Can Ataklı; Neresinden bakarsanız bakın bir askeri tesis içindeki Türk bayrağının indirilmesi olacak şey değildir.
Diyarbakır’da Lice’deki olaylar sırasında hayatını kaybeden bir yurttaşın cenaze töreninden sonra güvenlik güçleriyle çatışan bir grup, 2 Hava Kuvvet Komutanlığı’nın içine girerek gönderdeki Türk bayrağını indirme cüretini gösterdiler.
Olaylar bugün de devam etti. Bölgede devam ettiği yemiyormuş gibi çeşitli illerde de protesto gösterilerinde olaylar çıktı.
Bayrak indirilemez
Sevgili izleyiciler, neresinden bakarsanız bakın bir askeri tesis içindeki Türk bayrağının indirilmesi olacak şey değildir. Askeri tesisteki bayrak oranın namusudur. Askerler kep kaybettiklerinde bile kâbus yaşarken bayrak kaybetmek vatana ihanet gibi algılanır askerlikte.
İşin garibi, göstericiler bahçeye kadar girip bayrağı indirirken, askerin “hassasiyet” göstererek hiçbir müdahalede bulunmamasıdır.
Genelkurmay açıklaması
Elbette göndere çıkanı çekip vurmak değildir çözüm, ama Genelkurmay’ın “Bayrağa saldırıyı nefretle kınıyoruz. Saldırganın bulunup cezalandırılması için takipçi olacağız. Tahammül sınırlarını zorlayan bu tür eylemlere serinkanlı yaklaşılmaya çalışılmaktadır'' açıklaması da kabul edilebilir değildir.
Ne demek serinkanlı yaklaşmak?
O bayrak hemen yerine çekilmeli. Çekmişlerdir mutlaka da, öyle değil. Bizzat Genelkurmay başkanı gitmeli bayrağı göndere çekme törenine. Hatta başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı da hükümet de orada olmalı. Bunun affı yok.
Hayaldi bu da gerçek oldu
Hani AKP’nin ünlü bir sloganı vardı; “hayaldi gerçek oldu” diyorlardı ya. Böylesini de AKP iktidarı sayesinde gördük. Bugüne kadar hiç ama hiç kimse bir askeri birliğe dalıp da Türk bayrağını gönderden indirmeye cesaret edememişti.
Açıkçası bunun hayali bile olmaz ama AKP iktidarında bu da oldu.
Bu arada askerin “içeri giren ve direğe tırmanan çocuktu” açıklaması da bana biraz çocukça geldi. Ne fark eder ki, ha çocuk ha büyük, senin bahçene girilmiş, Türk bayrağı indirilmiş, sen ona bak.
Ayrıca 16 yaşında kahpece öldürülen Berkin için “ne çocuğu teröristti o” diyen, anneler gününde bile ağır küfürler edenlerin bayrak indireni “ama çocuktu” diye korumaya çalışmaları da ibret verici bir durumdur, bunu da söyleyeyim.
Akla mantığa uymuyor
Şimdi sevgili izleyiciler, gelelim Güneydoğu’da bu gelişmeler neden yaşanıyor.
Aslına bakarsanız iktidar ısrarla “açılım yapıyorum” derken, yaşananlar akla mantığa uymuyor değil mi?
Öyle ya, hükümet her şeyi göze almış, İmralı’daki terör liderine heyet üzerine heyet gönderiyor, başbakandı bakanlardı, AKP yandaşlarıydı milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını rencide eder biçimde ne idüğü belirsiz bir açılım lafı tutturmuşlar, Kürt halkı sosyal ve kültürel alanda 15 yıl öncesine kadar hayal bile edilmeyen haklara kavuşmuş, bir yılı aşkın süredir şehit cenazesi gelmediği gibi ölen ya da yakalanan terörist de yok.
Kürtler neredeyse özerk bölge ilan etme aşamasına gelmişler, televizyonlarda gece gündüz Kürt sorunu işleniyor, kimse Kürtler’le ilgili tek kelime olumsuz söz etmiyor, herkes sorunun çözülmesi için öyle ya da böyle elbirliği içinde.
“Aklınızı mı yediniz?”
O halde terörü yeniden hortlatmak, kentlerde sürekli eylem yapmak, askere ateş açmak, bayrak indirmek, yolları kesmek ne oluyor?
“Yahu siz aklınızı mı yediniz” denmez mi buna?
Öyle gibi görünüyor, ama değil işte.
Bakın bugün PKK’nın dağ kadrosu da açıklama yaptı. “Her şeyi Abdullah Öcalan’la çözemezsiniz. HDP heyetlerinin adaya gitmesinin de bir anlamı yok artık” dedi dağdaki teröristler.
O halde ne oluyor?
Geldiğimiz noktanın aslı
Bu konudaki düşüncelerimi sizlerle de paylaşayım.
Bana göre PKK’nın yeniden silaha sarılma aşamasına gelmesinin asıl sorumlusu bu iktidar. AKP iktidarı bölgede olayların çıkmasını, garip eylemleri körükleyip Kürt olmayan halkın sabrının taşırılmasını, herkesin “yeter artık, nerde bu devlet?” diye yakınmasını planlıyor.
Çünkü AKP Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürtler’in oyuna muhtaç.
Bakın altını çizerek söylüyorum, iktidar Kürtler’in oylarına muhtaç, PKK’nın değil.
Sevgili izleyiciler, PKK bölgenin tek hakimi değil.
30 yıl silahla hakimiyet kurdular
Ama PKK’nın elinde silah var. Gözü kara biçimde her türlü terör eylemine kalkışacak cesaretleri var.
PKK tam 30 yıldır silah gücünü elinde tutarak bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’ni, diğer taraftan da Kürt halkını sustalı maymun gibi oynatıyor.
Ve şimdi 30 yılın sonunda PKK bölgedeki üstünlüğünü dinci Hüdapar’a yani Hizbullah’ın siyasi kanadına kaptırmak üzere.
AKP’nin başlattığı “açılımın” aslı budur. Bölgedeki PKK varlığını bitirmek ya da etkisini azaltmak, toplum üzerindeki gücü dinci-şeriatçı bir gruba devretmek.
Türkiye’nin en gerici bölgesi
Şurası bir gerçek ki, dini taassup açısından Türkiye’nin en gerici bölgesi Güneydoğu Anadolu’dur. Bölgede sadece Alevi Sünni ayırımı değil, Sünni mezhepler arasında da ayırımlar vardır. Ancak geniş bir toplum kesiminin birleştiği ortak payda dindir ve hatta şeriattır.
Bu açıdan bakınca PKK, son zamanlarda din istismarını da yapmak zorunda kalsa bile bir; laiktir, iki antifeodaldir.
Siz bakmayın PKK’nın seçimlerde BDP adına bağımsız giren kişileri milletvekili seçtirdiğine. O seçmenlerin üzerinden silah baskısını kaldırırsanız o oyların da tamamına yakını AKP’ye gidecektir.
Basit bir örnek vereyim, her yıl Nevruz’da yüzbinlerce insan bir araya gelir. Ama bunların hiçbiri aşırı dinci örgütlenme olan Mustazaflar’ın yaptığı mitingdeki sayıya ulaşmamıştır.
AKP’nin açılım politikasının asıl amacı, Kürtler’in sorunlarını çözmek değil, zaten ezici çoğunluğu dinci olan Kürt oylarını AKP’ye akıtmaktır.
PKK dışındakilerin fazla talebi yok
Ortadan PKK’yı kaldırdığınızda, geriye kalanların Kürt kimliği, Kürt kültürü, anayasal eşitlik gibi beklentileri yoktur.
Bunları talep edenler kimi Kürt aydınları ile kendilerine demokrat süsü vermiş eski komünist, şimdinin liberal görünümlü faşistleridir. Ve tabii bir de AKP’nin ne yaptığını bilmeyen ama körü körüne ona destek veren Türkiye’nin niteliksiz oy depoları da bilinçsizce Kürt haklarından falan söz ederler.
AKP açılım dediği ne olduğu belirsiz uygulama başladığından bu yana halkı uyutmayı başardı. Herkesi bir şekilde umutlandırdı, gerçekten sorunu çözecekmiş gibi davrandı.
Önce Öcalan fark etti
Aslına bakarsanız özellikle televizyonlarda sözde aydınların sürekli ekranlarda kalarak demokrasi, insan hakları, Kürt sorununun çözülmesi gibi konuları işlemeleri PKK’yı da ilk başlarda etkilemişti.
Bunun bir oyun olduğunu, sanıyorum yine ilk fark eden İmralı’daki PKK lideri oldu.
Bu nedenle Abdullah Öcalan süreçte yer almak, hatta başı çekmek, ne pahasına olursa olsun örgütünün yapısını koruyarak devletle anlaşmak istedi.
Öcalan’ın bu tavrı iktidarın da işine geldi bir anlamda. İşin içine Öcalan’ın katılması, konuya meşruiyet getirdiği gibi Başbakan’a da prim yaptırdı.
“Yeter ki barış olsun, bu uğurda şeytanla işbirliği bile yaparım” diyebilen cesarette bir başbakan profili sunuldu halkın önüne.
“Çözün de nasıl olursa olsun”
Askerde oğlu, kardeşi, yakını olanlar da, kan dökülmesinden bunalmış halk da “Gerçekten yeter artık, sorunu çözün de nasıl çözerseniz çözün” fikrinde birleşti.
AKP bu altyapıyı hazırlarken PKK’ya söz üzerine söz verdi. Bu sözler hep seçim öncelerine denk geliyordu. “Siz hele bir eylemsizlik yapın, seçimden sonra zaten anayasa da değişecek, ayrıca istediklerinizi yerine getireceğiz” dendi.
Bunları kafamdan uydurmuyorum herhalde, PKK’nın dağ ve Avrupa kadroları her seçimden önce bu tür sözlerin verildiğini defalarca açıkladılar.
Peki sözler tutulmadığı halde PKK neden bu kadar sessiz kaldı.
Sözler verildi ve tutulmadı ama
Bunun en önemli nedeni her şeye rağmen bazı isteklerin karşılanmasıydı. Çünkü iktidar bir taraftan bu sözleri verirken diğer taraftan da Kürtçe televizyon, Kürtçe’nin öğrenilmesi önündeki engellerin kaldırılması, kimi yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesi gibi konulara razı geliyor ama asıl isteklere karşı “bazı konularda yürümek o kadar kolay değil, ülkenin batısını da tam ikna etmek zorundayız, yoksa her şey heba olabilir” türü aslında mantıklı olabilecek sözler söylüyordu.
Ancak şimdi geldi çattı Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Bütün araştırmalar Erdoğan’ın ilk turda seçilemeyeceğini gösteriyor. Bu durumda ikinci turda Kürt oylarının tamamına yakınının AKP’ye gitmesi gerek.
Açıktan bir AKP-PKK işbirliği yapılması teknik olarak mümkün değil. Çünkü AKP tabanının tamamı dinci değil. Milliyetçi damar pek çok bölgede dinci damarı geçiyor. Direk bir bağlantı Kürtler’den istenen oyları getirebilir ama diğer bölgelerde bu ters tepebilir.
PKK engelinin ortadan kalkması gerekiyor
O halde PKK engelinin ortadan kaldırılması gerekiyor. İktidar “açılım” falan derken aslında bölgedeki dinci kesimlerle çok iyi bağlantılar kurdu. Bunun da ötesinde Kuzey Irak’ta kalan Barzani güçleriyle de bir etkileşim sağlandı. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgeleri de İslamcı örgütlerin kontrolüne geçirildi.
Yani kısacası PKK tasfiyeye doğru gittiğini fark etmiş durumda. Bu nedenle elindeki tek güç olan silaha tekrar sarılma eğiliminde.
Bu da iktidarın ekmeğine yağ süren bir gelişme. Kısa bir süre sonra öyle bir duruma geleceğiz ki Türkiye’deki herkes “Bu kadarı da olmaz, yeter artık, devlet gücünü göstermeli, yok askere ateş etmekmiş, yol kesmekmiş, askeri birliklere saldırıp bayrak indirmekmiş, ne oluyoruz yahu” kıvamına gelecektir.
Operasyon yapılır ve kanlı olur
Bu koşullarda yapılacak geniş çaplı bir operasyon kanlı olmakla birlikte, PKK’nın bölgedeki tüm hakimiyetini silen bir sona ulaşacaktır.
PKK’nın pek de akıllı olmayan bazı yöneticileri, televizyon ekranlarından ahkâm kesen sözde entelektüellerin de gazına gelerek “Böyle devam ederse iç savaşı bile göze alırız” tehditleri savuruyor.
O halde sormak gerek. İç savaş dediğinizin tarafları kim olacaktır?”
Kim olacak, PKK’nın kışkırttığı bir kesim halk ile Türk Silahlı Kuvvetleri. Peki terörle mücadele değil de bir iç savaşın tarafı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karşısında Kürt milislerin başarı şansı var mı?
Yok.
Sevgili izleyiciler, bu iktidarın Güneydoğu’da güya açılım politikası diye başlattığı ve yıllardır halkı uyuttuğu operasyon işte budur.
PKK’lı Kürtleri bekleyen büyük tehlike
Hiç kimse kızmasın, ama PKK yandaşı Kürtleri çok büyük bir tehlike bekliyor. Bugüne kadar terörle mücadele adı altında yürütülen operasyonlara bakıp da “30 yılda Türkiye Cumhuriyeti Devletini dize getirdik, artık kararları da biz veririz” havasına kapılmak sonu büyük hüsranla bitecek bir hayalden ibarettir.
Yıllarca terörü lanetledik. “terör aktığı kanda boğulacak” dedik. Terörün hiçbir şekilde sonuç vermeyeceğini söyledik.
Aslında yanılmıştık. Terör bal gibi ne akıttığı kanda boğuldu ne de sonuçsuz kaldı. Eğer bugün bütün Türkiye Kürt sorununu konuşuyor ve çözüm arayışında bulunuyorsa, bunu PKK’nın yarattığı terör sağladı.
Ama aynı PKK, geldiği noktayı iyi değerlendiremediği ve akıllı çözüm önerilerine kulak tıkadığı gibi işte şimdi gerçekten terörün akıttığı kanda boğulmak üzere.
Şeriatçı AKP oy depoları
Sonuç; böyle giderse Türkiye terörü bu kez gerçekten bitirmek üzere çok büyük bir hamle yapacak. Bölge terörden arındırılacak. Ama yerine AKP’nin dümen suyunda, aşırı dinci, şeriatçı bir yapı gelecek. AKP Kürt sorununu falan hiç dert etmeden, en büyük oy deposuna kavuşacak.
Kürt hakları, Kürt kimliği, Kürt kültürü unutulacak güya İslam’ın birleştiriciliği adı altında Türkiye ilk şeriatçı özerk bölgesine kavuşacak. Bunu Suriye sınırındaki diğer şeriatçı özerk bölgeler izleyecek.
Bu nedenle paniğe kapılan ve yeniden silaha sarılma eğilimine girerek boyundan büyük bir mücadeleye soyunmaya çalışan PKK liderlerinin, onlara akıl veren sözde aydın-entelektüellerin, akademisyenlerin akıllarına başlarına alması ve teröre prim veren eylemlerden derhal vazgeçip sivil siyasette ön almaya çalışmaları en mantıklı davranış olacaktır.
Gerçi böyle söylüyorum ama silahı olmayan PKK’nın ve yandaşlarının bir gücü de yok ki.
Can Ataklı - Ulusal Kanal Yorum 9 Haziran 2014