loading
close
SON DAKİKALAR

Bir kere de yiğitse söylediğinizin arkasında durun

Can Ataklı
Tarih: 24.10.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; O iş öyle değil Mahir Bey.

ANALİZ

O iş öyle değil Mahir Bey

İktidar partisinin önde gelen isimlerinden Mahir Ünal, gereksiz ama AKP’ye prim yaptırma olasılığı yüksek olan bir tartışma başlattı.

Ünal; Atatürk, Cumhuriyet ve medeniyet düşmanlığını bu kez de Türk dili üzerinden gösterdi.

“Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır” diyen Mahir Ünal “Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi MAO’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir” iddiasında bulundu.

Mahir Ünal’ın kin ve nefret kokan sözlerindeki en iddialı çıkışı şöyle; “Bugün konuştuğumuz Türkçe’nin düşünce üretebilmesi mümkün değildir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz, konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz.”

Öyle sanıyorum ki Mahir Ünal bunu kendi kelime hazinesi ve düşünce ufku sınırları içinde söylüyor.

Yoksu hemen ardından şöyle bir cümle sarf etmesi mümkün olmazdı;

“Mesela melül, mahsun, inkisar, keder, hüzün, buhran bunların hepsini tek bir kelimeyle ifade ediyoruz; stresliyim.”

Bu doğru değil.

Mahir Ünal’ın saydığı kelimelerin hiçbirini “stres” olarak tek kelime ile ifade etmiyoruz.

Melül üzgün demektir.

Mahsun çaresizlik içinde üzgün demek.

İnkisar kırılma demek.

Keder acı, tasa demek.

Hüzün iç kapanıklığı demek.

Buhran kriz, depresyon demek.

AKP’nin en tepesine kadar çıkmış bir isim dil konusunda bu kadar cahil olabilir mi?

Normalde olamaz.

Ama ya gerçekten sanmadığımız kadar cahil ya da böyle oynayarak cahil halk üzerinde algı oluşturmaya ve Atatürk, Cumhuriyet, devrimler ve medeniyet düşmanlığını pekiştirmek istiyor.

Mahir Ünal cahildir veya değildir, orasını ayıralım ama belli ki hiç bilmediği bir gerçeği kendisine hatırlatmak istiyorum.

Dil ve alfabe devrimi ile bu ülke bir anda cahilliğe terk edilmemiştir.

Dil devrimi yapıldığı sırada ülkenin toplamında okuma yazma bilme oranı yüzde 3’lerde bile değildi.

Dil devrimiyle ve yeni harflerle birlikte okuma yazma bilme oranı hızla yükselmeye başladı 1950’lerde yüzde 50’yi, 60’larda yüzde 70’i, 90’larda yüzde 90’ı ve 2000’li yıllarda yüzde 97’yi buldu.

Yani Mahir Ünal ve onun gibilerin sandığı gibi dil ve harf devrimi yapıldığında herkes her şeyi okuyordu da sonra birden cahilleşti iddiaları dezenformasyondan başka bir şey değil.

ŞAKA GİBİ

Hani ufak at da civcivler de yesin lafı vardır ya…

Seçimler yaklaştıkça iktidarın telaşı da artıyor.

Her şeyi denediler, bir türlü tutmuyor.

Özellikle din istismarı artık dibe vurdu.

Gerçi şimdi en büyüğüne hazırlanıyorlar, başörtüsü için referandum planlıyorlar ki, ne diyeyim.

Dünya lideri lafı da tutmadı. Silah yapımını öne çıkarıp savaşçı milliyetçilik biraz etkiliyor kitleleri.

Şu sıralar en çok “eser siyaseti” öne çıktı.

Sıradan bir kavşak açılışı bile sanki dünyanın en büyük yol projesi gibi sunuluyor.

Oysa ortada inşaattan başka bir yatırım yok.

Kemal Kılıçdaroğu, “daha bir fabrika bile yapmadılar” dedi.

Saray trolleri durur mu, hemen aldıkları talimat gereği algı operasyonu yapmak için harekete geçtiler.

Doğruluğu mümkün olmayan ama okuyanların da itiraz edemeyeceği sayısal verileri yayıyorlar ortaya.

Sarayın paralı trolü diyor ki; “Kılıçdaroğlu’nun ‘Kurulan bir tek fabrika yok’ dediği 20 yılda; – 150 Organize Sanayi Bölgesi – Bu OSB’lerin içinde 45 bin fabrika – 490 sanayi sitesi – 100’den fazla Teknopark – 1500’e yakın AR-GE merkezi kuruldu. Bunlar hükümetin teşvik ve destekleriyle oldu!”

Evladım hani “Ya sayı saymayı bilmiyorsun ya dayak yemedin” derler ya işte o durum bu durumdur.

Yeniden yap bakayım, hesabını.

Bir fabrikada en az kaç kişi çalışmalı ki oraya fabrika densin?

Bu rakamlarla ortada istihdam diye bir sorun kalmaz.

Ama trol işte, hesap kitap bilmesine gerek yok ki.

Nasıl olsa dezenformasyon yasası bu kesime işlemiyor.

Salla gitsin.

İnanan bol.

BUNU YAZMAK GEREK

Bir kere de yiğitse söylediğinizin arkasında durun

Mahir Ünal; Cumhuriyet, Atatürk ve medeniyet düşmanlığı sergilediği konuşması tepki alınca hep yaptıkları gibi geri adım attı.

Ama geri adım atarken de el altından aynı kin ve düşmanlığı sürdürdü.

Neymiş bir kitap fuarında gençlerle yapılan konuşmaymış, siyasi olamazmış.

Neymiş Cemil Meriç’in bir dönem yaptığı tespitlere bile tahammül yokmuş.

Neymiş Nihat Sami Banarlı da “Türkçe, Atatürk döneminde değil İsmet İnönü döneminde güdük, sığ bir dil haline getirilmiştir. Atatürk, kurultaylara öncülük etse de dilin bir çıkmaza girdiğini fark ederek bu büyük hatadan dönmüştür” demiş.

Neymiş Attila İlhan da “Bu yanlış şiddetli bir şekilde 10 yıl sürdü, gençlerde çok hasar yaptı. İsmet Paşa zamanında bir seçkinler oligarşisi oluştu Türkiye’de. Türkiye’de ilericilik kültür bazında konuşulur halbuki ilericilik iktisat bazındadır” demiş bir söyleşisinde.

Neymiş en büyük Türk düşmanı Ardonld Toynbee “Bundan sonra Türk kütüphanelerini yakmaya lüzum kalmamıştır. Çünkü harf inkılabıyla bu hazineler örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Ancak çok yaşlı hocalar ve ihtiyarlar, onları okumak lüzumunu hissedecektir” diye yazmış Medeniyetler İttifakı kitabında.

Mahir Ünal geri adım atarken bu örnekler üzerinden kendini kurtarmaya ve tabii ki kin ve nefret algısı yaratma çabasını devam ettiriyor.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

İyi ki “TOGG’un sahibi kim?” diye sormuşum

Görmemişin arabası olmuş örneği, sanki bu ülkede ilk defa otomobil yapılıyormuş gibi ortalığı birbirine katıyor saray ve çevresi.

Neymiş “İlk yerli ve milli otomobili” yapıyorlarmış.

Bugüne kadar kimse yerli otomobil yapamamış.

Bunları dinleyince insan otomobil fabrikasını hükümet kurdu, sahibi de AKP Genel Başkanı ve bakanları zanneder.

Çünkü bütün propaganda böyle yapılıyor.

Bunun üzerine sormuştum “Sahi şu TOGG’un sahibi kim?” diye.

Bir sürü densiz trol, otomobilin de AKP Genel Başkanı’nın icadı olduğunu sanarak bana saldırmaya kalktı.

Yazımda “TOGG’un sahibi olarak beş babayiğitten söz edilmişti, ama bu otomobilin reklamını sadece iktidar yapıyor, asıl sahipleri nere?” demiştim.

Meğer benim yazımdan sonra bu sahipler birer birer ortaya çıkmış.

Aanadolu Grubu, Zorlu Grubu, BMC Grubu, TOBB; birer tweet atarak TOGG’un sahibi olduklarını belirtmişler.

Ben de Hürriyet’teki “AKP için gerekeni yaptığı bizzat Erdoğan tarafından canlı yayında ilan ettiği” Ahmet Hakan’dan öğrendim.

Konuyu köşesine taşımış Ahmet Hakan.

Adamı vermeden “Bu topraklarda ne zaman yerli araba fikri doğmuşsa mutlaka birileri köstek olmuştur. Gelenek değişmiyor. Yine aynı hikaye. Bu kez de birileri, “Nerede bu TOGG’un hissedarları? Niye hiç konuşmuyorlar? Niye ortaya çıkmıyorlar?” falan diye tezvirata başladılar” demiş.

Sonra da “gururla” eklemiş; “Ama bu sefer meydan boş değil. Tezvirata karşı TOGG’un hissedarları, hemen atağa kalkarak peş peşe mesajlar yayınladılar sosyal medyada.”

Ne zaman ve kim bu ülkede bir araba fabrikası kurulmasına karşı çıktı?

Başta 1960’lı yıllarda kurulan Anadol var.

Geçen yıllar içinde yabancı patenti altında birçok otomobil fabrikası kuruldu.

Buralarda Türk mühendis ve işçiler çalışıyor.

Şu anda bile 7-8 otomobil fabrikası her yıl on binlerce araç 8Otomobil, otobüs, kamyon, traktör) üretiyor, çoğu ihraç ediliyor

Bunların yerlilik payı yüzde 78’e dayanmış durumda, oysa TOGG’un yerlilik oranı sadece yüzde 51’miş, Bakan Varank açıkladı.

Ahmet Hakan’a köşesinde bizleri bilgilendirdiği için elbette teşekkür ederim, ama bu tepede bakma hastalığından da kurtulması gerek.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları