loading
close
SON DAKİKALAR

Bomba patladıktan sonra failleri bilmekte üstümüze yok

Can Ataklı
Tarih: 23.08.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı yazıyor, 'Bomba patladıktan sonra da matah bir şeymiş gibi ''Bunu gerçekleştirenler şunlardır'' demeyi biliyoruz...'

Terörle mücadelede ipin ucu kaçtı.

İktidar bu mücadeleyi yönetemiyor. Adeta esiri oldu.

İşte bu yüzden “Sabrımız taşıyor, terör akıttığı kanda boğulacak” diyerek efeleniyor sonra da “aman itidal, böyle bir günde hepimizin teröre kararlı biçimde karşı çıkmamız gerek” nutukları atarak halkı yatıştırmaya çalışıyor.

Dün de yazdım; ne zaman bir terörist saldırı olsa MİT ya da bazı istihbarat birimleri kaynaklı “Biz uyarmıştık” açıklaması geliyor.

Oysa uyarmak değil önlemek önemli.

Ama belli ki bunu yapacak ne gücümüz var ne de koordinasyonumuz.

Gaziantep olayında da yine yaşadı; patlama gerçekleşti, 4’ü çocuk 9 vatandaşımız hayatını kaybetti, 60’ın üzerinde vatandaşımız yaralandı, istihbarat birimleri saldırıyı kimin yaptığını açıklayıverdi.

Meğer bu saldırı da bilindiği gibi kimlerin yaptığı da biliniyormuş.

Gazeteler faillerin kim olduğunu ayrıntılı biçimde yayınladı.

İyi de madem bu kadar biliniyor ve izleniyordu, neden engel olunamadı.

Çok bilmiş iktidar yandaşları terörün istediği zaman istediği yerde bir saldırı gerçekleştirme lüksü olduğunu söyleyerek bu istihbarat ve koordinasyon zaafını örtbas etmeye çalışıyorlar.

Şimdi olaya bambaşka bir pencereden bakalım:

Terör bütün dünya ülkeleri için büyük tehdit.

Peki şu anda dünyanın hangi ülkelerinde art arda kanlı terör eylemleri yapılabiliyor.

En başta Suriye. Zaten burada iç savaş var, terör kaçınılmaz.

Sonra Irak. Bu ülkede de hemen her gün bombalar patlıyor, insanlar ölüyor. Bu ülkede de bir tür iç savaş yaşanıyor.

Peki başka? Afganistan. Şu anda bu ülkelerin dışında hiçbir ülkede terör eylemi yaşanmıyor.

Yaşananlar da tek tük.

Hele Batı ülkelerinin hiçbirinde terör yok.

11 Eylül’den bu yana Amerika’da hiç terör eylemi olmadı.

Nedeni basit; 11 Eylül’de Amerika bir kazaya uğradı. Ama o günden bu yana teröre nefes aldırmadılar. Her şeyi önceden öğrenip önlemlerini aldılar.

İngiltere’de, İspanya’da, Fransa’da kanlı terör eylemleri oldu. İstihbarat ve güvenlik birimleri koordinasyonu sayesinde bu ülkelerde bir daha terör eylemi yapılamadı.

Londra Olimpiyatları’nda terör korkusu kâbus gibiydi. Ama İngiliz istihbaratı sıradan bir kavgaya bile izin vermedi.

Dönüp bakalım Türkiye’ye, terörsüz gün yok.

Biz de istihbarat yapıyoruz. Hatta görülüyor ki bilgi de alıyoruz.

Önleyemiyoruz. Bomba patladıktan sonra da matah bir şeymiş gibi “Bunu gerçekleştirenler şunlardır” demeyi biliyoruz.

O halde diğer dünya ülkeleriyle farkımızı ortaya koymalıyız.

*****


Biraz samimi olun

Bazı haber kanallarının Gaziantep’teki alçak saldırıyı olay gecesi, bazı gazetelerin de ertesi gün küçük görmeleri eleştiri konusu olmuştu.

Haberi çok küçük gören gazeteler arasında Hürriyet, Habertürk ve Sabah vardı.

Habertürk’ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı dün köşesinde haberin neden küçük görüldüğünü yazdı.

Altaylı olay sırasında bayram tatili yaptığını ama diğer yönetici arkadaşlarıyla konuyu tartıştıklarını, “terörün amacına ulaşmasını, silahlı propaganda yapmasını kısıtlamak için” haberi küçük gördüklerini belirtti.

Altaylı aynı uygulamayı Hürriyet ve Sabah’ın da yaptığını kaydederek “Türk basınının iki büyük gazetesi terörün amacına ulaşmasında en büyük engel olacak gibi görünüyor” dedi.

Buraya kadar güzel.

Ama Fatih Altaylı’nın yazısının çıktığı günün Habertürk’ünde birinci sayfanın yarısı Gaziantep olayına ayrılmıştı. Şu sıralar geçici olarak yönettiği Habertürk televizyonu ise gün boyu Gaziantep saldırısını yayınladı.

Altaylı’nın yine övgüyle söz ettiği Hürriyet ve Sabah gazetelerinin birinci sayfalarının yarıdan fazlası Gaziantep olayı ile ilgiliydi.

Ne anladık biz bu işten?

Demek ki samimi olmak gerek.

Eleştiriler karşısında “ulvi” bir bahane üretirken, yazınızın tam aksi bir birinci sayfa yapmayacaksınız.

Kısacası “Kusura bakmayın tatildeydik, farkına varamadık” diyeceksiniz ya da o yazıyı hiç yazmayacaksınız.

*****


Türkiye terörist cenneti mi oluyor?

Suriye’deki karışıklıklar nedeniyle ülkemize doğru kaçanlara kucak açtık. Onlara sınır boylarında kamplar kurduk. İnsani bir girişimdi bu ve doğruydu.

Ancak geçen günler içinde kampların işlevleri tartışılmalı bir hâl aldı. Bu kamplarda kalanların bir bölümünün Suriye’ye gidip gelerek terör eylemlerine katıldıkları ortaya çıktı. Dahası, zaten Türkiye bu kamplar üzerinden Suriye’deki muhaliflere destek sağlıyordu.

Ama sorun bununla sınırlı değil.

Şu anda bu kamplarda kalanların kimlik bilgilerinin olmadığı belirtiliyor.

Türkiye’ye girenlerin ne pasaportu ne de hüviyet cüzdanları var.

Ötesi, Antakya, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş sokaklarında gezen Afgan, Libyalı, Çeçen militanlar herkes tarafından görülüyor.

Bunların üzerlerinde silah olduğu da fark ediliyor.

Suriyeli mültecileri anladık da Afganlar, Libyalılar ve Çeçenler bölgede ne arıyor?

Hepsi “radikal dinci” olan bu militanların, zihniyetleri gereği düşman gibi gördükleri bazı Türklere yönelik terör eylemleri yapıp yapmayacağının bir garantisi var mı?

*****


Bir üniversite adım adım yok ediliyor


Haliç Üniversitesi, patronu olmayan gerçek anlamdaki birkaç vakıf üniversitesinden biri. Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı Başkanı Prof. Gündüz Gedikoğlu’nun kurduğu Haliç Üniversitesi şimdi zor günler yaşıyor.

Üniversite ya devlete devredilecek ya da bir süre sonra satılmak zorunda bırakılacak.

Nedenine gelince; üniversitenin kurucusu Gündüz Gedikoğlu bir süre önce 6 milyon liralık bir yolsuzlukla suçlanarak üniversitenin başından uzaklaştırıldı. Bir süre Nevzat Ayaz’ın başkanlığındaki Mütevelli Heyeti daha sonra Prof. Dr. Sinan Artan’ı bu göreve seçti.

Sorun burada başladı. Çünkü Prof. Dr. Artan daha önce aynı üniversitenin öğretim üyelerinden biriydi ve bir yolsuzluk soruşturması geçirmişti.

Davalar sonunda Artan’ın suçu sabit görüldü. Bunun üzerine YÖK kanunu gereği Artan’ın herhangi bir üniversitede öğretim üyeliği yapmasına yasak geldi.

Artan kendi üniversitesi dâhil herhangi bir üniversitede öğretim üyeliği yapamazken, Haliç Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti’ne başkan oldu.

Bu, YÖK tarihinde ilk kez görünen bir olaydı. O nedenle YÖK direkt müdahale edemedi ancak 9 Ağustos’ta bir karar alarak üniversiteye öğrenci kaydını durdurdu.

Üniversite öğretim kadrosu ve çalışanları da birkaç aydır maaşlarını almakta zorluk çektiklerini belirterek “Üniversitemiz bir kişinin hırsı nedeniyle adım adım yok ediliyor, Mütevelli Heyeti üyeleri Prof. Artan’ın hukuki durumunu bilmiyor bu nedenle bir önlem almadılar, ama yönetim bu kişiyle devam ederse üniversitemizin sonu gelecek” diyerek kaygılarını dile getiriyorlar.

YÖK’ün konuyu bir daha görüşerek bir karara varması bekleniyor.

*****


“Siyasiler teröre karşı birlikte duruş sergilemiyor” demek büyük haksızlık; cenaze törenlerinde yan yana duruyorlar ya! (Gani Yıldız)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları