Can Ataklı; Olağanüstü hal demokrasinin belli bir süre için askıya alınması parlamentonun da aynı dönem için devre dışı bırakılmasıdır.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
KONUŞMADIĞIMIZ KONU; YA DARBE BAŞARILI OLSAYDI?
Fethullahçı dinci faşist çetenin darbe girişiminden bu yana bir hafta geçti.
Birbiriyle çelişen, her biri kafamızı daha da karıştıran yığınla detay bilgi aldık.
Ama hiçbiri bu alçak darbe girişimin mantığını ve sonucunu tahmin etme şansı vermiyor bize.
Aslında darbe girişimi gecesinden bu yana konuşmadığımız bir konu var.
Hep darbenin bastırılması, buna halkın direnişinin payı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ölümden kıl payı kurtulması, darbeye katılanların kimliğini, ateş açmaları, linçleri konuştuk ama şu soruyu pek sormadığımız gibi cevabını da düşünmedik.
Darbe başarısız oldu.
200'ün üzerinde şehit verdik.
Peki, ya darbe başarılı olsaydı.
Halkın direnişi olmasaydı, Cumhurbaşkanı kurtulamasaydı, darbeciler başarıya ulaşsaydı bugün nasıl bir Türkiye'de yaşıyorduk?
Bu soruyu aklı başında olarak düşündüğüm birçok kişiye yönelttim.
Hepsi de çok şaşırdı. En çok “Düşünmedim ama çok kötü olacağını kesinlikle söyleyebilirim” cevabını aldım.
Darbeye kalkışan Fethullahçı dinci faşist bir çete.
Tam 40 yıldır tuğla tuğla örerek devletin, iş dünyasının, eğitimin, medyanın içine sinsice sızmışlar.
Öncelikli amaçları, ki zaten bunu hiç saklamadılar bugüne kadar, Türkiye'de din temelli bir devlet yapılanması kurmak.
Eğer darbe es kaza başarılı olsaydı Türkiye tıpkı İran gibi dinci bir diktatörlüğünün yönetimine girecekti.
Türk silahlı Kuvvetleri de büyük oranda din devletinin muhafızı rolünü oynayacaktı.
Tabii en kısa zamanda dağıtılıp İslam devrimi niteliklerine uygun olarak yeniden yapılandırılacaktı.
Sistem belki parlamenter sistem gibi görünecekti ama öncelikle laik muhalefet hiç olmayacak, Atatürk ve devrimleri tamamen ortadan kaldırılacak, Cumhuriyet lağvedilecekti.
Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve şunu düşünsün; günlerdir meydanları dolduran, demokrasi adına tankların önüne çıktıkları söylenen ama söylemlerinde ne demokrasi ne özgürlük şarkıları olmayan, Mehter müziği eşliğinde Allahuekber nidalarıyla yeri göğü inletenlerin kaçı bu durumdan şikâyetçi olacaktı?
Yıllardır Atatürk ilke ve devrimlerini yok saymak için yarışan, laikliği, kendi inanç özgürlükleri olduğunu görmeyip dinsizlik olarak niteleyen, Cumhuriyet dönemini kötülemek için olmadık senaryolardan medet umanların, başarılı olması halinde Fethullahçı dinci faşist çetenin kuracağı yeni düzene karşı çıkabileceklerini düşünebilir miyiz?
Şunu unutmayalım; Erdoğan'ın çağrı yaptığı kitleler, bana göre farkında olmadan dinci bir darbenin önünü kesmiş görünebilirler.
Ancak darbenin önlenmesindeki asıl büyük payın ordu içindeki demokrat, cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik subaylar, astsubaylar olduğunu görmezden gelemeyiz.
Eğer bu sağduyulu ve vatansever ordu mensuplarının direnişi olmasaydı, Fethullahçı dinci faşist çete gözünü daha da karartıp binlerce insanı öldürerek hakimiyeti sağlamaya çalışacaktı.
Arkalarından hiçbir destek gelmeyince, birkaç meczup, adeta haplanmış subayın vahşi tutumları dışında Fethullahçı hainlerin teslim olmaktan başka çaresi kalmadı.
ŞAŞIRDIM
ERDOĞAN O SÖZLERİ SÖYLÜYOR AMA GEREĞİ YAPILMIYOR
Cumhurbaşkanı özellikle yabancı medyaya verdiği röportajlarla hepimizi şaşırtmaya devam ediyor.
Birçok kanaldan akan doğru/yanlış bilgilerle beynimiz adeta kaynarken Erdoğan “Ben darbeyi eniştemden öğrendim” dedi.
Herkes birinden öğrendi de, bunu söyleyen kişi Cumhurbaşkanı. Eniştesinden nasıl öğrenebilir?
Öğrense bile bu büyük bir skandal değil midir?
Erdoğan bir gece sonra da “Darbe günü Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı'nı aradım ama ulaşamadım” dedi.
Bu da inanılmaz.
Asıl hedef kendisi olan bir Cumhurbaşkanı darbeyi eniştesinden öğreniyor ve darbe ile ilgili bilgisi olması gereken en önemli 2 kişiye ulaşamıyorsa o kişiler artık görevlerinde duramazlar.
Ayrıca Cumhurbaşkanı, velev ki durum böyle, eğer bunu dünya medyası ile paylaşıyorsa, sıkıntı çok büyüktür.
Cumhurbaşkanı durumun böyle olduğunu bilse bile bunu bütün dünya ile paylaşmayabilirdi. Paylaştığına göre çok ciddi bir mesaj veriyor o iki kişiye “Artık gidin” demektedir.
Bu durumda nasıl oluyor da o iki kişi hâlâ görevlerinde oturmaya devam ediyor.
Cumhurbaşkanı harekete geçemiyor ve çareyi tüm dünyaya mesaj vermekte buluyorsa “Onları o makamlarda koruyan başka unsurlar mı var?” diye sormadan edemiyor insan.
Bu yazıyı yazdığım akşamüstü saatlerine kadar henüz bir istifa ya da görevden alma olmadığına göre kuşkularım daha da artıyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
ASLINDA ZATEN OLAĞANÜSTÜ HAL VARDI
Hükümet darbe girişiminden sonra en önemli önlem olarak olağanüstü hal ilan etti.
Olağanüstü hal demokrasinin belli bir süre için askıya alınması parlamentonun da aynı dönem için devre dışı bırakılmasıdır.
Olağanüstü hale “ülkeyi yönetemez duruma geldiğiniz” için başvurursunuz.
Bu hükümet de ülkeyi yönetemediğini kabullenerek bu önleme başvurdu.
Yaşadığımız ortamda başka çare var mıydı?
Yoktu açıkçası.
Ama bu hükümetin ülkeyi yönetmekten aciz duruma düştüğü gerçeğini söylememizi engellemez.
Elbette olağanüstü hal anayasamızda yer alan bir hüküm ve gerekli görüldüğünde kullanılmalıdır.
Ancak demokrasi için demokrasiyi askıya almak gibi ilginç bir durumla karşı karşıyayız.
Olağanüstü halde sorun şu; eğer hükümetler elde ettikleri demokrasi dışı yetkileri, asıl hedeflenen amacın dışında rakiplerini sindirmek için de kullanırsa ne olacak?
Bu iktidarın böyle bir sabıkası var. Başta seçimler olmak üzere rakip ya da muhalefet gördükleri her kesime yönelik operasyon yapmaktan çekinmiyorlar.
Hatta aslına bakarsanız zaten son bir iki yıldır Türkiye sanki olağanüstü hal uygulaması var gibi yönetiliyordu.
Bari durum ondan da kötü hale gelmesin.
BUNU YAZMAK GEREK
TANKLARIN ÖNÜNDE YATAN KİTLE İÇİN DARBE NE ANLAMA GELİYOR?
On binlerce kişi 15 Temmuz gecesi gerçekten tamamen demokrasi, hukuk, insan haklarına çok sıkı bağlı oldukları için mi sokaklara dökülüp canları pahasına tankların önüne yattılar.
O gece ve devam eden gecelerde “tarih yazanlar”ın gerçekten ilk öncelikleri demokrasi miydi?
Bir kısmının olabilir, ama büyük çoğunluk için asıl itici güç Tayyip Erdoğan'ın çağrısıydı.
O kitleler Tayyip Erdoğan'ın gideceğine ve “darbe altında ezileceklerine” inandılar.
Şunu görmemiz gerek; o kitleler için darbe ne anlama geliyor? Darbe nedir?
12 Eylül'de Kenan Evren'in önüne neredeyse seccade serecek kitleler nasıl oldu bir anda “demokrasiden” yana “Darbelere karşı” hale geldiler?
Başta Fethullahçılar olmak üzere, AKP'liler ve çoğu soldan gelen sözde aydın, entelektüel olanların son 6-7 yıldır milletin beynine kazıdıkları bir darbe tarifi var.
Bugün yaşları 16-30 arasında olanlara “darbe dönemlerinde ne oldu?” diye sorduğunuzda alacağınız birinci cevap “Müslümanların ezildiği”dir.
Bu kesime göre darbe olduğunda
-Camiler ahır yapılır.
– Ezan ya susturulur ya Türkçe okutulur.
– Arapça Kuran okumak ve bulundurmak yasaklanır.
– Namaz kılanlar fişlenir.
– Türban takmak yasaklanır.
Korkunun temelinde bu yatıyor. Son yıllarda beyinlere sokulan bu yalanlara inandırılan ve Tayyip Erdoğan'ı, bunları önleyen yürekli ve inançlı bir Müslüman olarak görenler “darbe” lafını duydukları an doğal olarak dehşete kapıldılar ve öfkeyle canları pahasına sokağa çıktılar.
NOT: Bu yazı kesinlikle darbe girişimi gecesi tarih yazan sivil direnişi küçümsemek amacını taşımıyor. Ama bu gerçeği de görmemiz gerektiğine inanıyorum.
ÜZÜLDÜM
ASKER ANNESİNİN YÜREK PARALAYAN SÖZLERİ
Dün tamamen tesadüf eseri, darbe girişiminde “zorunlu” olarak görev alan ve terhisine az kalan bir askerin annesiyle karşılaştım.
Oğlu gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılmış ve sadece 15 dakikalık bir görüşme yapabilmişler.
Gözü yaşlı anne “Oğlumun ne suçu var, onca dayak yemiş, bana ‘anne dönüş yolunda çok kişi ezildi, içim yanıyor' dedi” diye konuştu.
Oğlu birliğine verilen emir gereği nereye gittiğini elbette bilmeden zırhlı araçlara binerek kendilerine gösterilen görev yerine gitmiş.
Gecenin ilerleyen saatlerine kadar bulunduğu bölgede bir çatışma yaşanmamış. Daha sonra komutanları “dönüyoruz” demiş, hepsi araçlara binmişler.
İşte ne olduysa ondan sonra olmuş. Kışlaya dönüş yolunda öfkeli kalabalıklarla karşılaşmışlar. Havaya ateş açarak kalabalığı yarmaya çalışmışlar, bu sırada paniğe kapılan şoförler bir an evvel kaçmak için ateş sırasında sağa sola kaçanların arasından hızla ilerlemeye çalışmış.
Ne yazık ki o sırada ezilenler olmuş.
Tankların hareketli görüntülerine baktığımda da bunların bazılarının kışlaya dönmeye çalıştıklarını düşündüm. Çünkü tanklar bir noktayı tutmak için görevlendirilir ve genellikle hareketsiz dururlar. Köprü de öyle oldu.
Ancak tankların bir kısmı belli ki dönüş için harekete geçtiklerinde kalabalıkların durumu bilmemesi nedeniyle hepimizi üzen ölümlere neden oldukları anlaşılıyor.
Can Ataklı - Korkusuz