Can Ataklı: Erdoğan, Ergenekon olayından 'kandırmışlar beni, Allah affetsin' diye kurtuldu. Zarrab olayından 'kandırmışlar' diye kurtulamaz. Bu dava mahkumiyet ile sonuçlanırsa Erdoğan'ın da adı geçecektir ve burada bir 'kandırılma' olma ihtimali hiç yok.
Dünyanın önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody's Türkiye'nin kredi notunu düşürünce büyük bir tartışma başladı.
İktidar bu not düşürmeye çok şiddetli tepki verdi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın konu ile ilgili ortak tepki sözü “sipariş” oldu.
Erdoğan ve Yıldırım'a göre Moody's not düşürme kararını kendisine yapılan baskı ile aldı.
Bu olabilir mi?
Elbette olabilir. Uluslararası “çok saygın” diye bilinen kuruluşların “dünya kapitalist sistemini” korumak için büyük şirketlerin baskısı altında kararlar alabildiği görülmedik şey değil.
Ancak bu olayda bir gariplik de var.
Moody's iki gün önce Türkiye ekonomisinin 15 Temmuz darbe girişimini “atlattığını” açıklamıştı.
Bu açıklamadan sonra Erdoğan Amerika'da iki önemli toplantı yaptı.
Biri Amerika'nın en büyük 21 şirketinin CEO'suyla gerçekleşti.
Daha önce olduğu gibi yine Coca Cola'nın Türk CEO'su Muhtar Kent'in düzenlediği toplantıya katılanların, yandaş medyanın verdiği haberlere göre, Türkiye'yi çok övdükleri, yaptıkları yatırımlara devam edecekleri, yeni yatırımlar düşündükleri belirtildi.
İkinci toplantı ise daha dar kapsamlıydı ve katılımcılar arasında Rothschild ve Bloomberg ve 9 CEO vardı.
Bu iki toplantıya katılanlar, Erdoğan ve AKP yandaşlarının ikide bir gündeme getirdikleri “Üst aklın” ta kendisi.
Dünya ile ilgili önemli kararları işte bu toplantıya özellikle ikincisine katılanlar veriyor.
Erdoğan bir anlamda “Üst Akıl'la” bir araya geldi ve yandaşların söylediğine göre Üst Akıl Erdoğan'ı neredeyse ayakta alkışladı, desteğini açıkça belirtti.
O halde Moody's kimden sipariş aldı da “Üst Akla” rağmen Türkiye'nin notunu düşürdü.
Moody's eğer “sipariş üzerine” Türkiye'nin notunu düşürdüyse, Erdoğan'la görüşen “Üst akıldan” daha başka bir üst akıl daha mı var?
Bazı AKP yandaşları sosyal medyada “Erdoğan dünyanın en büyük şirketlerine kafa tuttu, onlara karşı dik durdu, Türkiye'nin gücünü gösterdi, bunun üzerine Türkiye aleyhine karar çıktı” propagandasına başladı bile. Ama bu da mantıksız, eğer dünyanın en büyükleri iki ayrı toplantıda Erdoğan'ı övmüşler ve güvendiklerini belirterek destek sözü vermişlerse Erdoğan neden kafa tutmuş olsun.
İktidar her olayda kendine pay çıkarmak için algı operasyonu yapmaya çalışıyor. Bir mantık, doğruluk aramıyor. İşine nasıl geliyorsa öyle davranıyor.
Hükümet Moody's kararının etkili olmayacağını, Türkiye'nin yoluna devam edeceğini söylüyor.
Umarım dedikleri gibi olur, ama etkiyi bugün göreceğiz. Piyasaları iyi izlemek gerek.
BUNU YAZMAK GEREK
YARIN DA BAŞKALARI ANITKABİR'DE PUTLAR VAR DİYE HEYKELLERİ KIRARSA
Anıtkabir'e MNG Kargo'nun sponsorluğunda yapılan çocuk oyun parkı büyük tepki çekti.
CHP öncülüğünde çok kalabalık bir grup önceki gün Anıtkabir'e giderek çocuk bahçesini söktü.
Anıtkabir'de çocuk bahçesi olamaz mı? Tartışılır.
İlla yapılacaksa o yapının görünümüne ve anlamına uygun olarak tasarlanabilirdi. Belediyelerin güya hizmet adı altında her yere kondurdukları rengarenk, uyduruk desenlerle bezeli çocuk parkları gibi olmazdı.
Halkın Anıtkabir'e giderek bu ucubeyi yıkmaları hoşuma gitti mi? Gitti gitmesine de içime de bir kuşku girdi.
Görüntüleri izledim. Kalabalık bir grup Anıtkabir'e giriyor, çocuk bahçesine kadar gidiyor ve oyuncakları söküp kaldırıyor.
Bu süre içinde kendilerine hiç müdahale edilmiyor.
Oysa Anıtkabir yüksek korumalı bir mekan. Ziyaret amacı dışında kimse elini kolunu sallayarak girip herhangi bir şeye dokunamaz.
Belli ki Anıtkabir'in askeri yönetimi olana bitene ses çıkarmamış ve seyirci gibi izlemiş.
Muhtemelen bu uyduruk parkın oraya kondurulması onların da içine sinmemiş.
Ama şimdi başka bir tehlike baş göstermiş olmuyor mu?
Anıtkabir'in girişinde onlarca aslan heykeli olan Aslanlı Yol var.
Bunun dışında Anıtkabir'in pek çok yerinde heykel ve kabartmalar bulunuyor.
Yarın dinci bir grup “Putları istemiyoruz” diyerek Anıtkabir'e doğru yürüyüşe geçseler ve bunları kırmaya başlasalar da kimse engel olmayacak “inanışlarına karşı bir şeyi yıkıyorlar” diye bakılacak mı?
Kıssadan hisse; hoşumuza giden her şey doğru olmayabilir.
SORDUM ÖĞRENDİM
ERDOĞAN, BİDEN'A NEDEN SERT ÇIKTI?
Erdoğan'ın Amerika gezisine katılan “iliştirilmiş” gazeteciler dönüş yolunda yaptıkları konuşmaları aktardılar dünkü gazetelerinde.
Erdoğan uçakta Amerika Başkan Yardımcısı Joe Biden'la yaptığı konuşmayı anlatıyor.
Bu konuşmayı daha önce Amerika'daki bir toplantıda da anlatmıştı.
Anlattıklarına göre Erdoğan Biden'la konuşmasında hem çok sert ifadeler kullanıyor hem de diplomatik kuralları bir kenara bırakıyor.
Konuşmanın detaylarını okumuşsunuzdur.
Erdoğan'ın Biden'a karşı sertleşmesini ve diplomatik kuralların da dışına çıkarak özel bir görüşmedeki konuşmaları açıklamasının nedenini merak ettim.
Konuyu eski bir diplomatımıza sordum.
“Çok basit” dedi eski diplomat “İktidar kasımda seçimler olacağını bildiği için rahat davranıyor, söylenenlerin Amerika'da etkisi olmayacağına inanıyor” diye de devam etti.
“Nasıl?” diye sorunca devam etti; “Amerika'da herkes seçim telaşında. Bunu dünya biliyor. Bu nedenle mevcut iktidar topal ördek gibi, yani her şeyi gelecek başkana bırakmayı tercih ediyor, bu hep böyle olmuştur.”
Sonra soluklandı ve şunları anlattı: “Artık ne Amerika ne dünyanın öteki devletleri Erdoğan'ı fazla ciddiye almıyor. Söylediklerinin dış politikadan çok iç politikaya endeksli olduğunu biliyor. Ayrıca seçime giderken hiçbir şeye aldırış etmiyorlar. Erdoğan bu avantajı kullanarak iç kamuoyuna nasıl dik durduğunu, Amerikan yönetimini sigaya çektiğini anlatmaya çalışıyor. Bu arada gelecek yönetime de şimdiden selam çakıp (Bak öncekilere bunları söylemiştim, beni ciddiye alın) demek istiyor.”
YENİ ÖĞRENDİM
ÜST AKLIN TÜRKİYE TEMSİLCİSİ İLE DARBEDEN BİR GÜN ÖNCE KONUŞMA
İktidar ve yandaşlarının adeta bir sığınma limanı olarak kullandığı “Üst Akıl” konusunda somut bir bilgi yok.
Bildiğimiz eğer bir konuda iktidar başarısız olmuşsa bunda “Üst aklın” parmağı vardır. İktidarın hiçbir hatası veya yanlışı yoktur, eğer bir yanlış yapılmışsa bunun nedeni üst akıldan başkası değildir.
Tabii “Üst Akıl nedir, kimdir?” sorusuna bir açıklık getirilmeyince halkın bir bölümü de bu algı operasyonundan etkilenerek iktidara ve saraya toz kondurmuyor.
Benim anladığım kadarıyla iktidarın “Üst Akıl” diye söylediği şey dünyanın en büyük sermaye kuruluşlarını ellerinde tutan uluslar arası patronlar.
Bunların toplamda 50 kişi olduğu ileri sürülür yıllardır. Bu 50 kişinin ellerinde tuttukları sermaye tüm dünyanın yüzde 90'ına denk geliyor.
Gücün büyüklüğünü anlayın yani.
Söylentilere göre bu 50 kişi içinde sadece bir tane Türk var. Bütün Türk sermayesini temsilen toplantılara bu kişinin katıldığını söylerler.
İşte bu kişinin cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasından bir gün önce Marmaris'te Erdoğan'la görüştüğü yolunda bir bilgi aldım.
Görünüşte her ikisinin de tesadüfen aynı tatil yöresinde oldukları ve bir nezaket görüşmesi yaptığı da söyleniyor.
Ancak darbe ile ilgili sonraki gelişmeler ve Erdoğan'ın Amerika'da Üst Akıl'la yaptığı toplantıyı bilince bu görüşmenin o kadar da tesadüfî olmadığı kanaatine varıyorum.
ŞAŞIRDIM
ÖNYARGIYA BAKAR MISINIZ?
Haberi Hürriyet'in dünkü birinci sayfasında okudum ilk olarak. (Diğer gazetelerde de var tabii)
Hürriyet “CNN Türk televizyonuna 15 Temmuz övgüsü” başlığı ile duyurmuş haberi.
Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Cumhurbaşkanı'nın darbe gecesi CNN Türk'e çıktığını hatırlatarak “Cumhurbaşkanımızı eleştiren CNN Türk'ün darbecilerin elinden kurtaracağını rüyamda görsem inanmam diyorlar” demiş.
Bir kere CNN Türk'ün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirdiği nereden çıktı?
Bu kanal Erdoğan'ı eleştirmiyor. Ancak bir haber kanalı olduğu için tartışma programlarına katılanlar eleştiriyor olabilir. Ama konukların eleştirisini CNN Türk'e mal edemezsiniz.
İkincisi deyin ki bir televizyon kanalı Cumhurbaşkan'ını eleştiriyor, bu darbeye karşı çıkmayacağı anlamına gelir mi?
Ben de dahil milyonlarca kişi Erdoğan'ı da hükümeti de, iktidar zihniyetini eleştiriyor hatta bu iktidarı bir gün bile iş başında görmek istemiyor, ama buna rağmen hepimiz darbeye karşı çıktık, bundan sonra da bu tür maceracılara karşı çıkacağımız kesin.
Mevlut Çavuşoğlu bir başkasına atfen “rüyamda görsem inanmazdım” diyerek iktidar partisinin önyargısını ve ruh halini gösteriyor.
Demek ki bu iktidar her eleştiriyi hukuk dışı yollarla hükümeti yıkmak arzusu olarak görüyor.
Bu sağlıklı bir bakış açısı olmadığı gibi demokrasinin bütün kurallarına da aykırıdır.
BAŞIMDAN GEÇENLER
ÖZTÜRK YILMAZ'LA KONUŞTUM
Bu köşede dün CHP Genel Başkan Yardımcısı Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz'a seslenerek “Bildiklerinizi anlatın” çağrısında bulunmuştum.
Öztürk Yılmaz dün aradı. Hayli uzun bir konuşma yaptık. Öncelikle başından geçenleri anlattı. Ama IŞİD ile yapılan pazarlıkları bilmediğini söyledi. Yılmaz IŞİD konusunda zamanında hükümeti defalarca uyardığını ama sonuç alamadığını da anlattı. Bu ilginç konuşmamız ben yazılarımı bitirdikten sonra oldu. Bu nedenle ayrıntılarını yarın yazacağım. Şimdiden haber vereyim dedim.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
ZARRAB'IN AVUKATLIĞI ERGENEKON'A BENZEMEZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika'da tutuklu olan Reza Zarrab konusunu Başkan Yardımcısı Biden ile görüştüğünü söyledi.
Erdoğan Zarrab'ın suçsuz olduğunu, hakkında iddianame hazırlayanların cemaatçi terör örgütüyle içli dışlı çalıştıklarını Biden'a aktardığını da belirterek bir anlamda 17-25 Aralık olayının baş aktörüne kefil oldu. Erdoğan'a göre Zarrab elbette suçsuz.
Çünkü onu ilgilendiren suç saraya kadar uzanıyor. Nasıl “suçlu” desin.
Ayrıca zaten Erdoğan bütün siyasi stratejisini 17-25 Aralık'ı bir darbe olarak görmek ve bunun üzerinden cemaati bitirmek olarak planlamış durumda. Zarrab'ın Amerika'daki durumu ne olur bundan sonra bilemem, ancak bu bu kefalet olayı ister istemez Erdoğan'ın Ergenekon davasının avukatı olduğunu açıklamasını aklıma getirdi. Erdoğan o tarihlerde “Ergenekon davasının avukatıyım” demiş, savcı Zekeriya Öz'ü övmüştü. Ama Zarrab ile Ergenekon olayı çok farklı. Erdoğan Ergenekon olayından “kandırmışlar beni, Allah affetsin” diye kurtuldu.
Buna karşın Zarrab olayından “kandırmışlar” diye kurtulamaz. Çünkü bu dava mahkumiyet ile sonuçlanırsa Erdoğan'ın da adı geçecektir ve burada bir “kandırılma” olma ihtimali hiç yoktur.
Can Ataklı - Korkusuz