Can Ataklı: Başından beri 'Şu AKP'nin anayasa değişikliği teklifi nedir, bir görsek' diyenlerden biri olarak milletvekillerinin imzaladığı teklifi görmek istedim. Meğer ilk iki sayfası boş bir kağıdı imzalıyorlarmış.
ANALİZ
Doların hızlı artışı, ekonomik göstergelerin bozulması, piyasada şikayetlerin artık yüksek sesle dile getirilmeye başlanması iktidarı paniğe itti.
Ancak “teflon tava” örneği, üzerine hiçbir şey yapışmayan iktidar ekonomik krizin sorumluluğunu da üzerine almıyor.
Onlara sorarsanız her şey çok güzel ancak dış güçler, Türkiye'yi kıskananlar, içerideki hainler, Tayyip Erdoğan'ı devirmek için el ele vermişler ekonomiyi çökertiyorlar.
Ne söylersek söyleyelim toplumun yarısına yakını buna inanıyor ya da inanmasının kendisine daha yararlı olacağını düşünüyor.
Muhalif kesimlerde ise elbette ekonominin gidişinden son derece rahatsız olan ama bunun iktidarı da zorlayacağını düşünenler var.
Bu düşünce iktidarı, kamuoyunu yanıltmak için yeni “algı operasyonlarına” itiyor.
Ne yapacağını bilemez halde “suçlu arayan” gerçek suçlular muhalefetin ekonomideki kötü gidişine işaret etmesini istismar ederek “ekonominin kötü gittiğini muhalefet söylüyor, doları yükseltmek için ellerinden geleni yapıyorlar, kriz varmış gibi göstererek iktidarı yıkacaklarını sanıyorlar” diye yaygara koparıyor.
İktidarı dinlerseniz zannedersiniz ki dolar aslında yükselmeyecek ama bu muhalefet ve dış güçler elbirliği ile doları yükseltiyor.
Bu noktada bir gerçek var tabii. Bazı muhalifler Erdoğan'ın “ekonomik krizle” geldiğini ve yine “ekonomik krizle” gideceğini düşünüyor.
Bu nedenle ekonomik kriz arzulamasa bile bir ekonomik kriz sonunda iktidarın zayıflayacağını ve çökeceğini sanıyor.
Bu normal demokratik bir ülke için belki geçerli olabilir. Ancak Türkiye gibi 14 yıldır popülist bir iktidarın her türlü istismarı yaparak yönettiği bir ülkede geçerli değildir.
Tam tersine bir ekonomik kriz iktidarı zayıflatmak yerine daha da güçlendiriyor.
Örneğin dolardaki artış, AKP'nin oy tabanını oluşturan, gelir eğitim ve kültür düzeyi açısından en düşük ancak sayıca en büyük kesimi için bir şey ifade etmiyor.
Elbette dolaylı yoldan etkilense bile bunu fark etmiyor. Özellikle yardımlarla ayakta duran kesimler için mal ve hizmetlerin aşırı zamlanmasının da etkisi yok. Akşam karnını doyuran “bin şükür” diyor.
Bunun yanı sıra iktidar koşullar ne olursa olsun üzerine hiçbir sorumluluğu almadığı ve elinde tuttuğu olağanüstü medya gücüyle suçu hep başkalarına attığı gibi toplumun önemli bir kesiminde milliyetçi duyguları da körükleyerek tabanını iyice kemikleştiriyor.
Ekonominin dış güçler tarafından kasıtlı olarak bozulduğuna inanan önemli bir toplum kesimi giderek içe kapanıyor, ülkesini savunduğunu zannederek her türlü eleştiriyi “vatan hainliği” gibi algılayarak saldırgan hale geliyor.
Bu nedenle eğer muhalefet içinde “ekonomi kötüye giderse iktidar zayıflar, çöker” diye düşünen varsa yanılıyor. Ekonomik krize bel bağlayarak iktidarın gideceğini, Erdoğan'ın gerileyeceğini sananlar varsa büyük bir akılsızlık yaptıklarını söylemeliyim.
O halde muhalefetin görevi ekonomik krizden medet umar gibi gözükmek yerine sorunu herkesin anlayacağı bir dille bıkmadan usanmadan ve hatta “vatan haini” damgası yemekten çekinmeyerek anlatmak zorundadır.
Yapılanların yanlışlığı iyi anlatılmalı, halkın inanacağı projeler ortaya konmalı, toplumdaki hoşnutsuzlukların belirlenerek bunların giderilmesi için çarelerin üretilmesi gerekir.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
O KÖYE LABORATUVAR İÇİN KONTEYNIR GİTTİ
Bir yıl kadar önce Akhisar'daki bir köy okulunun idealist öğretmeni Aslı Toprak'ı yazmıştım. Bu öğretmen “Bir hayalim var” ana fikrinden yola çıkarak okulunda bir kütüphane kurmak istediğini ve köyüne kitap gönderilmesini istiyordu.
Sağ olsun sevgili okurlar benim aracılığımla yapılan bu çağrıya büyük ilgi gösterdiler. Kısa sürede okul kitapla dolarken, pek çok okurum da öğrencilerin okul ihtiyaçları olarak düşündükleri malzemeleri de yolladılar bu köye.
Ekim ayında Aslı öğretmenin yeni projesini öğrendim. Köyünün okuluna bir laboratuvar kurmak istiyordu. Ancak binaları olmadığı gibi yapacak olanakları da yoktu.
Aslı öğretmenin aklına güzel bir fikir gelmişti. Çok amaçlı kullanılabilen konteynır pekala laboratuvar haline getirilebilirdi.
Ben de yazdım bu talebi. Bir okurum aldığı konteynırı köy okuluna göndermiş. Şimdi Aslı öğretmen bu konteynırı örencileriyle birlikte labaratuvar haline getirmeye çalışıyor.
Bana da bir mesaj göndermiş. Öğrencilere resim atölyesi de açmış ama bazı eksiklikleri varmış.
Mesajı aynen sizlere de sunuyorum. Artık elinizden ne gelirse;
Merhaba Can Bey,
Size güzel haberlerim var. Sizlerin de desteğiyle, proje alanımızın atölye kısmı için konteynırımız dün okula geldi. Çok sevinçliyiz. Bunun yanında atölye kısmı için malzeme eksiğimiz devam ediyor, bizim için bir adet kuru kalemin bile önemi büyük. Aşağıda malzeme ihtiyaç listemiz var. Paylaşıp destek olabilirseniz çok mutlu olurum.
Teşekkür ederim.
Sevgilerimle. Aslı Toprak. Başlamış Ceyhan Karasoy Ortaokulu Başlamış Köyü/ Akhisar / MANİSA
RESİM MALZEMELERİ
Tuval, altlık, yağlı boya için palet, akademik resim sehpası (şövale), hareketli ahşap model, ebru malzemeleri (ebru boyası, kitre, ebru fırçası, ebru kabı, ebru tarağı, biz), eser saklama dolabı, malzeme saklama dolabı, palet, yağlı boya, yağlı boya fırçası, akrilik boya, akrilik boya fırçası, pastel boya, kuru boya, guaj boya, sulu boya, yapıştırıcı, makas, maket bıçağı, cam boyası, kontur, renkli fon kartonları, keçeli boya, çok amaçlı fırçalar, hat malzemeleri, heykel çamuru, karakalem (resim kalemi), sulu boya kabı, parmak boyası, ahşap
boyası, spatula.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
BOŞ KAĞIDA İMZA ATAN DEMOKRASİ KAHRAMANLARI
Devlet Bahçeli'nin ortaya çıkışıyla gündeme gelen “Cumhurbaşkanlığı sistemi” artık son viraja girdi.
AKP'liler Meclis'e sunulacak anayasa değişikliği teklifini “törenlerle” imzalamaya başladılar. Teklife imza atan milletvekilleri selfie yaparak fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyorlar.
Başından beri “Şu AKP'nin anayasa değişikliği teklifi nedir, bir görsek” diyenlerden biri olarak milletvekillerinin imzaladığı teklifi görmek istedim.
Ankara'daki arkadaşlardan rica ettim, “metni gönderebilir misiniz?” dedim.
Cevap çok ilginçti “Can abi, ortada henüz metin yok ki, bazı pürüzler olduğu için son ana kadar bekletiliyor.”
Şaşırmamak mümkün mü? “Peki, AKP milletvekilleri neyi imzalıyorlar?” diye sordum.
Meğer ilk iki sayfası boş bir kağıdı imzalıyorlarmış.
Yani; AKP'nin “demokrasi kahramanı” milletvekilleri, ne olduğunu bilmedikleri bir teklifi önceden imzalıyorlarmış.
Hesapta “Cumhurbaşkanlığı sistemine” geçince daha demokratik, hukuka daha bağlı, özgürlüklerin tam kullanıldığı, kim olursa olsun herkesin denetlenebileceği” bir sisteme kavuşacağız. Ama daha yolun ilk adımında ne demokrasi, ne hukuk tanımıyorlar bile.
Talimatla boş kağıtları imzalayıp bir kişinin ülkeyi tek başına yönetmesi için peşin icazet veriyorlar.
ÖNERİ
KAMU BANKALARI TÜM FAİZLERİ İYİCE DÜŞÜRSÜN ÖYLEYSE
Cumhurbaşkanı'nı dinlerken insanın içi açılıyor!
Halk yastık altındaki dövizini satacak faizler indirilecek, üretim artırılacak, istihdam olanakları yaratılacak, Türkiye bir süper dünya ülkesi olacak.
Erdoğan özellikle faizler konusunda çok konuşuyor. Yüksek faizin zararını anlatıyor, bu faizlerin düşmesi gerektiğini söylüyor.
Merkez Bankası'nı faizleri indirmediği için azarlıyor. Yüzde 17-18 faizle kimsenin yatırım yapamayacağını belirtiyor.
En sonunda da “Bütün bankalara sesleniyorum, faizleri indirin, kamu bankaları öncü olsun” diyor.
O halde harekete geçmeli. Elini tutan yok. Merkez Bankası “özerk” olabilir ama kamu bankaları iktidarın yönetiminde.
Yapacağı çok kolay. Verecek talimatı kamu bankalarına ve o bankalar faizleri 2'ye 3'e düşürecekler.
Madem ekonomi hiddetli konuşmalarla, sert sözlerle, ayar vermelerle yönetilebiliyor artık laf dönemi bitmeli ve icraat başlamalı.
Erdoğan'ın “faizler yüzde 3 olacak” talimatına hangi kamu bankası karşı çıkabilir ki?
Bu sayede ekonomi de düze çıkar!
ŞAŞIRDIM
ERDOĞAN'DAN GÖKÇEKLERE AĞIR TOKAT
Ankara Ticaret Odası seçimleri dün yapıldı ve Emine Erdoğan'ın yeğeni olan Gürsel Baran yeni başkan seçildi.
Başkan olmak için eski yönetimin toptan istifa etmesini sağlayan ve seçimlere “tek aday” olarak gireceğini sanan Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek ise seçimin yenileni oldu.
Ancak burada asıl önemli olan Cumhurbaşkanı'nın Gökçeklere
attığı ağır tokattır.
Adı “FETÖ” konusunda sıkça dile getirilen Melih Gökçek'in oğlu üzerinden Ankara Ticaret Odası'nı ele geçirme operasyonu Emine Erdoğan'ın yeğeninin aday olması ile bozulmuş oldu.
Bu AKP içindeki huzursuzluğu tetikleyen bir gelişme olarak önümüze çıkabilir.
Birkaç gün bekleyelim.
BUNU YAZMAK GEREK
YASTIK ALTINDAKİ DÖVİZ TASARRUF DEĞİL GÜVENCE PARASIDIR
İktidarın “dövizini bozdur” kampanyası bütün hızıyla sürüyor. Artık Cumhurbaşkanı da her konuşmasında yastık altındaki dövizlerin bozdurulmasını istiyor.
Ne olacak yastık altı dövizleri bozulunca; Para piyasaya çıkacak, Türkiye'yi batırmak isteyenlerin oyunu bozulacak.
Erdoğan dün dedi ki “Bu çağrımızdan sonra fedakar halkım 2.5 milyarını bozdurup piyasaya sürdü, emperyal güçlerin oyunu bozuldu.”
İyi de bu nasıl oyun bozulmasıdır ki dolar buna rağmen artışını durdurmadı ve 3.5 lira olarak tarihi bir rekor daha kırdı.
Şunu bilelim; vatandaşın elinde, yastığının altında tuttuğu para tasarruf amacıyla saklanmış para değil. Bu para güvence parasıdır. Türk Lirası olarak sakladığında her gün değer yitirdiğini bildiği için parasını korumak için aldığı bir önlemdir. Bu paralar da 50-100 bilemediniz 200 dolardır. Evinde 1000 dolar tutan birine rastlayamazsınız.
Bu paraların şimdi bozulması ekonomiye bir ferahlık getirmeyeceği gibi sahibini de mağdur eğer o kadar.
Asıl dolar bozdurması gerekenler, kazandıkları milyonlarca lirayı parayı dövize çevirip bankaya yatıran hatta dış fonlara gönderenlerdir.
Garip vatandaşın elindeki 50-100 doları bozdurmaya teşvik etmek sadece kandırmacadan ibarettir.
KOMİK
CUMHURBAŞKANI YİNE BAŞBAKAN KONUŞURKEN EKRAN ALDI
Yandaş televizyonlar dün öğle saatlerinde Başbakan Binali Yıldırım'ın “Dünya Engelliler Günü” nedeniyle yaptığı konuşmayı canlı olarak yayınlıyordu.
Saatler 13.51'i gösterdiği sırada Başbakan Yıldırım ekranlardan bir anda
kayboldu ve karşımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı gördük.
O da Cevahir Alışveriş Merkezi'nin açılış töreninde konuşma yapıyordu.
Salı günü de tam Yıldırım bey grup toplantısında konuşuyordu ki canlı
yayınlar o anda konuşmaya başlayan Erdoğan'a dönmüştü.
Tesadüf olabilir mi? Elbette olabilir ama bir hafta içinde iki tesadüf biraz fazla değil mi?
Can Ataklı - Korkusuz