Bazen hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir
Can Ataklı; İyiyle kötüyü ayırmanın, aralarındaki ince çizginin ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu anladıklarını düşünür. Bu nedenle, olaylara yüzeysel olarak bakmamalı ve ön yargılarda bulunmamalıyız.
ACAİP YAZILAR
Sahi, biz geri zekâlı mı olduk?
Sosyal medyada gördüğüm bu yazının kaynağını bulmak için biraz aradım.
İlk 23 Ekim 2019’da yayınlandığını gördüm bu yazının.
Yazarı Barış Kaya. Gaziantep Pusula gazetesinde yazıyor.
Barış Kaya yazının alıntı olup olmadığını belirtmemiş, kendi köşesinde yazdığına göre demek ki yazarı da kendisi.
Geçmişten günümüze egemenlerin daha akıllı ve zeki olanları, sırf kendi iktidarlarının devamını sağlamak için nasıl yok ettiğini örnekleriyle anlatıyor bu yazı.
Elbette bulunacak daha binlerce örnek olabilir ama “nasıl geri zekâlı olduğumuzu” anlatması açısından bu kadarı bile yeter.
Yazıda verilen örnekler aslında insanın içini ürpertiyor.
Bugün en “geri zekalının” bile bildiği konular, binlerce yıl önce o dönemlerin egemenleri tarafından “sakıncalı, yararsız, tehlikeli” bulunmuştu.
O egemenler kendilerine zarar vermemesi için bu bilgi, fikir ve görüşleri paylaşanlara dünyayı zindan etmişlerdi.
Barış Kaya yazısına şu cümle ile başlamış;
Milyonlarca yıl süren evrimden sonra, gelişimini 50.000 yıl önce tamamlayan insanoğlu; beyin ve zeka olarak genetik değişimine uygun hızla evrilseydi şu anda galaksiler arasında seyahat ediyor olurduk.
Sonra bulduğu bazı örnekleri sıralamış;
■ 2. Mısır İmparatorluğu dönemi fizikçi ve gök bilimci Kamose-Menes, anıt mezarların ve piramitlerin ölümden sonra, oralara gömülen kimseyi canlandırmayacağını söylediği için öldürüldü. Soyu devam etmedi.
■ Antik Mısır’ın diğer bir filozofu Amentebat ‘’insanları mumyalayarak öbür dünyaya gönderemezsiniz’’ dediği için ailesi ile birlikte yok edildi. Soyu devam etmedi.
■ Romalı Flavus Lucretius Claudius, matematikçi, gökbilimci ve filozof; Roma Tanrı’larının masal olduğunu söylediği için katledildi. Soyu devam etmedi.
■ Antik Yunanlı’lar, devrin en büyük filozofu Sokrates’i 2500 yıl önce Yunan tanrılarına inanmadığı için öldürdüler. Soyu devam etmedi.
■ Giardano Bruno, İtalyan filozof. Kapalı evren görüşünü ilk reddedenler arasında. Dünya güneş etrafında dönüyor dediği için Kilise tarafından Roma’da diri diri yakıldı. Soyu devam etmedi.
■ Sadece Avrupa engizisyon mahkemelerinde 50.000 aydın, düşünür, filozof, sanatçı yakıldı. Soyları devam etmedi.
■ Paleolitik çağ’dan itibaren son 40.000 yılda istatistiksel olarak sayıları 143 milyon olarak hesaplanan üstün zekâlı insan “Dinlere, Tanrılara, dogmalara, tabulara, masallara” inanmadığı için öldürüldü ve hiç birisinin soyu devam etmedi.
Ve sonuç;
Soyları devam etseydi bugün dünya insan popülasyonunun yüzde 5’i değil yüzde 35’i üstün zekalı olacaktı. Öyle olunca;
Endülüs ve İskenderiye kütüphaneleri yanmamış olacaktı.
Bilim, sanat, felsefe üreten değerli insanlarla birlikte bugün -fosil yakıt yakmadan- daha temiz bir dünyada yaşıyor olacaktık.
Bizim de zekâ seviyemiz bugünkü aptal halimizle kıyaslanmayacak kadar yüksek olacaktı.
Akşam sokağa çıkınca birbirinize bakın ve bilin ki hepimiz geride kalan düşük zekalı insanların torunlarıyız. Akıllı, üstün zekâlı nesil tarih boyunca yobazlar tarafından öldürüldü. Akıllı ve zeki insanların genleri bize aktarılamadı.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Bazen hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir
Fazla yoruma bile gerek yok.
Öyküyü okuyun başlıktaki görüş doğru mu değil mi siz karar verin;
Öğretmen bir gün denizin ortasında batmak üzere olan bir geminin hikayesini anlatmaya başlar;
Gemideki bir çift cankurtaran botuna yaklaşırken sadece bir kişilik yer kaldığını görür.
O an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar.
Öğretmen öğrencilerine, “Sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?” diye sorar.
Öğrencilerinin çoğu: “Senden nefret ediyorum. Nankör herif” demiştir diye cevap verir.
Öğretmen, köşede sessizce oturan ve parmak kaldırmayan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar.
Çocuk “Öğretmenim bence çocuğumuza iyi bak demiştir” diye cevap verir.
Öğretmen şaşırarak çocuğa “Daha önce bu hikayeyi duymuş muydun?” diye sorar.
Çocuk kafasını sallar ve “Hayır ama annem vefat etmeden önce babama aynı şeyi söylemişti” der.
Öğretmen “Cevabın doğru” dedikten sonra hikayenin gerisini anlatır.
Gemi batar, adam evine gider ve kız çocuğunu tek başına yetiştirir.
Yıllar sonra çocuk vefat eden babasının günlüğünü bulur.
Meğerse, çift gemi seyahatine çıktıklarında kadına ölümcül hastalık teşhisi konmuş.
O kritik anda, baba ölmek üzere olan eşi yerine kendini bota atmış.
Baba günlüğünde “Denizin dibine beraber batmayı o kadar isterdim ki… Ama çocuğumuz için, tek başına denize batmanı izlemek zorunda kaldım” diye yazmıştır.
Hikaye biter ve sınıf sus pus olur.
Öğretmen, çocukların hikâyeden gereken dersi çıkardıklarını düşünür.
İyiyle kötüyü ayırmanın, aralarındaki ince çizginin ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu anladıklarını düşünür.
Bu nedenle, olaylara yüzeysel olarak bakmamalı ve ön yargılarda bulunmamalıyız.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
2 bin yıl öncesinden gelen süzme sözler
Lucius Annaeus Seneca, Milattan Önce 4 ile Milattan Sonra 65 yılları arasında İspanya’nın Cordoba ketinde yaşamış bir düşünür ve tiyatro yazarı.
Çok sayıda kitabında birbirinden ilginç özlü sözleri vardır.
Antakya Müzesi’ndeki bir lahitten alınma bu sözlerinden bazı örnekleri size de sunmak istedim;
Para ile satın alınan sadakat, daha fazIa para ile de satılır.
BaşIayan her şey biter.
Büyük bir servet, büyük bir köIeIiktir.
ÖIüm bazen ceza, bazen bir armağan, çoğu zaman da bir Iütuftur.
Yeryüzünde gün ışığına Iayık oImayan nice insanIar vardır ama güneş her gün yeniden doğar.
Hayatı komedi sananlar, son espriyi iyi düşünsünler!
Yaşıyorsak, hâlâ umut var demektir.
Aza sahip oIan değil, çok isteyen fakirdir.
Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek.
Unutmazsan senin, affetmezsen onun canı acıyacaktır. Unutma, affetmek ve unutmak sadece iyi insanIarın intikamıdır.
Ey hayat senin bu kadar önemli tutulman ölüm sayesindedir.
Unutma ki, birIikte oIduğun insanın geçmişini kurcaIamak, onunIa kurmayı düşündüğün geIeceği yok etmekten başka bir şeye yaramaz.
İnsanIarı tanımak için onIarı sınamaktan korkmayın; çünkü kaybediImesi gerekenIer, en önce kaybediImeIidirIer.
GençIiğinde biIgi ağacını dikmeyen, yaşIıIığında rahatIayacağı bir göIge buIamaz.
Hafif acıIar konuşabiIir ama, derin acılar dilsizdir.
ÇOK GÜLDÜM
Bu hafta dört fıkramız var
Artık eylül geldi, havalar çok sıcak olsa da yazın bitişinin sonbahara girişimizin habercisidir bu ay.
Eylülün ilk pazarı için Yıldırım Tuna dört fıkra göndermiş.
Haydi okuyalım o zaman;
Tahmin et?
– Yahu seni neden hapse attılar?..
– Rüşvet alırken yakalandım..
– E şimdi nasıl çıktın?..
– Tahmin et?..
Yaz gelince
Adam bara gidip bir tekila ısmarlamış, “Yaz gelince sinir oluyorum” demiş barmene, “Karımla
hiç uyuşamıyoruz.. Mesela ben, hep egzotik adalarda 5 yıldızlı otellerde kalmak istiyorum..”
Barmen “Eee?..” diye cevap vermiş ve “Peki o ne istiyor?..” diye sormuş yeniden
“Benimle gelmek..!”
Restoran
Adam restorana girer girmez garson önünü kesip “Üzgünüz ama artık burada yemek yiyemezsiniz, çünkü restoranımızdaki davranışlarınızdan dolayı sürekli şikayet alıyoruz..” demiş..
“Aa?.. Beni başka biriyle karıştırdığınızı zannediyorum. Buraya ilk defa geliyorum…!” diye şaşkınlıkla cevap vermiş adam..
Bu cevabı duyunca çok üzülmüş garson, hemen özür dilemiş, en güzel masaya oturtmuş adamı, “Ne emredersiniz?” diye sormuş nazikçe..
“Her zamankinden..!”
Hassas koca..
Kadın gece yarısı uyanmış, kocasını bebeklerine yeni aldıkları yatağının başında, elleri çenesinin
altında dururken bulmuş.. Sessizce onu izlemiş.. Kocası bebeklerine bakarken onun yüzündeki
duyguların karışımını fark etmiş.. İnanamama, şüphe, hayret..
Bu olağan dışı görüntüden etkilenerek gözleri parlamış, kolunu kocasının beline dolamış, “Ne
düşünüyorsun koca bebek?..” demiş sevgiyle..
“İnanamıyorum..” demiş adam yutkunarak, “Şu uyduruk tahta karyolayı utanmadan 35.000
liraya bize çaktılar.. Tüyleri bile kıpırdamadı.. Nasıl rahatlıkla kakaladılar, ben de bunu nasıl
yedim hâlâ anlayamıyorum..!”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları