıl kullandığından, askeri konvoya nasıl karıştığından bahsediyorum.
İşte ben bunları yazarken, 20 Mayıs’ta ölen bir asker, medyada haber bile olmadı. Açık söyleyeyim, uyarmasalardı ben de fark etmeyecektim.
Türk bayrağına sarılı bir tabuttaydı. Askerler cenazesini taşıyor, komutanlar önde namazını kılıyordu. Ama duyurusundaki bir detay dikkatimi çekti:
“Oğuzeli Ermiş Hudut Karakolu’nda görev yapan Piyade Astsubay Umut Ağırman trafik kazasında hayatını kaybetti.”
Sanırım fark ettiniz, sınırda bir asker ölmüştü ancak “şehit” diye bahsedilmiyordu.
ÖLDÜ AMA ŞEHİT OLMAYABİLİR
Merak edip bölgedekilere sordum. Anlattıklarına göre sınırda görevli 25 yaşındaki Umut astsubay, iki noktadan kaçak mülteci girişiyle karşılaşmıştı. Gelgelelim parçası olduğu birlik bunu önlemede yetersizdi. Personeli az, araçları eskiydi. Umut astsubay, kişisel inisiyatif alarak kaçakların peşine düşmüştü. Şoför koltuğuna oturup, sınırı geçenleri yakalamaya çalışmıştı. Bunu yaparken hız sınırını da aşmıştı. Bu sırada kaza geçirerek hayatını kaybetmişti.
Gelgelelim...
Umut Astsubay görevini fazlasıyla yaparken yaşamını yitirse de şehit sayılmayabiliyordu. TSK’de şehit kabul edilme kriterleri vardı. Görev tanımına uymayan ölümler sorun yaratıyordu.
Meseleyi Milli Savunma Bakanlığı kaynaklarına sordum. Umut astsubayın sınırda askeri araçla kaza yaparak öldüğünü doğruladılar. TSK’de şehitlik makamının koşullarını hatırlattılar. Her asker vefatından sonra bir soruşturma yürütüldüğünü, Umut astsubay için de bu soruşturmanın devam ettiğini, bitmeden konuşmanın doğru olmayacağını ifade ettiler.
‘NASIL ŞEHİT SAYILMAZ’
Ardından Umut astsubayın ailesini aradım. Baba Fahrettin Ağırman konuşacak durumda değildi. Dayısı Emin Yalçın ile konuştum. Yoldalardı. Anne, baba, amca, yenge ve dayı... Umut astsubayın aracının devrildiği, son kez dünyaya baktığı yere gidiyorlardı. Nerede nasıl kaza yaptığını görmek istiyorlardı.
Umut astsubayın ailesi Çanakkale’de yaşıyordu. Ölüm, hem Gaziantep’ten telefonla hem de Gelibolu’daki askerler tarafından bizzat bildirilmişti. Aileye, “hududu geçenlere acil müdahalede bulunurken, kullandığı araç mucurlu yolda kaydı ve hendeğe yuvarlandı” denilmişti. Dayı, “olay yeri resmi tutanağında ‘kaçaklara müdahale ederken kaza geçirdiği’ yazıyor” dedi ve şöyle devam etti: “TSK mensubuydu, askeri aracı kullanırken görev başında öldü, hayrete düştüğümüz konu nasıl şehit sayılmaz?”
Cenazeye askeri tören yapılmıştı ama Umut astsubay “şehit” diye anılmamıştı. Bu durum belli ki ailede kırgınlık yaratmıştı. Gaziantep’te savcılığa giderek resmi belgeleri de alıp inceleyeceklerdi.
ŞEHİTLİK KRİTERLERİ SORUNU
Meseleyi CHP’nin gölge savunma bakanı, genel başkan yardımcısı emekli Amiral Yankı Bağcıoğlu’na da sordum. Bağcıoğlu, aynı bölgede kaçakçılarla işbirliği yaptığı için yargılanan askerlerle Umut astsubayı karşılaştırdı. “Sürekli ve fedakarca reaksiyon gösterdi” dedi ve devam etti: “Kahraman askerimiz TSK’nin büyük çoğunluğunun taşıdığı asil ruh hali ve adanmışlığa bir örnek. Türk milleti için yaptığı nihai fedakârlık, maddi kazancı milli, mesleki ve manevi değerleri üzerinde tutan çok sınırlı sayıdaki silah arkadaşına da bir uyarı ve ders niteliğindedir.”
Bağcıoğlu, “şehitlik” kriterlerinin Umut astsubaydan önce de bazı sorunlara neden olduğunu söyledi ve bu konuda bir çalışma yaptıklarını haber verdi.
Türkiye, hatalı Suriye politikasının sonuçlarını yaşıyor. Şam’daki rejimi değiştirme hayalinin sonu geldiğinde, Avrupa’nın istemediği milyonlarca mülteci ülkenin parçası olmuştu bile. “Artık koruyoruz” dendiğinde ise sınırlar kaçakçı çetelerinin kazanç kapısına çoktan dönüşmüştü. Pilavdaki taş kadar olduğu anlatılsa da suç örgütleri devlet kurumlarında kendisine ortaklar buldu. İktidar; “şehitlik” makamını siyasallaştırıp dağıtırken, sınırda görev başında ölenlerin şehitliği tüzüklere takıldı. Çok acı ama “Biz nerede hata yaptık?” demek için belki de çok geç kaldık.
Bacon, “kötülüklerin en az kötüsü” diyor ölüm için. Umut astsubay keşke yaşasaydı da anlatabilseydi. Kim bilir, belki “Asıl kötülük yaşayanlarda” derdi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları