loading
close
SON DAKİKALAR

Başbakan o gece hem İstanbul hem Kastamonu hem de Ankara'daymış

Can Ataklı
Tarih: 18.07.2017
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı: Pes ama. 28 Şubat'ta hangi ilkeleri savunduysam şimdi aynı ilkeleri savunuyorum. Sadece karşımdaki kişiler değişti.

ERDOĞAN İYİ DÜŞÜNSE MUHALEFETE GÜVENİR

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın ruh halini anlamakta zorlanıyorum. Öfkesi ve şiddeti bir an bile durmuyor. Sürekli bağırıyor, suçluyor, beğenmediği herkese hakaretler yağdırıyor.
Buna karşı kendisine yönelik en küçük bir eleştiriye bile tahammülü yok. Zaten o farkına varmasa bile tetikçi yazarları hemen hedef gösteriyor savcılar da harekete geçiyor.
Erdoğan nedense darbe gecesinin sadece bir yüzü ile ilgili. O da artık iflah olmaz düşman gördüğü cemaatin alçaklığı.
Dinci faşist darbeye cemaatin kalkıştığı konusunda artık kimsenin kuşkusu yok. Cemaatçiler dışında hiç kimse de darbeyi savunmuyor, bahaneler aramıyor.
Ama hepimizin zihninde sayısız soru var. Kamuoyunun da tam algılayamadığını sandığım “kontrollü darbe” tanımı, darbeyi Erdoğan'ın planladığı anlamına gelmiyor. Söylenen şu; “Darbe aslında çok önceden haber alındı. Ama içerde bastırılması halinde yeterli sonuç alınamayacağı düşüncesiyle, bu alçakların ortaya çıkmasına izin verildi ve anında tepelerine binildi. Böylelikle darbecilerin kaçabilecekleri hiçbir yer kalmadı.”
Bundan sonra eleştirilen nokta ise şu; “Darbe bu yöntemle bastırıldıktan sonra iktidarın ve özellikle Erdoğan'ın yararlanabileceği ve güçleneceği biçimde kullanıldı. OHAL sayesinde kararnameler dönemine geçildi, bu kararnamelerle devlet yapısı değiştirildi. Son hamle de başkanlık sisteminin dayatma ile getirilmesi oldu.”
Erdoğan ise bu kuşku ve eleştirileri darbeyi savunmak, FETÖ'yü desteklemek olarak değerlendiriyor anladığım kadarıyla. Ve bu düşünceler Erdoğan'ın “güven duygusunu” hayli zedelemiş besbelli. Kendisine yönelik her an bir komplo olabileceğine inanıyor ve bunun için de muhalefeti suçluyor.
Oysa bence tam tersini düşünmesi gerek. En yakınındaki asker kişiler FETÖ'cü çıktı. Koruma grubundaki 19 polis FETÖ'cülükten tutuklandı. Partiyi birlikte kurduğu bazı kader dostlarının da FETÖ saflarında olduğuna inanıyor.
Buna karşı muhalefette FETÖ'cü yok. Muhalefetten kimsenin zararı dokunamaz Erdoğan'a. Tam tersine devlet içindeki bu yuvalanmanın teşhiri için Erdoğan'ın asıl güvenmesi gereken muhalefettir. Çünkü yanındakiler FETÖ'cü olmasalar bile zamanında cemaatle çok iş yaptıkları ve hayli de para kazandıkları için cemaate karşı psikolojik eksiklik içinde olabilir. Muhalefetin böyle bir derdi yok.
Erdoğan biraz sakin düşünüp, gelişmeleri arka arkaya sıralasa, muhalefetin geçmişten bu yana söyledikleri zihninden şöyle bir geçirse inanıyorum ki daha sakinleşecek, muhalefetle daha makul, daha yapıcı ve yararlı işbirliği yapacaktır.
Kısacası Erdoğan FETÖ'yü muhalefetin içinde değil kendi yakınlarında aramalı ve icabına bakmalıdır.
Milli Birlik Günü'nde bile muhalefeti darbeci, hain, terörist gibi göstermesinin ne FETÖ ile mücadeleye ne de kendi siyasi geleceğine hiçbir katkısı olmayacaktır.

BUNU YAZMAK GEREK

BAŞBAKAN O GECE HEM İSTANBUL, HEM KASTAMONU HEM DE ANKARA'DAYMIŞ

Önceki gün yazdığım “Başbakan evinde otursun Kılıçdaroğlu tanka çıksın” başlıklı yazım hayli ses getirdi.
Yazının ana fikri şuydu; İktidar kendini cemaatten tamamen arındırıp kendisinden başka herkesi FETÖ'cü, darbeci hatta hain görme telaşında. Bu nedenle özellikle Cumhurbaşkanı ısrarla CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun uçakla İstanbul'a indiği anları her yerde, hatta 15 Temmuz törenlerinde bile anarak “Kaçtı, korktu, ödlek” gibi hakaretler de içeren sözlerle anlatıyor.
Oysa bizler o gece hükümet üyelerinin nerede olduklarını ne yaptıklarını bilmiyoruz, CHP lideri tanka çıkmamış olabilir ama AKP'den de tanka çıkan yoktu. Yazımda Başbakan'ın o gece İstanbul'da olduğunu anlattığını ve bir de fotoğraf paylaştığını anlatıp, bu fotoğrafın Kılıçdaroğlu fotoğrafı ile aynı olduğunu belirterek “İki görüntü aynı ama birine neden tanka çıkmadığı soruluyor” demiştim.
Yazımda “maddi” bir hata olmuş. Meğer Başbakan o geceye İstanbul Tuzla'daki evinden başlamış, sonra karayolu ile Ankara'ya doğru yola çıkmış, yolda jandarmanın silahlı saldırısına uğrayınca Çankırı üzerinden Kastamonu'ya geçip Ilgaz Tüneli'nde gecelemiş, sabaha karşı da Ankara'ya gelmiş.
Bu maddi hatamı İnternethaber sitesinin patronu Hadi Özışık görüp dün kendi sitesinde yazmış. Gerçi yazım o gecenin tamamı ile ilgili değildi, istismar edilen bir konuyu dile getirmek istemiştim ama yine de eksik bilgi verdiğim için hatalı olduğumu söylemeliyim.
Ancak Hadi Özışık'ın üslubunu pek anlayamadım. “Can Ataklı biraz daha yalan söyleyebilmek için bilgisayar tuşlarını yumrukluyor” diyor. Ne yalanı, belki eksik bilgi var.
Özışık Başbakan'ın evinde fotoğrafı olmadığını eğer kendisine gönderirsem yiyeceğini yazmış. Benim köşemde zaten fotoğraf yayınlanmıyor ama o fotoğrafı bizzat Başbakanlık paylaştı. Yıldırım koltukta oturuyor telefonla konuşuyor karşısında da muhtemelen tv ekranı var.
İnternethaber patronu uzun uzun Başbakan'ın o geceki trafiğini yazmış, herkese talimatlar verdiğini anlatmış. Ben de yararlanmış oldum.
Ama Özışık'ın yazısındaki son cümleye gerçekten çok üzüldüm ve kırıldım. Diyor ki “Yazık! 28 Şubat sürecinde askere kafa tuttuğu için efsaneleşen Can Ataklı, bir hiç uğruna kendine yazık etti, ediyor!”
Pes ama. 28 Şubat'ta hangi ilkeleri savunduysam şimdi aynı ilkeleri savunuyorum. Sadece karşımdaki kişiler değişti.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

KAÇAK CEMAATÇİLER AKP'YE ÇALIŞIYOR

İktidar CHP'yi FETÖ ile işbirliği içinde olmakla suçluyor.
Neden? Çünkü CHP'nin söylediği bazı şeyler FETÖ'cülerin söyledikleriyle uyuşuyormuş. Daha doğrusu FETÖ ne derse CHP de onu söylüyormuş.
Kendilerini en “haklı” gördükleri nokta, CHP'nin 15 Temmuz kalkışmasına getirdiği yorumlar.
CHP lideri “kontrollü darbe” diyor. Bunun gerekçelerini de açıklıyor. O gece ile ilgili kuşkularını dile getiriyor, karanlık saatlerde ne olduğunun artık açıklanması gerektiğini söylüyor.
Yanlış mı?
Değil. Çünkü aynı kuşkular darbe gecesinden bu yana milyonlarca kişinin zihnini kurcalıyor.
Erdoğan'ın “Bu bize Allah'ın bir lütfu” sözleri kimsenin kulağından çıkmıyor. Dinci faşist darbe kalkışmasından hemen sonra çıkarılan olağanüstü hal sayesinde sadece darbeci alçakların değil tüm muhalefetin ezilmeye çalışıldığını bilmeyen yok ki.
Ancak şöyle bir gerçek de var. Halen yurtdışında kaçak olarak yaşayan ünlü cemaatçiler boş durmuyor. Sosyal medyaya olan hakimiyetlerini de kullanarak çok geniş bir kitleye ulaşmayı başarıyorlar.
Ben pek bakmıyordum, birkaç gün önce yaydıkları bazı videolara baktım. Hepsinde de “CHP'yi referans göstererek” iktidara yönelik ağır eleştiriler yapıyorlar.
Ekrem Dumanlı “CHP söyleminde haklıdır” diyor. Adem Yavuz Arslan “CHP'ye kulak verilmelidir” diye konuşuyor. Tarık Toros “CHP'nin Adalet Yürüyüşü haklı bir taleptir” derken Emre Uslu bizlerin attığı tweetler'in üstüne kendi yorumlarını ekleyerek paylaşıyor.
Sonuçta ortaya ön yargılı olanlar için “harika bir işbirliği” çıkıyor.
Peki, bu durumda ne yapacağız. “Aman FETÖ'nün işine yarar” diyerek gerçekleri söylemekten vaz mı geçeceğiz. Korkup sinip bir kenara mı çekileceğiz.
Hayır. Tam tersine hem iktidarın hem de bu alçak FETÖ'cülerin oyunlarını bıkmadan usanmadan ortaya koyacağız.
Cemaatçi kaçakların güya muhalefet yapıyormuş gibi CHP üzerinden propaganda yapmalarını afişe edecek bunun aslında AKP iktidarı ile ortak bir eylem olduğunu her yerde çekinmeden söyleyeceğiz.

ANALİZ

ERDOĞAN'IN SÖYLEDİKLERİNİ TRUMP SÖYLESE GÖK KUBBEYİ BAŞINA YIKARLARDI

Azgın kapitalizmin merkezi neresidir? “Amerika” dediğinizi hissediyorum.
Bakın, azgın kapitalizmin merkezi olan Amerika'da bırakın başkanın, bir milletvekilinin, senatörün hatta bir siyasi kişinin “Biz iş dünyası zarar görmesin diye grevleri önlüyoruz” demesi halinde ortalık çok karışır.
O Amerika'da bile önce medya, işçi sendikaları, aydınlar hatta iş adamları ayaklanır ve bile “Böyle bir lafı nasıl edersiniz?” diye gök kubbeyi o sözü söyleyenin başına geçirir.
Oysa Türkiye'de “çıt” bile çıkmıyor.
Muhalefet suskun.
Aydınların ağzını bıçak açmıyor.
İş dünyası lafı duymamış gibi davranıyor.
İşçi sendikaları ne yapacağını şaşırmış halde sessiz, birkaç yerde ufak tefek gösteri dışında ses çıkmıyor.
Bu ülkenin cumhurbaşkanı, ülkenin tek hakimi; tek yetkilisi “Biz OHAL'i iş dünyası için kullanıyoruz, greve kalkışan işçilere, (yok arkadaş biz iş dünyamızı zora sokturmayız) diyerek grevleri yasaklıyoruz” diyor ve hiçbir şey olmuyor.
Ne diyeyim ki?

BAŞIMDAN GEÇENLER

İETT'NİN DİKKATİNE; OTOBÜSLER ESKİSİ GİBİ DEĞİL

Biliyorsunuz hemen hergün çeşitli toplu taşıma araçlarını kullanıyorum. İETT ve tabii Halk Otobüsleri çok güzel. Tamamına yakınında klima var bir kere. Şu sıcak havalarda insan biraz nefesleniyor otobüslere binince. Otobüsler rahat ve konforlu. Çoğunda özürlü vatandaşlar için de geniş olanaklar var.
Otobüslerin en faydalı hizmetlerinden biri de önde ve arkada duran ekranlardan geleceğiniz durağı öğrenebilmeniz. Ayrıca bir de sesli anons var ve ineceğiniz durağı unutsanız bile fark edip harekete geçiyorsunuz. Ayrıca bu ekranlarda günün tarihi, iç ve dış sıcaklık ve saat de var. Ancak son günlerde neredeyse bindiğim bütün otobüslerde bu ekranlar ya çalışmıyor ya da bozuk. Gün ortasında gece yarısı bir saati gösteriyor örneğin. Durak adları ya hiç yok ya da yanlış. Sesli anonslar da bir var bir yok.
İETT yetkililerini uyarmak isterim. Otobüslerin bakım zamanı gelmiş anlaşılan.

Can Ataklı: Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları