Can Ataklı yazıyor, ''CHP, Başbakan'ın dediği üzere, 'terörün hizmetinde'ymiş gibi gösterilmiş oldu.''
Durumu ilk önce Habertürk’te Deniz Baykal’la sohbet sırasında duydum.
Baykal Suriye konusundaki görüşlerini anlatırken “Antakya’da olanlara bakın, Özgür Suriye Ordusu adına terör estiriliyor, böyle şey olur mu?” demişti.
Bölgeden pek çok “garip” haber geliyor son zamanlarda.
Özellikle Antakya’da kent içinde gezinen ‘kılıksız,’ üzerlerinde silah da olduğu anlaşılan bazı grupların hoyrat davranışlarının halkın tepkisine yol açtığı anlatılıyor.
Bu konularda bilgiler almak üzere Hatay ilinin çeşitli yerlerinde tanıdıklarımı telefonla aradım.
“Neler oluyor oralarda?” diye sordum.
Dinlediklerim hiç de iç açıcı değil.
Belli ki Antakya ve çevresi “patlamaya hazır bomba” hâline gelmiş.
Antakyalı bir dostum “huzurumuz kalmadı” diye başladı söze. Sonra devam etti:
“Bir kere ticaret öldü. 1 yıl önce Suriyeli turist akınına uğramıştık. Vize kalktığı için çoluk çocuk geliyorlar, otelleri dolduruyorlar, hayli de alışveriş yapıyorlardı. Yerli turistler ise tamamen bitti. Şimdi yine Suriyeli bir kalabalık var ama hiçbiri turist değil, üstelik kenti haraca kesiyorlar.”
Şaşırdım tabii: “Nasıl haraca kesiyorlar?”
Örneğin bir yere topluca gidip yemek yiyorlarmış, çıkarken ya para ödemiyorlarmış ya da örneğin hesabın onda birini masaya bırakıp kalkıyorlarmış.
“Peki” dedim, “Biz böyle bir şey yapmaya kalksak ya olay çıkar ya polis çağırırlar.”
Dostum güldü “İlk başlarda lokantacılar itiraz edecek oldular, ama adamlar hem kalabalık hem korkutucu. Dediğim gibi üzerlerinde silah olduğu da anlaşılıyor. Polis çağıranlar ise bir sonuç alamadı.”
İyi de polis gelince neden sonuç alınamasın?
Çünkü, Antakya’da polis de uyarılmış “Aman” denmiş “Bir olay çıkmasına izin vermeyin, durum çok hassas, bir süre idare edin.”
Bir başka Antakyalı dostum “Geçenlerde hastanedeydim” dedi, “adamlar öyle bir terör estirdiler ki muayene bile olmadan hastaneden kaçtım.”
Bir ambulans yanaşıyormuş hastanenin önüne, etrafında o kabalalık ve kılıksız tipler. Herkes sıra beklerken getirilen kişi en öne geçiyormuş. Bir ara itiraz edenler olmuş “Sabahtan beri bekliyoruz” demişler. Ama hastane yetkilileri “Emir böyle, Suriye’den yaralılar getiriliyor, hemen kayda girmesi için öne alıyoruz” karşılığını veriyormuş.
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç Suriye’den gelen mülteci sayısının 59 bin küsur olduğunu söyledi en son.
Buna karşı Antakyalılar “Onlar kamplarda kalanlar. Bir de şehirlere yayılanlar var, o kadar çok ev kiralayan oldu ki, sokaklarda sanki bizden fazlaymış gibi görünüyorlar” diyorlar.
Tabii bu kadar kalabalık olunca olaysız gün de geçmiyormuş. Mülteci sıfatıyla Antakya’yı dolduran Suriyeliler kendi aralarında olduğu gibi Antakyalılarla da sık sık kavga ediyorlarmış.
*****
Kaçırılma olayının tek kaybedeni CHP oldu Türkiye tuhaf bir ülke hâline geldi.Siyaset yetersiz, AKP tek başına her şeye hâkim.
Kamuoyu genelde duyarsız, beyni anormal yayınlarla muhallebiye çevrildi.
Medya şaşkın.
Akademik çevreler YÖK baskısı altında sessiz. İş dünyası sadece kazanacağı paraya göre yön çiziyor.
Sanatçısı korkutulmuş, politik espri yapmayı göze alamıyor.
Tüm bunların arasında bir milletvekili kaçırılıyor.
Ve tuhaftır, Türkiye’de bir milletvekilinin kaçırılabilmiş olmasından, terör örgütünün “paralel devlet” gibi davranmasından değil de, milletvekilinin kimliğinden, partisinden söz ediliyor.
Sonuçta devletin içinde bulunduğu aciz görünmüyor, ana muhalefet partisi okka altına gidiyor.
Hiç kuşkusuz bu kaçırılma olayının tek kaybedeni oldu, o da CHP.
Olayla ilgili yorumları hayretle okuyorum. PKK kaybetmiş. Sivil direniş kazanmış.
Hepsi palavra. PKK neden kaybetsin? Üç beş 30 yaş altı genç ülkenin göbeğinde milletvekilini kaçırdı, iki gün tuttu, aynı yerde serbest bıraktı. Daha büyük güç gösterisi olabilir mi?
Üstelik tam da CHP’nin “Meclis’te olağanüstü görüşme” istediği güne denk getirdiler. Meclis açıldı, yeterli sayı bulunamadı, kapandı, ardından da milletvekili serbest bırakıldı.
CHP, Başbakan’ın dediği üzere, “terörün hizmetinde”ymiş gibi gösterilmiş oldu.
Tuzak tuttu. Şimdi kimse “devlet nerede, diğer kaçırılanlara ne oldu?” diye sormuyor. Varsa yoksa CHP. Haksızlık bu.
*****
Milletvekili kaçıranlar neden Türkçe konuşuyor? Hüseyin Aygün’ü kaçıranlar kendileriyle Kürtçe (Zazaca) konuşan milletvekiline Türkçe cevap vermişler. Çünkü Kürtçe bilmiyorlarmış.
Peki bu nasıl oluyor?
Bir taraftan “ana dilde eğitim” isteyeceksiniz ama o dili bilmeyeceksiniz.
“Asimilasyon politikası nedeniyle dillerini öğrenemediler ki” bahanesi burada geçersizdir. O teröristler henüz 20’li yaşlardalar. Dağlarda, Kürt kimliğini savunan yüzlerce kişiyle birlikte yaşıyorlar.
Kürtçeyi öğrenmeleri mümkün değil.
Ama anlıyoruz ki dağlarda yaşayanlar da Kürtçe öğrenmek yerine aralarında Türkçe konuşuyorlar.
Bunda bir çelişki yok mu?
*****
Antakya’da asıl sorun giderek artan düşmanlıkAntakya’ya ortaokul yıllarımdan beri giderim. En büyük teyzem ve eniştem Antakya’nın en tanınmış doktorlarıydı.
Bu nedenle Antakya’da taa çocukluğumdan beri süren dostluklarım vardır.
Antakya çok ilginç bir kent. Etnik ve dini çeşitliliği şaşırtıcıdır.
Ama müthiş de bir dengesi vardır. Herkes birbirini bilir, tanır. Yüzyıllara dayanan husumetler de vardır ama bunlar hiç çatışmaya dönüşmez.
Ama şimdi eski Antakyalılar endişeli. Çünkü Suriye olayları ile birlikte uygulanan yanlış politikalar sonucu kentte ağır bir “husumet havası” da doğmaya başlamış.
Antakya’da ciddi bir Alevi nüfus var. Ayrıca Arap kökenliler de hayli kalabalık.
Suriye’den “kaçtıkları” söylenen mültecilerin Antakya halkını potansiyel düşman olarak gördükleri belirtiliyor. Kavgalarda bu durumun ortaya çıktığı ve karşılığında da Antakya halkında bir tür nefret oluştuğu söyleniyor.
Kentte mülteci kamplarına ve kent içinde dolanan ‘kılıksız’ Suriyelilere karşı öfke damarının da giderek kabardığı anlatılıyor.
Bu kişilerin çıkardığı olayların, mülteci kamplarında polislerin askerlerin saldırıya uğramasının, kimi Suriyelilerin Antakyalılara “yakında buralar bizim olacak” türü sataşmalarının Antakyalıların sabrını taşırmaya başladığı söyleniyor.
Nitekim mülteci kamplarını istemeyen, Suriyelilerin Antakya sokaklarında dolaşmasına karşı çıkanların sayısının arttığı, bir süre sonra güçlü protestoların başlayacağı ileri sürülüyor.
Durumdan mutlaka ilin yöneticilerinin de haberi vardır, belli ki önlemlerin daha artırılması gerekiyor.
Sonra “bunda da geç kaldık” diye dövünmeyelim.