Bakalım Esat bizle görüşür mü?
Can Ataklı; Esat'a çağrı yaptığımızda “Sizinle ne görüşeyim, sizin yüzünüzden ülkem cehenneme döndü, bir milyon kişi öldü, iç tartışmalar bir iç savaşa dönmeden bitirebileceğimiz bir sorun bugünkü devasa haline geldi” dese ne diyeceğiz ki?
ANALİZ
Saadet fazla direnemeyebilir
Türkiye seçim havasına giriyor. İktidarın bazı eylem ve uygulamaları bir erken seçim çağrısı gibi görünse de sonuçta şunun şurasında artık yerel seçimlere bir yıl genel seçime ise bir buçuk yıl kaldı. Buna rağmen ben her an bir baskın seçim olabileceği ihtimalini hep kenarda tutuyorum. Ancak konuya başka açıdan bakarsak belki de Erdoğan'ın artık bir baskın seçime gitme ihtiyacı duymayacağını çünkü zamanında yapılacak seçimi bugünden kazandığına inandığını söyleyebilirim. Erdoğan “asrın lideri” değil elbette ama “asrın buluşunu” gerçekleştirdiği kesin. Vatandaşa “koalisyon belasından artık kurtuluyoruz” diyerek “tek adam” rejimini dayattıktan sonra koalisyonun ağababasını yapmak az iş değildir. Üstelik bu asrın buluşundan MHP ve BBP de çok kârlı çıktılar. Her iki parti de asla barajı aşamayacaklarını biliyorlar. Seçim öncesi koalisyon formülü ile bu iki parti Meclis'e girecek. Gerçi Meclis'e girmek artık hiç önemli değil. Ama bana göre zaten işin püf noktası burada. MHP ve BBP yeni rejimde parlamentonun hiçbir işlevi olmadığını bal gibi biliyorlar. Aynı zamanda asla başkanlık seçimini kazanamayacaklarının da farkındalar. Demek ki seçim sonucu bu iki partiyi kesinlikle “iktidar dışı” bırakıyor. Parlamenter sistemde iki parti de Meclis'e girebilir, iktidara ortak olma şansını zorlayabilir. Başkanlık sisteminde ise bu yok. Kim seçilirse kral artık o oluyor. Bu durumda yeni rejimde asla varlık gösteremeyecek küçük partiler “kralı seçenler arasında” yer alırlarsa kralın yönetiminde görev alabilirler alamasalar bile iktidar nimetlerinden yararlanabilirler. İki parti bu hesabı yapmıştır. Bana göre bu büyük başarıdır. Ölü iki partinin kalanlarını iktidara taşımak az şey değildir. Ayrıca bu iki partiden kaçmış olanlar da şimdi yüzsüzce geri dönecek ve “Biz de varız” diyeceklerdir. Bu da partilerin toplam oyunu yükseltecektir. Saray bu ortaklığa Saadet Partisi'ni de katmak istiyor. Kara kaşı kara gözü için değil elbette, bu sayede hem yüzde 50 artı 1'e daha yaklaşacaktır hem de rakibi CHP'yi tek başına bırakma veya HDP ile işbirliğine zorlama şansı yakalayacaktır. Saadet lideri Temel Karamollaoğlu şu anda “böyle bir oluşuma girmeyeceklerini” söylüyor. Ancak bu konuda direnemeyebilir. Çünkü Saadet tabanı da biliyor ki yeni sistemde iktidar ihtimali yok. Açıkça Erdoğan'a cephe alınması halinde intikam oklarına da hedef olacaklarını herhalde biliyorlardır. Bu nedenle tabanın Saadet yönetimine baskı yapması ve koalisyonda yer almasını istemesi kimseyi şaşırtmasın. Ki ayrıca zaten Saadet yönetimi bu birliğe girmezse partide çatlaklar olabilir. Ayrılanlar iktidardan pay koparabilmek için açıktan Erdoğan'a bağlılıklarını bildirirler. Böyle durumlarda hainlik yapanlar kıymetli olurlar.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Bu kadar seçkin birlikleri Afrin'e göndermeyin
Medyanın tamamına bakınca iktidarın nasıl bir dehşet estirdiğini anlamamak mümkün değil, Çünkü Afrin konusunda medyamız tamamen bir bütünlük sergiliyor. Muhalif olan medya belki biraz daha sakinmiş gibi davranıyor ama sonuçta hiçbir eleştiri yok, uyarı yok, öneri yok. Varsa yoksa “Destan yazıyoruz” diye harita başına geçip elindeki sopayı sallayan adamlar ve onları öven sunucular var. Oysa bu operasyonun da eleştirilecek tarafları var. Bunları söylemekten bu kadar korkar hale gelirsek milletle beraber kendimizi de kandırırız. Örneğin şu sıralar Güneydoğu'da şehir operasyonlarını yapan polis ve jandarma timlerinin Afrin'e gönderildiğini öğreniyoruz. Bu seçkin polis ve askerler büyük törenlerle uğurlanıyor bölgeye. Bana göre çok yanlış. Bu kadar mı çaresiz kalındı da en seçkin birlikler; sadece bu timler değil, seçkin komandolar da bölgede, Afrin'e gönderiliyor bu biiiir. İkincisi deniyor ki “Şehir operasyonlarında bu timler çok deneyimli.” O deneyim Türkiye için geçerli. Güneydoğu'daki kent operasyonları yapılırken bu timler arkalarındaki devasa ordunun koruması altındaydı. Kendi ülkemizdeydik, lojistik destek, yiyecek içecek iaşesi, yatacak yer vardı. Şimdi operasyon yurt dışında. Polis ve askerlerimiz operasyon sırasında kendi kendilerini korumak zorunda. Türkiye'de tehlikenin nereden geleceğini biliyorduk. Oysa Suriye'deki seçkin askerlerimize Amerika mı, PKK mı, IŞİD' mi, Suriye mi, Rusya mı saldırır bilemiyoruz. Bu seçkin askerleri bu koşullar altında kullanmaya kalkmak bana göre hiç akıllıca değil. Bu birliklerin Afrin'e kaydırılması zihnimde ister istemez “İşler kötüye mi gidiyor, bu iktidarın çok görkemli bir zafere mi ihtiyacı var da hepsi aynı anda ateşe atılıyor” soruları oluşturuyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Sağdaki koalisyon İYİ Parti'yi zorlayacak
Tayyip Erdoğan'ın ittifak adı altında kurduğu koalisyon en çok İYİ Parti'yi zorluyor. MHP Genel Başkanı çok usta bir manevra ile partisini AKP'nin yanında konuşlandırdı. Böylelikle elinde kalan partililere ikbal kapısı açtı. Bu MHP'den ayrılanları önce düşündürecek sonra da iştahlandıracaktır. İYİ Parti ile iktidardan pay alamayacaklarını görenlerin anında saf değiştirmesi asla şaşırtıcı olmaz. Üstelik bu kesimler bunu açıkça yaparlar ki Erdoğan'ın gözüne girsinler ve koalisyon içinde yerlerini alsınlar. Bunun ötesinde İYİ Parti bir türlü toplumun beklentilerini karşılayacak “yenilikçi” atılımlar yapamıyor. Parti henüz “kötü bir MHP” görünümünden kurtulamadı. Parti henüz iktidar partisinden de oy koparacak duruma gelmedi. Buna karşı CHP'den daha yüksek oranda oy çektiği ihtimali daha yüksektir. Böyle gitmesi halinde İYİ Parti'nin havlu atması ve hatta Erdoğan'ın koalisyonuna girmek için pazarlıklar yapmaya başlaması bile mümkündür.
KOMİK
Demagoji yaparken itirafta bulunuyorlar
Yandaşların en büyük becerisi demagoji yapabilmek. Hangi konuyu konuşursanız konuşun mutlaka saptırmayı veya demagojiye sarılarak sinir sisteminizi bozmayı başarıyorlar. Hafta içinde Atatürk'e hakaretleri ile tanınan sözde din adamı Kadir Mısıroğlu'na yapılan hastane ziyaretlerini eleştirmiştim biliyorsunuz. Sosyal medyadan ne küfürler geldi bilemezsiniz. Tabii çok komik olanlar da var. Örneğin adamın soyadı Mısıroğlu, ben Mısırlıoğlu yazmışım. “Adını bile bilmiyorsun ama yazıyorsun” diyor bir çoğu. Onu bulmuşlar hata olarak. Gazeteci olsam adını yanlış yazmazmışım. Ancak bu tür sözde eleştiri mesajlarında en bayıldığım şey demagoji yapmak isterken batağa saplananları görmek. Devletin en tepesindeki iki ismin Kadir Mısıroğlu'nu ziyaret etmesini eleştiren yazımı eleştirenlerin önemli bir bölümü diyor ki “Sizinkiler PKK'lı teröristleri ziyaret ederken, cenazelerine katılırken iyiydi değil mi?” Tabii “bizimkiler kim?” onu bilmiyorum. CHP'yi kastediyorlar galiba. Hani ikide bir “CHP PKK, FETÖ; DHKP aynı yerde” diye bir yalan uydurdular ya buna inananlar bunlar galiba. Oysa bu zavallılar aslında bu ziyaretin çok kötü olduğunu kabul ediyor ve akılları sıra “Ama sen de yaptın” diye köşeye sıkıştırdıklarını sanıyorlar. “Tencere dibin kara” misali gibi ama aptalca. Bu sosyal medyayı bu nedenle çok seviyorum. Türkiye'nin en akıllıları ile en ahmakları bir arada, eşitmiş gibiler. Ama bu kendini eşit sananların ezilmesini nasıl bir keyifle izliyorum bilemezsiniz.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bakalım Esat bizle görüşür mü?
Son günlerde aklı başında olan herkes Suriye sorununun çözümü için Esat rejimiyle ilişki kurulması gerektiğini söylüyor. Çünkü Suriye topraklarında teröre karşı operasyon yapıyoruz. Mücadele ettiğimiz iki terör örgütü de Esat'ın da düşmanı. Afrin'de Amerikan destekli PKK-PYD'ye yönelik operasyon sürerken biraz güneydeki İdlib'deki IŞİD terörünü de abluka altına alıyoruz. Başta AKP Genel Başkanı olmak üzere iktidar sözcülerinin açıklamalarına göre Türk Silahlı Kuvvetleri Erdoğan'ın emriyle Afrin'den sonra İdlib üzerine yürüyecek ve buradaki dinci teröristleri de imha edecek. Suriye kendi düşmanını da imha ettiğimiz için şu ana kadar çok açık biçimde bir karşı çıkışta bulunmadı. Ancak bu asla bulunmayacak anlamına gelmez. Sonuçta egemen bir ülkenin topraklarında operasyon yapıyoruz. Her an konuyu gurur meselesi yapabilirler. İşte bu nedenle deniyor ki “Artık Esat'la işbirliği yapın, onunla görüşün ve ortak düşmanları birlikte temizleyip yeni bir sayfa açın.” Çok mantıklı geliyor bu öneriler bana da. Ama AKP Genel Başkanı buna yanaşmıyor. Mutlaka bir bildiği vardır. Tabii konunun bir de şu yönü var; biz “Esat'la görüşülsün” diyoruz ama bakalım Esat bizle görüşecek mi? Biz sanki “Esat'la görüşeceğiz” dediğimiz an Esat'ın da buna zaten “dünden hazır” olduğunu sanıyoruz belki. Esat'a çağrı yaptığımızda “Sizinle ne görüşeyim, sizin yüzünüzden ülkem cehenneme döndü, bir milyon kişi öldü, iç tartışmalar bir iç savaşa dönmeden bitirebileceğimiz bir sorun bugünkü devasa haline geldi” dese ne diyeceğiz ki? Muhtemelen Erdoğan bunu tahmin ediyor ve bu nedenle öncelik alıp “Ben görüşmem” diyordur. Hoş o görüşmeyeceğini söylüyor ama sözcüsü “alttan” görüşüldüğünü ima etti önceki gün. Orası da ayrı muamma.
Can Ataklı
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları