60 bin kişi dönmüş pek seviniyorlar
Can Ataklı; Bir bakana “Hırsız” dedi diye dava açıldı, sonra takipsizlik kararı verildi.
YENİ ÖĞRENDİM
Bir bakana “Hırsız” dedi diye dava açıldı, sonra takipsizlik kararı verildi
Size bugün çok ilginç bir davayı anlatacağım.
Bunu birinci ağızdan, yani dava edilen kişiden dinledim.
Bu iş insanı, sosyal medyayı da iyi kullanan biri.
Kendi hesaplarında yazılar yazıyor, bazı YouTube kanallarına ve televizyonlara konuk oluyor, ekonomi alanında çok ilginç çıkışlar yapıyor.
Söyledikleri iktidar tarafından “muhalif görüş” olarak niteleniyor, buna karşı kendisi “Ben muhalefet etmek için söylemiyorum, gerçeği, içinde yaşayan biri olarak dile getiriyorum” diyor.
İşin aslı da bu aslında.
Yazılarını ben de okuyorum, pek çok konuşmasını da dinledim, muhalefet amacıyla söylemiyor.
Çünkü işi biliyor.
Başından geçenleri dile getiriyor çoğu kez.
Faiz, enflasyon ve döviz konusunda işi gereği çok aktif ve yapılan yanlışları, üzerindeki baskıları yaşayarak görüyor.
Bu iş insanı, bir süre önce kendi sosyal hesaplarının birinde, bakanlardan biri için ağır bir eleştiride bulunmuş.
Yazısının bir yerinde dozu biraz kaçırmış ve bakanın açıkça “hırsızlık” yaptığını ileri sürmüş.
Yasalara göre hırsız bile olsa hırsıza hırsız denilmesi suç sayılıyor.
Tabii doğal olarak bu bakan harekete geçmiş ve iş insanı hakkında suç duyurusu yapmış.
İş insanını savcılığa çağırmışlar.
Tabii bu iş insanı neden çağrıldığını biliyor, bu nedenle yanında kocaman bir dosya da getirmiş.
Savcı şikayet dilekçesini okutmuş.
İş insanı, “Efendim kullandığım kelime elbette yanlış olmuş, ancak elimdeki bu belgelerin bir kopyasını size bırakmak istiyorum, burada yanlış bir kelime kullanarak hırsız dediğim kişinin yazıma konu olan bazı işlemleri var. Ben bunlara dayanarak ama belki haddimi aşarak o kelimeyi kullandım” diyor.
Savcı isteksizce dosyayı alıyor, belki de almak zorunda çünkü bu dosya iş insanının bir anlamda savunması niteliğinde.
İfade verme aşaması bittikten sonra iş insanı çıkıyor.
Avukatına, “Bundan ne çıkar?” diye soruyor.
Avukatı, “Efendim, belgeler sizi haklı gösterse bile kullandığınız kelime hakarete girdiği için size mutlaka ceza çıkar” cevabını veriyor.
Aradan 15-20 gün geçiyor.
Avukatı iş insanını arıyor ve “Bugün savcılık kararını aldık. Hakkınızdaki şikayet için kovuşturmaya gerek yok kararı verilmiş, davadan kurtuldunuz” diyor.
Ne kadar ilginç değil mi?
İş insanı bana bunları anlattıktan sonra şunu ekledi: “Aslında dava açılmasını tercih ederdim, çünkü dava açılsaydı savunma olarak elimdeki belgeleri sunacaktım, mahkeme bunları incelemek zorunda kalacaktı, ama daha da kötüsü duruşmalar açık yapıldığı için bu belgeler aleni hale gelecek ve herkes öğrenecekti. Ama gördüğüm kadarıyla bunu göze alamadılar.”
Benim tahminim şu: Savcı belgelere görünce muhtemelen ilgili bakanın avukatını aradı. O da durumu bakana aktardı. Bunun üzerine bakan, “Vazgeçelim o zaman” dedi. Durum savcıya bildirilince o da takipsizlik kararı vererek olayı bitirdi.
İş insanına “İyi ama elde bu belgeler varken, bunları açıklamamak doğru mu?” diye sordum.
Güldü ve “Dur bakalım seçimler bitsin hele” dedi.
Seçim sonrası çok şenlikli şeyler yaşayabiliriz.
OKURDAN MESAJ
Maçta milli marşımızı ıslıklayan Ermenistan’a karşı ne yapılmalı?
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda grupların eleme maçları başladı.
Milli takımımız; ilk maçını Ermenistan’la deplasmanda oynadı ve maçı 2-1 kazanarak, 3 puan almayı başardı.
Maçın başında her iki ülkenin milli marşları okunurken Ermenistan seyircisi milli marşımızı dinlemek yerine ıslıklamayı tercih etti.
Bu elbette hepimizi çok üzdü.
Okurlarımdan biri bu konu ile ilgili bir mesaj göndermiş.
Size de sunmak istedim;
Can Bey, bu ülkede futbola olan büyük ilgi herkesin malumu.
Haliyle futbolun siyasal, toplumsal etkileri de o oranda büyük oluyor.
Buradan sözü, Ermenistan ile Erivan’da oynadığımız maça getirip, İstiklal Marşımızın binlerce taraftarca ıslıklanmasına getireceğim.
Sportiflikle asla bağdaşmayan o çirkin ıslıklama olayı, bu ülkede milyonlarca insanı üzdü ve hatta kızdırdı.
Maalesef bu türden şoven davranışların, sporun uluslar arasında yeşerteceği dostluk bağlarını dinamitlediği de aşikâr.
Ahlakın “Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma” tanımı gereğince; Türk futbol seyircisinin, ülkemizde oynanacak başta Ermenistan’la yapılacak ikinci maç olmak üzere tüm millî maçlarda konuk ülkenin milli marşını ıslıklamayacak kadar sportif ahlak sahibi olduğunu cümle aleme göstermesi beklenir.
Bu beklentinin gerçekleşmesi umuduyla.
KOMİK
60 bin kişi dönmüş pek seviniyorlar
Açıklamayı Milli Savunma Bakanı yapmış.
Depremden sonra 60 bin Suriyelinin geri döndüğünü açıklamış.
Saray medyası da bu haberin üzerine atlamış. “Geri dönüş başladı” başlıklarıyla duyurmuşlar haberi.
Konuyu hiç bilmeyenler için 60 bin büyük rakamdır.
Ancak şu anda Türkiye’de resmi olarak 4 milyonun üzerinde Suriyeli var.
Gayrı resmi rakamlarda ise sayının 7-8 milyon olduğu söyleniyor.
Yani dönenlerin oranı sadece yüzde 1.
Devede kulak misali yani.
Suriyelilerin en az yarısı ülkelerine dönerse işte o zaman “büyük dönüş” olarak nitelenir.
ŞAŞIRDIM
Artık “hatır-gönül devri” bitmiş
Haberi Hürriyet’te yazan Hande Fırat’ın köşesinden aldım.
Saraya yakınlığı ile bilinen Fırat, Erdoğan’ın yeni seçim propagandasının nasıl olacağını anlatırken adını vermediği bir üst düzey AKP’li yetkilinin sözlerini yazmış.
Bu yetkili milletvekili adaylarının titizlikle belirleneceğini söylerken, “Artık milletvekili seçimlerinde hatır-gönül dönemi sona erdi” demiş.
Valla şaşırdım.
Bu bir itiraf mı yoksa ağızdan kaçan cümle mi?
Öyle anlaşılıyor ki AKP’de bugüne kadar pek çok kişi “hatır-gönül” ilişkisi ile milletvekili olmuş veya parti içinde yükselmiş.
Bu dönem gerçekten bitecekse iyi bir şey aslında.
BUNU YAZMAK GEREK
Yurt dışı oyları çok mu gerekli?
Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları 1987 yılından beri seçimlerde oy kullanıyorlar.
Daha önceki yıllarda öyle bir uygulama yoktu.
Ancak yurt dışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısının artması üzerine “Bu kadar seçmen neden oy kullanmasın?” görüşü ağır bastı ve ilk kez 29 Kasım 1987’deki milletvekili genel seçimlerinde yurt dışındaki temsilciliklerimize seçim sandığı kondu.
Başka ülkelerde yaşayan vatandaşlarımız 30 yıl kadar bu hakkı düşük düzeyde katılımla kullandılar.
Katılım 2014’ten itibaren yükseldi.
Son yıllara kadar yurt dışı oyları konusunda kamuoyunda herhangi bir şüphe yoktu.
Ancak şimdi yurt dışı oyları konusunda sayısız spekülasyon yapılıyor.
Afganistan, Pakistan gibi ülkelerin listeye eklenmesi, sandıkların elçi ve konsolosların denetimde bulunacak olması, oyların değiştirileceği yönündeki şüpheler ciddi sorun yaratıyor.
Çeşitli sohbetlerimde pek çok kişiden “Yurt dışında olanlar neden oy kullanıyor, burada yaşamıyorlar ama Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi oluyorlar, böyle olmaz” sözlerini duyuyorum.
Bunun tek nedeni var: Güvensizlik.
Bugüne kadar yurt dışında oy kullananlarla ilgili şüphe duymayanlar şimdi endişeli ise bunun cevabını iktidarın vermesi gerek.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları