Can Ataklı; Bütün suç Kılıçdaroğlu’nda mı?
ANALİZ
Seçim sonuçlarının açıklanmasından bu yana en ağır suçlamalar CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun her şeyi yanlış yaptığı, 14 defadır seçim kaybettiği, onun hataları yüzünden muhalefetin kazanamadığı bu yüzden derhal koltuğunu bırakması gerektiği söyleniyor sürekli.
İşin tuhafı sadece kaybetme hüsranı yaşayan muhalefetten gelmiyor bu ağır eleştiriler.
Seçimden bu yana iktidarın ve medyasının da gündeminde sadece Kılıçdaroğlu var.
Faizler “Nas” söylemine rağmen yükseltilmiş, Erdoğan son üç yılda uygulattığı ve Türkiye’yi batağa sürüklediği ekonomik programdan tümüyle vazgeçmiş, hayat pahalılığı dayanılmaz biçimde artıyor, döviz fiyatları neredeyse her gün iki rekor kırıyor, bunların hiçbiri saray medyasının gündeminde değil.
Onlar için varsa yoksa Kılıçdaroğlu.
Muhalif medya da aşağı kalmıyor.
Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılar yüzünden muhalefet medyasında da Türkiye’nin asıl gerçeklerine yer kalmıyor.
Kılıçdaroğlu ise son derece soğukkanlı biçimde görevini bırakmıyor.
Bana göre bırakmamalı da.
Böyle kırılgan bir ortamda demokrasi ve hukuk düzeninin tek dayanağı ve teminatı CHP’nin bir kaosa sürüklenmesi büyük bir faciaya neden olabilir.
Bunları ayrıca yazar anlatırım ama son günlerdeki gelişmelere bakınca bütün suçu Kılıçdaroğlu’nda aramanın yanlışlığını da dile getirmek gerek.
BİRİNCİSİ; Kılıçdaroğlu gerçekten çok başarılı bir seçim kampanyası yürüttü. Gitmediği il kalmadı, her gün en az iki mitingle halka ulaştı, her gece bir tv kanalından milyonlara seslendi.
İKİNCİSİ; Kılıçdaroğlu asla yan yana gelemez denilen siyasi görüşleri demokrasi ve hukuk düzenini geri getirmek hedefinde bir arada tutmayı başardı.
ÜÇÜNCÜSÜ; Seçilen seçim sloganları herkesin desteklediği benimsediği sloganlar oldu.
DÖRDÜNCÜSÜ; Kılıçdaroğlu çok sakin bir kampanya ile hem hesap sorulacağını anlattı hem de kin ve düşmanlık tohumları ekmedi. Sarayın ağır küfür, hakaret ve iftiralarını bile soğukkanlılıkla göğüsledi.
Bunlar seçim öncesi gelişmeler.
Seçimden sonra ise bütün bunlar unutuldu yapılanların hepsinin yanlış olduğu söylenmeye başlandı.
Ama insafla bakmak gerek.
BİRİNCİSİ; Kılıçdaroğlu adım adım ihanete uğradı. Örneğin bazı sandıklarda (en az 20 bin) hiç gözlemci olmaması elbette genel başkanın sorumluluğundadır ama bu görevi asıl yürütmesi gerekenlerden hesap sorulması gerekmiyor mu?
İKİNCİSİ; Seçim akşamından itibaren Kılıçdaroğlu’nun bin bir emekle kurduğu ittifakın ortaklarının hemen kendi yoluna gitmesi ve seçim sonuçlarının sorumluluğunu asla üzerine almamasına ne diyelim?
ÜÇÜNCÜSÜ; En ünlü muhalif yazar ve akademisyenlerin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdikleri Abdüllatif Şener’in ihanetini nereye koyalım?
DÖRDÜNCÜSÜ; Kampanya boyunca “terörist” damgası yemeyi göze alarak HDP seçmenini hiç kırmayan Kılıçdaroğlu, ikinci turda bir milyondan fazla Kürt seçmenin oy kullanmayacağını hesaplayabilir miydi?
BEŞİNCİSİ; PKK’nın dağ kadrosunun sürekli Kılıçdaroğlu’nu destekleyen mesajlar atmasının sadece AKP’ye yarayacağını neden kimse görmek istemedi, neden bu konuyu sadece ben ısrarla dile getirdim ama kimse dönüp bakmadı bile?
ALTINCISI; İYİ Parti başkanının masayı devirmesi, İYİ Partililerin ağırlıklı biçimde Erdoğan’a oy verdiklerinin anlaşılmasının ve en sonunda Meral Akşener’in “pişmanlık” adı altında yaptığı açıklamalarla bu gerçeği itiraf etmesini de bir kenara koymayacağız.
Kısacası; Kılıçdaroğlu eleştirilebilir, istifası da istenebilir.
Ama yaşadığımız bu gerçekleri hiç dile getirmeden adeta bir linç kampanyası açmak hem siyasete hem de CHP’ye ağır hasar verir.
Artık şaşkın CHP’lilerin oturup sağduyu ile düşünmesinin zamanı gelmiştir.
BUNU YAZMAK GEREK
Hep gençlerin önünün açılmasını, gençlere fırsat verilmesi gerektiğini söyleriz.
Ama bunun nasıl olması gerektiğini anlatan pek çıkmaz.
Bugün size başarılı bir gencimizin babasından aldığım mesajı sunmak istiyorum.
Umuyorum bir ya da birkaç kişi çıkar ve önümüzdeki yıllarda Türkiye’ye büyük yararlar sağlayabilecek bu gencimize elini uzatır.
Başka bir yorum yapmadan Uluç Kadıoğlu isimli gencimizin babasından gelen mesajı sunayım.
Uluç Kadığoğlu
Can Bey merhaba;
Oğlum Uluç Kadıoğlu 2023 Harvard Üniversitesi’nden üstün başarı ile mezun bir Türk genci, tahsiline bir üst programda (master yaparak) devam etmek istiyor.
Siyasal bilimler dalında Oxford, Cambridge ve LCE’ bu yıl çok az kabul almalarına rağmen oğlum bunu başardı ve kabul edildi.
Ancak bu programların finansal tutarları emekli olan bizleri ciddi şekilde aşıyor. 50.000 İngiliz Pound’u tutan masraflar için CHP genel merkezi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne başvurarak birer dosya gönderdim.
Şu ana kadar olumlu-olumsuz bir cevap gelmedi.
Günlerdir düşünüp taşınıyoruz bu gece de size mail atmak aklıma geldi. Şahsınızdan bir talebimiz yok sakın yanlış anlamayın. Ama en azından bir destek verip bu platformlarda farkındalık yaratabilir miyiz diye düşündüm. Saygılarımla
Burak Kadıoğlu 0537 917 12 21
“Neden genç ve yetenekli siyasetçi çıkmıyor, neden ülke yönetimine başarılı gençler geçmiyor” diye soran ve maddi olanağı olanlara duyurmak istedim. Başarısını tescil etmiş bir genç için gereken burs parası aslında pek çok varlıklı isim için hiç de önemli değil.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bir iş gezisi için Belarus’a giden arkadaşım dün bir mesaj atmış.
“Minsk’teki muhalif medyada bir haber gördüm, çok şaşırdım, aklıma hemen Avrupa’da diktatör olarak tanımlanan Aleksander Lukaşenko geldi, nitekim haberde de zaten o ima ediliyor” dedi.
Arkadaşımın gönderdiği haber şöyle;
24 Haziran günü (Cumartesi) saat tam 00.00’da Minsk’ten bir özel uçak havalanıyor.
Pilot kabininde diktatör Lukashenko’nun oğlu oturuyor.
Bu uçak Rusya hava sahasını geçip Kazakistan, Hazar Denizi üzerinden dolaşıp Gürcistan üzerinden yay çizerek Türkiye’nin hava sahasına giriyor ve Bodrum’a iniyor.
Uçağı kullanan Lukashenko’nun oğlunun dışındaki yolcuların kimliği bilinmiyor.
Ancak Wagner olayı nedeniyle Belarus diktatörünün “önlem amaçlı” ülkesinden çıktığı yolunda yorumlar yapılıyormuş.
Tabii Bodrum Havaalanı pasaport polisinden Belarus’tan gelen uçaktaki yolcuların kimliğini öğrenmem pek mümkün değil.
Ama kokusu çıkar yakında.
KOMİK
Bir okurum İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nü telefonla aradığında yaşadıklarını tane tane anlatmış.
Anlatırken de mesajının başında yeni emekli olan Cem Yılmaz’ı anmış.
Önce okurumun başından geçenleri okuyalım;
75 yaşında rapor ile sürekli ilaç kullanan biriyim.
Mevcut raporların 2023 sonuna kadar uzatıldığına dair açıklamalar medyada yayınlandığı halde her zaman gittiğim eczacım “Talimat gelmedi bu nedenle ilaçlarınızı veremeyiz” dedi.
Ben de gerçeği kaynağından öğrenmek için aşağıdaki süreci yaşadım;
Önce internetten İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün telefonunu öğrendim.
0212 413 05 00 santral numarasını aradığımda bir bant sesi 15. sırada olduğumu söyledi.
Beklemeye karar verdim.
“13. sıradasınız 11. sıradasınız” gibi ara anonslar yapıldı.
15 dakika sonra “1. sıraya geldiniz” dendi ama ne gariptir ki 1. sırada da 14 dakika bekledim.
Sonunda karşıma biri çıktı ama o da “Evet rehberde İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü olarak bu numara yazsa da değil” dedi ve bana 0212 638 30 00 numarasını verdi.
13 dakika sonra karşıma çıkan kişi de “Aradığınız bu numara değil” diyerek bu kez 0212 511 89 20 numarasını verdi.
Bu numarayı aradım, 11 dakika bekledikten sonra karşıma çıkan kişi “Dur seni doktora bağlayayım” dedi 13 dakika bekledim, kimse açmadı.
Değerli okurum mesajının sonunda “Size yazarken neden Cem Yılmaz’dan söz ettiğimi söyleyeyim. Şimdi emekli olmuş, benim gibi telefonla bilgi almaya kalkarsa başına gelecek olan bu. Ama o bunları anlattığında bütün Türkiye gülecek, hepsini espri sanacak. Oysa ülkemizi getirdikleri durum bu” notunu da eklemiş.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
