loading
close
SON DAKİKALAR

Cenaze siyaseti, daha büyük kıyımlara alıştırma

Bekir Coşkun
Tarih: 02.03.2016

Mehveş Evin; Evet dostlar. Sen, ben, o, gündelik hayatımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam ederken Diyarbakır Sur’da yaklaşık 200 kişi, halen mahsur.

Uludere!

Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.

Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
Canı cehenneme,camlarında
Parçalanmış cesetler uçarken
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
Mutfakla yatak odası arasında
Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı
Yılgınlıkla yenilgisi arasında
Dünyayı tüketenin canı cehenneme.

(…)

Şükrü Erbaş

Şairle oturmuş, hayatı, ölümü, zulmü, geleceği, geçmişi konuşuyoruz. Ermeni kırımını, 90’ları, şimdiyi… Bunca ağır konu, dakikaların içine sığabilir mi? Sığar, hele karşınızdaki Şükrü Erbaş gibi çok iyi bir şair olmakla kalmayıp muazzam esprili, duygulu, vicdan sahibi biriyse o dakikaların tadına doyum olmaz.

Diyarbakır’ı konuşuyoruz. Giden her can’a üzülüyoruz. Daha da beter olacak diye endişelenmekten yüzümüzü kara bulutlar kaplıyor.

Cenaze çin yalvartmak, ölüme razı etmek


“İnsanların cenazelerini vermemek niye? Hiçbir kültürde böyle birşey yok…” diyor şair.

Yakın tarihte var mı böyle bir şey? Düşmanı, günahkarı infaz edip darağacında ‘ibretlik’ diye sallayan despot rejimlerin haricinde yok. En vahşi savaşlarda bile yok. Oysa 2016 Türkiyesi’nde sadece ‘terörist’ diye damgalananı değil, masum sivillerin, çocukların cenazeleri sokaklarda çürütülüyor.

Bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar bodrum katlarında aylarca ölümü bekleyerek yaşıyor.

“Belki bizi beterin beterine alıştırmak istiyorlar. Cenazeleri sokaklarda çürümeye bırakmak, tanınmayacak hale getirmek, aileleri morg morg dolaştırdıktan sonra ölümü, öldürmeyi seyrettirmeye razı edecek çünkü” diyorum.

Evet dostlar. Sen, ben, o, gündelik hayatımıza hiçbir şey yokmuş gibi devam ederken Diyarbakır Sur’da yaklaşık 200 kişi, halen mahsur.

Bu kan her yere sıçrayacak

“Ama onlar terörist!” diyenleriniz olacak. Evet, aralarında 30 ila 40 YPS’linin (Yekineyen Parastina Sivil- Amed Sivil Savunma Birlikleri, PKK’nin kırsal ve kentsel kadrolarının yeni ismi) olduğu tahmin ediliyor. Ama ezici çoğunluk, sokağa çıkma yasaklarında mahsur kalan Sur halkı.

“Bodrumlarda 120 yetişkin sivil, 10 yaşının altında 15 bebek ve çocuk, toplam 200’e yakın insan var. Kayıp, haber alınamayan yaşlılar var.” (Lale Mansur, Cumhuriyet, 26 Şubat)

Güçlü bir hukuk devleti, halkı silahlı kişilerden ayırt etmeden katletmez. Katledemez. Ama maalesef o noktayı çoktan geçtik. Güneydoğuda savaş büyüyor. Bu kanın her yere sıçrayacağını biliyoruz. 10 Ekim katliamı, Sultanahmet saldırısı ve yine Ankara’nın en ‘güvenli’ yerinde askeri personelin katledilmesi, devletin aczi ve ihmalini gözler önüne serdi.

Anlamıyor musunuz? Savaşın mantığı, vicdanı, yönü yok. Gözü kör ateş, herkesi yakacak.

Çatışmalar Diyarbakır’a yayılıyor

Cizre’de aylar süren abluka sonrası yapılan ‘askeri operasyon’ araştırılmayan, konuşulmayan, üzeri örtülen ancak ağır sonuçlar doğuracak bir katliam: Üç bodrum katından 167 cenaze çıkartıldı. Teşhis edilmeyi bekleyen cenaze sayısı 137. Aralarında gencecik gazeteci Rohat Aktaş da var.

Peki gazetelerde, televizyonlarda konuya dair ne duyuyor, ne okuyorsunuz? Hiç. Evrensel, Cumhuriyet, İMC TV gibi, bölgeden haber aktaran bir avuç yayının türlü hukuksuzlukla engellenmesi bu yüzden.

Cizre’de olanların bir benzerinin Sur’da yaşanacağı korkusu, Diyarbakır’ın havasına, suyuna, taşına sinmiş.

Amed çok gergin. Sivil eylemler şiddetle bastırılıyor, çatışmalar Ofis ve Bağlar’a sıçrıyor.

Sizce daha neler yaşayacak Diyarbakır? Mardin? Yüksekova?

Orada yaşananlar, yaşanacak olanlardan bizim tasasız hayatlarımız, çocuklarımız muaf kalabilir mi?

Bunu bilen, hisseden, ülkesinin felakete sürüklendiğini söylemeye cesaret eden bir avuç insan var. Akademisyenlerin barış çağrısı, peşi sıra gazeteci, sanatçı, aydın, işçi, vs desteği de bu kaygıyla yapıldı.

Sur için 24 saat ateşkes çağrısı

Gazetecilerin haber sansürü ve mesleki dayanışma maksadıyla başlattığı ‘Haber Nöbeti’nden sonra bir grup aydın, Diyarbakır’da ‘Yurttaş Nöbeti’ni başlattı.

Pazartesi, Barış İçin Kadın Girişimi, havan toplarıyla taçlanan, dolayısıyla sivillerin korkudan çıkamadığı 1 saatlik göstermelik koridorun yerine, ablukaya 24 saat ara verilmesini talebini yineleyecek. Zeynep Tanbay, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve hukukçular, koridorun açılması ‘acilen’ açılması çağrısını yaptı.

Diyarbakır’a giden Lale Mansur, Cumhuriyet’e yazdığı tanıklıkta, vali yardımcısıyla görüştüklerini, ancak sivillerin çıkabilmesi için yapılan anonsun hemen ardınan top atışının başladığını aktardı. Valilikten ‘son kez’ çıkan 1.5 saatlik izin de başarısızlıkla sonuçlanıyor. Toplar patlıyor, ateş ediliyor, hava kararmış, sivil gözlemciye izin yok. Nasıl çıksın onca insan?

‘Yurttaş Nöbeti’, valilikle temaslarında 24 saatlik ateşkes talebini iletiyor, Vali Yardımcısı Mehmet Demir’den cevap: “Böyle bir yetkimiz yok. Yetki askerde.”

Peki Diyarbakır Bölge Komutanı kim? Musa Çitil.

Diyarbakır’da tek sorumlu Musa Çitil

Çitil’in adı, AKP’nin demokrasi oyununu oynadığı dönemde basında sıkça yer aldı. Mardin Derik’te, 1993-94 yıllarında görev yaptığı dönemde 13 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan Çitil, 2014’te beraat etse de karar Yargıtay’a taşındı.

Bitmedi. Ş.E. adlı kadına gözaltında tecavüz davasının 405 sanığından biri Çitil. Yerel mahkemede beraat etmeyi başarsa da AİHM, tecavüz davasından da Musa Çitil’in karıştığı bir başka işkence davasından da Türkiye’yi mahkum etti.

‘Askere terör zırhı’ diye servis edilen habere göre terörle mücadelede görevli tüm TSK mensuplarının, ancak Savunma Bakanlığı izniyle yargılanabilmesinin yolu açılıyor.

Yani askere doğrudan soruşturma açılamayacak, yeni bir dokunmazlık zırhıyla görevi ihmal veya suistimali sorgulanamayacak!

Bu karanlık yazıyı, yine Şükrü Erbaş’ın dizeleriyle bitirelim:

(…)

Orda dağlar bir mezarlık
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm
Orda evler oda oda kanarken
Burda yeşerenin canı cehenneme.

Ey bir halkın gözyaşıyla ruhunu yıkayan kin
Ey zulümle yükselen başarı
Ölü sayısına endeksli maaş;

Uzun masallar ardında mağrur
Boynunda ölüm çanıyla oturan güç
Senin de senin de canın cehenneme
Ey sultan hamit tuğralı korucu alayları
Kardeşi kardeşe kırdıran siyaset. . .

Bir gün elbet bir gün elbet
Örter üstünü bu ağır yanlışın
Sevgiyle, yalnızca sevgiyle işlenen
Bir dal incelik,bir simli gülüş
Bir kardeş mavi.

Mehveş Evin - Diken

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları