Can Ataklı; Sanıyorum yine işbitici vasfı sürüyordur ama görüntüsü feci falso verdi. Bakanken az konuşan, ama işadamlarına göre çok iş yapan Yıldırım şimdi konuşmaya hemen her gün önümüze çıkmaya başladı.
ANALİZ
RUSYA'DAN ÖZÜR DİLEDİK DE ÇOK FAYDASI OLMADI
Gerek Suriye gerekse Rusya politikalarında fahiş hatalar yapıldığını ilk andan beri dilimiz döndüğünce söylüyoruz.
İktidar “sadece ben bilirim, herkes kendi işine baksın” mantığı ile bu yanlışları ısrarla sürdürdü.
Sonuçta hem Türkiye çok zarar gördü hem de Türkiye'nin uluslararası itibarı çok sarsıldı.
İçe başka dışa başka konuşarak Amerika ve Avrupa'nın desteği ile ayakta durmaya alışmış iktidar, bu düzenin bozulduğunu görünce tereddüt etmeden çark etti ve İsrail'le de Rusya ile de ilişkileri düzeltmek için kolları sıvadı.
Tabii tamamen dış baskılarla alınan bu karar Türkiye içinde her zamanki gibi bir “destan” bir “dış politika” zaferi gibi sunuldu.
Oysa vardığımız nokta tam bir fiyasko.
Perşembe günkü yazımda İsrail'le yapılan anlaşmanın tam bir diz çökme olduğunu anlatmıştım sizlere.
Rusya ile yapılan da farklı değil.
İç politikada Rusya'ya karşı da zafer kazanmış gibi bir hava pompalanıyor.
İş dünyası talimatla gazetelere ilan vererek dış politikanın “muhteşem” olduğunu Erdoğan ve iktidarın yürekten desteklendiğini açıklıyor.
Turizmcilerin, seracıların, Rusya ile iş yapan sektörlerin bayram havası yaşadığı ileri sürülüyor.
Oysa bunlar doğru değil.
Tıpkı İsrail'le olduğu gibi Rusya ile “barışta” da doğru olmayan pek çok şey söyleniyor.
Örneğin Erdoğan'ın barış hamlesiyle turizmin canlanacağını sanılıyor.
Elbette bir artış olacaktır. Ama bu yaşadığımız yılı kurtarmayacağı gibi durumu eski haline gelmesi en az birkaç yılı alacaktır.
Ayrıca medyanın pompalamasına rağmen Rusya'dan Türkiye ‘ye bir akın da yok.
Dün televizyonlar Rusya'dan gelen iki uçağı heyecanla karşıladılar. Zannedersiniz ki milyonlar Türkiye'ye akıyor. Oysa yok öyle bir şey.
Çünkü belki bıraksalar gelen olacaktır ama Rusya şu anda Charter uçak bulamıyor. Charter uçakları Türkiye kriz çıkardıktan sonra başka ülkelerle yapılan anlaşmalara bağladılar. Tarifeli seferlerle ise yüz binleri taşıyamazsınız.
Seracıların bayram ettiği de doğru değil. Bir kere Rusya henüz yaş sebze ithali konusunda izin vermedi. Ayrıca seracıların çoğu zarar etmemek içi yeni ürün yetiştirmedi. Yasak kalksa bile toparlanma aylar sürecek.
Konuştuğum turizmciler “Durumun parlak olmadığını, ama bunu açıkça söylemeye de çekindiklerini” belirtiyorlar.
Bir turizmci “Türkiye pazarı devreden çıkınca Rus tur operatörleri Akdeniz'deki başka destinasyonlara yöneldiler. Bu bağlantılar yapıldı. Rus turiste yeni alanlar açıldı. Şimdi bu insanlara tekrar Türkiye'yi cazip hale getirmek o kadar kolay değil” dedi.
Bunların ötesinde Rusya'nın Türkiye'yi “teröre destek olmakla” suçlayan başvurusu Birleşmiş Milletler'de hâlâ duruyor.
Ayrıca Rusya terör konusunda Türkiye'yi defalarca uyardığını ancak önlem alınmadığını, Atatürk Havalimanı'ndaki patlamanın bilindiğini de dünya kamuoyuna açıklayarak Türkiye'yi “teröre destek veren ülke” konumunda göstermeyi sürdürüyor.
Bunun sonuçlarını henüz görmeye başlamadık bile.
ŞAŞIRDIM
O İLANLARDA ELEŞTİRİ OLSA HEPSİ DARBECİLİKTEN İÇERİ GİRERDİ
Dikkatinizi çekiyor mu son günlerde gazetelerde bazı ilanlar var.
Örneğin bir üniversite teröre karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetin çok başarılı işler yaptığı anlatıldıktan sonra “teröre karşı devletimizin ve milletimizin yanındayız” deniliyordu.
Sonra bazı işadamlarının kuruluşlarının ilanları yayınlanmaya başladı.
Anlı şanlı işadamları Rusya ve İsrail'le yapılan anlaşmaların çok iyi olduğunu, Cumhurbaşkanının ve hükümetin fevkalade başarılı bir hamle yaptıkları anlatıldıktan sonra “Bu çok başarılı dış politikanın Türkiye'ye çok büyük yararı olacağı” belirtiliyor.
Bu ilanlar yayınlandıktan sonra baktım da ne saray, ne hükümet ne de yandaş yalaka takımından “Size ne, işinize bakın” gibi bir açıklama gelmedi.
Sonra 1979'daki TÜSİAD ilanlarını hatırladım. Ecevit hükümetini eleştiren ve hatta artık devrilmesi gerektiğini belirten ilanlar vermişlerdi gazetelere. Ecevit tepki göstermişti bu ilanlara ama kimsenin aklına “darbeci, hain” falan demek gelmemişti.
Oysa bu iktidar döneminde ne zaman bir eleştiri gelse hemen karşı atağa geçiliyor “darbeciler, vesayetçiler, eski Türkiye özlemcileri” klişeleri muhataplara tokat gibi vuruluyor.
TÜSİAD'ın hükümet deviren ilanlarından yağcılıkta sınır tanımayan işadamı ilanlarına geldik.
Türkiye gelişiyor işte.
Yeni Türkiye bu.
Ne demişti saraydaki zamanında “Bitaraf olan bertaraf olur.”
Kural aynen geçerli, karakter de olmayınca ne yapsın garipler.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Başbakan oldu foya ortaya çıktı
Kim bilir kaç işadamından duymuşumdur “Bu hükümetteki en başarılı bakan Binali Yıldırım” sözünü.
Hatta öyle ki “Keşke başbakan Binali Bey olsa işler daha rahat yürür” diyenleri de çok duydum.
Tabii bunları söyleyenlerin kimliklerine de bakmak gerek.
Söyledim ya hep işadamları.
O zaman asıl söylenmek istenen ortaya çıkıyor.
İşadamlarının söylediği şu; “En rahat Binali Yıldırım'la anlaşıyoruz. Hiç kavga gürültü çıkmıyor.”
Bu sözleri biraz açınca hep şu gerçekle karşılaşıyordum; “Binali Yıldırım iş bitirici bakan. Kimin ne sorunu varsa şipşak çözüyor.”
Eh, Yıldırım'ın “olur” verdiği işlere de bakmak lazım haliyle.
Duble yollar, köprüler, metrolar, tren hatları, hızlı trenler.
Her biri milyon hatta milyar dolarlık işler.
İş bitiyorsa bir şekilde bitiyor yani.
Şimdi Binali Bey Başbakan oldu.
Sanıyorum yine işbitici vasfı sürüyordur ama görüntüsü feci falso verdi. Bakanken az konuşan, ama işadamlarına göre çok iş yapan Yıldırım şimdi konuşmaya hemen her gün önümüze çıkmaya başladı.
Foya da ortaya çıktı.
Meğer Binali Yıldırım pek konuşamayan, konuşurken sürekli hatalar yapan, bunu esprilerle kapatmaya çalışan onu da çoğu kez yüzüne gözüne bulaştıran, fazla derinliği olmayan biriymiş.
Tabii ben böyle söylüyorum ama halkın bir bölümünün bundan çok hoşnut olduğunu da belirtmeliyim.
Halk Binali Yıldırım'ı kendi gibi görüyor. Nasıl işadamları kendilerinden görüyorsa halkın bir bölümü de bir başka açıdan ama aynen böyle.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
IŞİD PATLATIYOR AMA NEDEN ÜSTLENMİYOR?
Atatürk Havalimanı'nda 45 kişinin ölümüne neden olan patlamayı IŞİD militanlarının yaptığı kesinleşti.
Daha önceki Suruç, Sultanahmet, İstiklal Caddesi patlamalarını da aynı kanlı örgütün yaptığı bütün delilleriyle ortaya çıkmıştı.
Bütün bunlara rağmen IŞİD bu eylemleri üstlenmedi.
Şaşırtıcı değil mi?
Çünkü bu dinci terör örgütü başka ülkelerde yaptığı eylemleri anında üstleniyor.
Charlie Hebdo baskınını günü gününe üstlenmişti.
Brüksel Havalimanı baskınını da IŞİD “biz yaptık” diye açıklamıştı.
Irak ve Suriye'deki saldırıları en son Bengladeş'teki saldırıları da üstlenmekten çekinmedi.
IŞİD saldırıları üstlendiği gibi zaten vahşi infazlarını canlı yayınlarla dünyaya yaymaktan da çekinmiyor.
Peki sıra Türkiye'ye gelince ne oluyor?
Çok basit; bayram öncesi yazdığı gibi IŞİD saldırıları sonunda Türkiye'deki radikal İslamcı kesime kaymalar yaşanıyor.
Bu kesimlerin açıkça ürkütülmemesine özen gösteriliyor.
Ayrıca bütün kınama ve lanetleme yarışına rağmen iktidar zihniyetinin IŞİD'le gönül bağı olduğu, bu kanlı örgüte bugüne kadar destek çıkıldığı biliniyor.
IŞİD'in eylemlerini üstlenmesi iktidarı mütedeyyin kesimde de sıkıntıya sokacaktır.
Oysa şu anda iktidar her ne kadar açıktan IŞİD'i kınıyorsa da, tabanda “Bunlar değildir, bunların üzerine atılıyor, zaten öyle olsa niçin üstlenmesinler” algısı yaratılıyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
ASIL IRKÇILIĞI YAPANLAR BAŞKANA IRKÇI DİYOR
Suriyelilere vatandaşlık verileceği toplumda çok ciddi tartışmalara neden oluyor.
AKP'nin tabanının da rahatsız olduğu bu yeni durumdan en çok “saray soytarıları” memnun.
Meğer Suriyelileri ne severlermiş, hepsi kardeşleriymiş, kapılarımızı sonuna kadar açmalıymışız, artacak nüfusun da Türkiye ekonomisine büyük katkısı da olacakmış.
Sonra hızlarını alamıyorlar karara karşı çıkanlara rezilce saldırıyorlar. “Suriyelileri istemiyoruz” diyenlere “ırkçılar, kafatasçılar, faşistler” diyorlar.
Oysa kendi yazdıklarına göre saray “Suriyelilerin iyi olanlarını” seçecekmiş.
Doktorlar, mühendisler, avukatlar, eğitimciler, iyi iş ve meslek sahipleri vatandaş olacakmış.
İnsan sevgisini görüyor musunuz?
Peki, bunun adı ırkçılık, ayırımcılık değil midir?
Olsun. Saray “Suriyelileri vatandaş yapacağım” demedi mi? O halde bu soytarılara savunmaktan başka iş düşmez ki. Yaptıkları ırkçılıkmış ayırımcılıkmış, umurlarında mı?
BUNU YAZMAK GEREK
AMERİKAN MEDYASI “TERÖRÜN REKLAMI” DİYE BİR ŞEY TANIMIYOR
Her terör olayından sonra yandaş yalaka medya hükümetin ihmalinin ve vurdumduymazlığının açığa çıkmaması için baskı oluşturuyor.
Önce yayın yasakları konuyor.
Sonra bu medya kendinden olmayanlara karşı “terörü destekliyorsunuz, terörün reklamını yapıyorsunuz, sizin bu yaptığınızı dünyanın hiçbir yerinde yapamıyorlar” yaygarasına başlıyor.
Söyledikleri hep aynı şey; “Amerika'da televizyonlar terör eylemlerini asla yayınlamazlar. Sadece haber olarak verirler. Çatışma, ölümler, kan ekranlarda ve gazete sayfalarında olmaz.”
Tabii bu büyük bir palavra. 11 Eylül için söylenmişti bu. Doğrudur Amerika'nın dünyaya yayın yapan kanalları uçak çarpması hariç görüntüleri pek vermemişti.
Oysa Amerika içine yayın yapan kablolu tv'ler inanılmaz görüntüler yayınlamıştı.
Amerika'da polislerin iki siyahı öldürmesinden sonra yaşanan şiddet olayları ve polise yönelik saldırılar Amerikan televizyonlarında çok geniş yer aldı.
“Şiddet ve terör görüntülerine yer verilmez” denen televizyonlar polislerin keskin nişancılar tarafından öldürülmesini canlı yayınladı.
Hele bir polisin üzerine koşan ve direk arkasında sıkıştırdıktan sonra kurşun yağdırarak öldüren de yerde yatan polisin başına otomatik tüfekle ateş eden de Amerikan televizyonlarında yayınlandı.
Bu olaylarla birlikte bizim yandaş yalaka medyanın “efendi olun, Batı ülkelerindeki terörün reklamını yapmayın” safsataları da bir kez daha duvara tosladı.
Can Ataklı - Korkusuz