Tarih:
15.12.2012
Şaşkın yargılama!
Mustafa Mutlu soruyor, ''CHP lideri Kılıçdaroğlu, Silivri'ye neden gelmedi?''
Dün ayrıntılı yazamadım: Çünkü Silivri’deki duruşma salonuna girdiğinizde cep telefonunuz dâhil her türlü iletişim araçlarınıza el konuluyor!Ve hatta sırf duruşmayı izlemek istediğiniz için, siz de bir süreliğine tutuklu olmayı gönüllü olarak kabul etmek zorunda kalıyorsunuz!
Çünkü her taraf telle, demir parmaklıklarla, silahlı askerlerle çevrili!
Ne o, sözüm ona izleyicisiniz...
Hadi canım siz de!
Dünyada böyle telle, parmaklıkla, robocop’larla korunan, avukatlarla sanıkların arasına jandarmanın dizildiği bir duruşma salonu daha var mıdır acaba?
Neyse; davayı izlemek istediğim için duruşma salonunda tutuklu kaldım ve gecenin bir vaktinden sonra da ancak dünkü kısa notu yazabildim.
Cezaevi yerleşkesinin dışında toplanan coşkulu kalabalığı... Yurdun dört bir yanından buraya akan insanları... Yani dışarıdaki manzarayı zaten televizyonların canlı yayınlarında izlediniz. Ben size bugün “içerideki şenliği” birkaç notla anlatmaya çalışayım:
***
Kibar (!) karşılama
Yakamda sarı basın kartımı teslim ederek kapıdan aldığım “basın güvenlik kartı” olduğu halde, göğüs göğse vermek zorunda kaldığım bir meydan muharebesinden sonra, elimden hafif yaralanmış olarak mahkeme binasına girmeyi başardım. Ben yine ucuz atlattım; çünkü önümdeki bir CHP’li vekilin bir ara iki jandarmanın kolları arasında havalarda dolaştığını gördüm... Jandarma, vekilimize saygıda kusur etmemek için, onu resmen başının üstünde ağırlıyordu!
Psikolojik işkence!
Bekleme salonuna girebilenler mutluluktan uçuyordu. Çünkü kendi istekleriyle “geçici bir süreliğine tutuklanmayı” başarmışlardı!
Duruşmanın 09.30’da başlayacağı duyurulduğu halde, salonun kapısı 10.00’a kadar açılmadı... Klima olmadığı için havasızlıktan fenalık geçirenler oldu. Sonunda sinirler gerildi, bekleyenler kapıyı yumruklamaya başladı. Ardından birbirimizi “gırtlaklayarak” içeri girmeyi başardık!
‘Dava şimdi başlıyor!’
Saat tam 10.15’te sanıklar, bizim oturduğumuz basın bölümünün hemen yanındaki kapıdan sırayla içeriye girmeye ve izleyicileri selamlamaya başladı. Başta eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal olmak üzere hepsi şıklıklarıyla dikkatleri üzerine çekiyordu.
Salona en son el ele Mustafa Balbay ile Tuncay Özkan girdi. “Adalet istiyoruz” diye bağırmaya başladılar. Beni en çok etkileyen ve yürekten inandığım söz, kardeşim Balbay’dan geldi: “Biz yılmadık, yıkılmadık, siz de pes etmeyin: Çünkü bu dava daha bugün başlıyor!”
Garip müşabir!
Bizim karşımızda, salonun diğer kenarında kalan bölüm tamamen avukatlara ayrılmıştı. 150 civarında sanık avukatı vardı. Ayrıca Türkiye Barolar Birliği’nden, Ankara ve İstanbul barolarından başkanlar dâhil 50’ye yakın avukat da gözlemci olarak gelmişti. Onlar, bizim tarafa oturtuldu. Milletvekillerine özel bir yer ayrılmadığı için hepsi, basına ayrılan bölüme oturdu. Zaten salona girmeyi başaran basın mensubu sayısı bir elin beş parmağını geçmiyordu.
Mahkemenin mübaşiri genç bir adamdı ve daha duruşma başlamadan tek başına salonu germeye yetti. Salonda kadın avukatların çoğunlukta olduğunu unutarak, durmadan “avukat beyler” diye hitap etti... Yetmedi, izleyicilere “seyirci” dedi. Ardından mahkeme başkanının görevini üstlendi ve salonda düzen sağlamaya soyundu, “Tuncay Beeeeyyy, lütfen oturur musunuuuuz?” diye seslendi. Bunun üzerine Tuncay izleyicilere dönerek, “Tuncay Bey, Tuncay Bey” diye bağırmalarını istedi, izleyiciler de hep bir ağızdan dediğini yaptı.
Başkan Bey sahnede!
Duruşmadaki ilk büyük şok, Mahkeme Başkanı’nın konuşmaya başlamasıyla yaşandı. Çünkü bir önceki oturum, “Savcının mütâlaa hazırlaması” kararıyla kapandığı hâlde, Mahkeme Başkanı bir başka davanın bu davayla birleştirildiğini belirterek, onun iddianamesini okutmaya başladı. Bunun üzerine avukatların, Türk yargılama tarihine geçecek büyük direnişi başladı. Bu direniş izleyicilerden alkışlı destek görünce, Başkan oturuma ara verdi ve salonu boşalttırdı.
Avukatlara temsilci atama skandalı!
Oturum yeniden başladığında Mahkeme Başkanı ilk geri adımını attı ve iddianamenin okunmasından vazgeçti. Avukat Celal Ülgen’in ısrarlı talebi üzerine ona söz verdi ve diğer avukatların söz taleplerini her defasında, “Temsilcinize söz verdim, hepinizin tek tek konuşması gerekmez” diye reddetti...
Avukatlar, bir avukatın zaten temsilci olduğunu, bir başka avukatın 150 avukatın temsilcisi sayılmasının savunma hakkını kısıtlamak olduğunu söyleyerek tepki gösterdi. Başkan bu tepkileri duymazdan gelerek, bu kez Genelkurmay’dan gelen bir yazının okunmasına geçmek istedi. Bu da direnişle karşılaştı. Avukat Vural Ergün ısrarla söz istedi ve amacına ulaşamayınca, “Savunma söz istiyor, savunma söz istiyor” diye bağırdı. Başkan, avukatın salondan çıkarılmasını istedi ve aynı senaryo yine yaşandı, oturuma ara verildi.
Aaaa, Robocop!
Yaklaşık bir saat süren arada, salona dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir şekilde “robocop”lar alındı. Bütün avukatlar, dışarıya çıkmak istemeyen meslektaşları Vural Ergün’e etten duvar örüp, onun güvenliğini sağladı. Sonra Ergün “kendi isteğiyle” dışarıya çıkınca oturum yeniden başladı.
Mahkeme Başkanı yine büyük bir şaşkınlıkla, Genelkurmay’dan gelen yazının okunmasından da vazgeçti. Bu arada, savcıyı azarladı ve ona da söz vermedi. Sonra savcılığın talepleri okundu. İşin ilginci, savcılık da, tıpkı avukatların ilk itirazında olduğu gibi yeni iddianameye gerek olmadığını söylüyordu.
Başkan, “nihayet” avukatlara 15’er dakikalık söz vermeye başladı.
Bu arada tüm bu gerginliğe karşın tutuklu sanıkların sakin kalmaya ve ceza almamaya özen gösterdikleri dikkatlerden kaçmadı.
Kemal Bey nerede?
Salonda tüm bu yaşananları CHP’li 32 vekil de bizimle birlikte izledi. “Millet” salondan çıkarılırken, “vekilleri” orada kaldı!
Bir ara tam arkamda oturan CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’ye dönüp, “Kemal Bey neden gelmedi?” diye sordum. “Biz geldik ya yetmez mi?” diye yanıt verdi. Israr ettim ve “Ben iki vekilinizin yargılandığı, örgütünüzün Silivri’ye aktığı böylesine önemli bir duruşmaya Genel Başkan’ın neden gelmediğini soruyorum” dedim.
İkna edici bir yanıt alamadım...
***
Sonuçta, sonuna geldiğimizi sandığımız Ergenekon yargılaması, şok birleştirme kararlarıyla yeniden bir “bilinmezliğe” büründü!
*****
Günün sorusu
Sorum CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na:
Neden Silivri’deki durşmaları izlemeye bir kez olsun gitmediniz? Başbakan tarafından eleştirilmekten mi korktunuz?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları