Can Ataklı; Dinci faşist darbe kalkışmasından bu yana iktidar ve yandaşlarının ağzından düşmeyen şey ''Darbeyi bir üst aklın planladığı, üst aklın da Amerika olduğu'' iddiası.
ANALİZ
Nedense hiç cemaatçi çıkmayan TMSF'ye ciğer emanet edildi
Pazar günkü yazımda Yüksek Seçim Kurulu'nda hiç cemaatçi olmamasının şaşırtıcı olduğunu yazmıştım.
Aslında Yüksek Seçim Kurulu gibi cemaatçi çıkmayan Devlet İhale Kurulu'nu da saymıştım.
Sonra dikkat ettim ve “TMSF'yi unuttuğumu” fark ettim.
Gerçekten, şu ana kadar TMSF'de bir operasyon yapıldığını hiç duymadım.
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu'nda (BDDK) operasyon yapılmıştı ve bazı görevliler gözaltına alınmıştı ama TMSF'de operasyon yapıldığını bilmiyorum.
TMSF bu iktidarın kara kutularından biridir.
Pekçok sermaye sahibi buradan geçti, milyarlarca liralık servetler burada el değiştirdi.
Sadece Sabah Grubu'nun satışı bile bu kurumun ne olduğunun anlaşılması için iyi bir örnektir.
Bu kurumun ilk başkanı Ahmet Ertürk nerede örneğin?
Güya “çok namuslu ve dürüst” havalarla onlarca işadamının canına okuyan, bin bir yolsuzluk iddiasına rağmen haklarında hiçbir şey yapılmayan TMSF yöneticileri, ünlü avukatları, muhteşem danışmanları şu anda ne yapıyorlar?
Çoğunun zamanında cemaatle bağlantıları olduğunu bildiğimiz bu isimler şimdi ortalarda yoklar.
Ahmet Ertürk giderek artan pis kokulardan sonra bir anda Cumhurbaşkanlığı'nın koruması altına alınmıştı. Hesapta önce AKP'den milletvekili olacaktı. Ama ne olduysa oldu ve Ertürk devre dışı kaldı.
Bunun üzerine Abdullah Gül kendisini Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı yaptı.
Örneğin bir Fethi Çalık vardı.
“Hırsızlıkla kazanılan servetlerin” peşine düşmüş bir kahraman gibi anılıyordu bir zamanlar.
Sonra bir baktık ki hakkında birçok yolsuzluk dosyası hazırlanmış. Bir ara galiba yurtdışına gitmişti. Döndü ve ortadan kayboldu.
Bugünkü iktidar cemaatle hesaplaşmak için başlattığı operasyonlarda birçok işadamının mal varlıklarına, paralarına el koydu. Bir süre kayyum elinde bırakılan bu şirketler şimdi TMSF'ye devredildi.
Dün yazdığım bir yazımda TMSF'nin yönetimini devraldığı şirketlerin “el konmadan bir gün önceki durumlarıyla bugünkü durumlarını” karşılaştırmasını istemiştim.
Çünkü kayyumlarda bulunduğu bir aylık dönemde ne olduğunu hepimizin merak etmesi gerektiğini belirtmiştim.
Yalnız şunu söyleyeyim “İyi niyetle yaklaşmama rağmen geçmişine bakınca hükümeti adeta kediye ciğer teslim ettiğini” düşünüyorum. Çünkü buradaki cemaatçi yapılanmayı yakından bilen biri olarak bu kadar büyük servetlerin akıbeti ile ilgili kuşkularım var.
Geçmişte kimi işadamlarının servetlerinin nasıl heba edildiğini bildiğimden, bugün TMSF'ye emanet edilen servetlerin geleceğini hepimizin merak etmesi ve sorgulaması gerektiğine inanıyorum.
İktidar bir süre sonra ortaya çıkabilecek şaibeleri önlemek için bugünden önlem almalıdır.
ÇOK GÜLDÜM
Yandaşlar arası “köpekli, tasmalı” büyük kavga
İktidar yandaşlarının gerçek yüzlerini iyi biliyoruz da aralarındaki güç savaşlarını, kimin kimden yana olduğunu anlamak zor oluyor.
Kısaca “yandaş” dediğimiz kesim aslında birbiriyle çok ciddi egemenlik savaşı veriyor.
15 Temmuz'daki dinci faşist cemaatçi kalkışması bir tür turnusol kağıdı işlevi gördü ve yandaşların farkını bizim de anlayabilmemize ışık tutacak ip uçları verdi.
Bu yandaşların hepsi aynı değil. Görünürde hepsi AKP iktidarından nemalandıkları için canla başla çalışıyorlar. Ancak çıkarları gereği ancak kendilerinin anlayacağı biçimde konuşlanıyorlar.
Kimi saraya tam biat etmiş durumda. Kimi umudunu hükümete bağlamış. Kimi de Erdoğan'ın miadını doldurduğuna, tek adamlığın sonunda AKP iktidarını, yani kendi egemenliklerini yok edeceği inancında.
Gazete yazılarını dikkatli okur ve TV konuşmalarını da iyi izlerseniz bu farklar aslında gözüküyor.
Ama en güzeli kendi kendilerini ele vermeleri.
Bugün size iki örnek vermek istiyorum.
Biri bir dönem Davutoğlu'nun danışmanlığını da yapan, sol liberal çevreden gelip demokratlığı dincilikle harmanlayıp sıkı AKP'li olan Atılgan Bayar.
Anladığım kadarıyla Atılgan Bayar Davutoğlu'nun safında duruyor.
Diğeri Davutoğlu'nun azledilmesinde ön çalışmayı yapıp ortamı hazırlayan Pelikan dosyasını hazırladığı ileri sürülen Sabah yazarı Hilal Kaplan.
O tam bir saraycı ve Davutoğlu'nu galiba hainlikle suçluyor.
Bu ikili arasında önceki gün müthiş bir yazışma dalaşı yaşandı.
Atılgan Bayar Twitter hesabından şunları yazdı;
“Süheyb Öğüt, Davutoğlu'na alçakça saldıran, Serhat Albayrak tarafından korunan FETÖ'cü Armoni'nin kurucusunun oğludur. Eşi Hilal Kaplan, (o da Sabah yazarıdır) ve Feto'ya şiir yazmıştır… Ve Pelikan!.. Darbe süreci; Pelikan'ın Davutoğlu'na saldırısı ile başlamıştır!”
Hilal Kaplan ise Sabah'taki köşesinden şöyle cevap verdi;
“Karanlık ilişkileri herkesin malumu bazı tipler, kişisel çıkarları için, birilerine köpeklik yapmak için havlamayı sürdürüyor. Ne var ki, köpeklere takılanlar istikamete varamazlar. Dolayısıyla bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da köpekleri muhatap almaya lüzum yok. Ancak tasmayı tutanlar ayaklarını denk almazlarsa, bu çirkinliği deşifre etmeye mecbur kalacağım. Alnı ak olanlar için, şeffaflık en büyük güçtür.”
Bİ SORALIM BAKALIM
Bu Amerika darbeci mi yoksa değil mi?
Dinci faşist darbe kalkışmasından bu yana iktidar ve yandaşlarının ağzından düşmeyen şey “Darbeyi bir üst aklın planladığı, üst aklın da Amerika olduğu” iddiası.
Bazı bakanlar açıkça Amerika'nın adını telaffuz ederken yandaş medya günlerdir bu yönde yayınlar yapıyor.
Erdoğan da ısrarla üst akıldan söz ediyor.
Sonra Çin'e gidiyor, bizim medyaya göre Obama yalvar yakar randevu alıyor ve Erdoğan'la görüşüyor.
Sonra Erdoğan Amerika'nın darbeye karşı Türkiye'nin yanında yer aldığını övünerek anlatıyor.
Bu durumda ne olacak şimdi?
Amerika hâlâ darbeci mi, üst akıl Amerika mı, iktidar ve yandaşlarının Amerikan düşmanlığı sürecek mi, yoksa sırtı sıvazlanan Erdoğan “Bunda da yanılmışım, meğer Amerika darbeyi desteklememiş mi” diyecek?
FIKRA GİBİ
“AKP'den FETÖ'cü çıkmaz” diyene bakar mısınız?
AKP Genel Başkan Yardımcısı eski bakanlardan Hayati Yazıcı partilerinin yönetici kademesinde FETÖ'cü kimsenin olmadığını söyledi.
Yazıcı ‘'Şimdi muhalefet, (FETÖ'nün siyasi ayağı ortaya çıkmalı) diyor. Zaten yapılan her şey siyasi değil mi? Bu adamlar darbe yapınca yönetime el koymayacak mıydı? Siyaseten iktidara talip
değil miydi?” dedi.
Yazıcı'nın bu açıklamasından sonra yandaşlar arasındaki “saraycılar” sosyal medya üzerinden “Asıl hesap vermesi gereken cemaatçi şimdi kalkmış neler söylüyor” diyerek tepkilerini gösterdiler.
Hayati Yazıcı'nın da diğer AKP yöneticileri gibi yakın geçmişte Fethullah Gülen ve cemaati ile ilgili çok övücü sözleri olduğu biliniyor.
ŞAŞIRDIM
Efkan Ala 15 yıl önce PKK'ya terörist yerine gerilla diyormuş
Efkan Ala'nın saray tarafından azledilmesinden sonra geçmişte ANAP'ta siyaset yapan eski bir milletvekili dostum “Biliyor musun?” dedi “Ben ANAP'ı bu Efkan Ala yüzünden bırakıp istifa etmiştim” diye devam etti.
Meraklanıp sordum elbette.
Eski milletvekili dostum “Efkan Ala'yı ANAP Genel Başkanı olduğu dönemde Erkan Mumcu'nun makam odasında ilk kez gördüm” dedikten sonra şunları anlattı;
“Konuşmaları, hal ve tavırları çok dikkatimi çekmişti. Çok bilen havadaydı. Ama benim canımı sıkan PKK'lılara terörist yerine gerilla demesiydi. Sert bir şekilde terörist olduklarını söyledim ama Ala nedense ısrarlı biçimde gerilla denmesinin daha doğru olduğunu söyledi. Bu olaydan sonra Erkan Mumcu'yu bir daha görmedim aramadım, zaten bir süre sonra da istifa ettim.”
Siyasetçi dostum “Şunu da söyleyeyim” diyerek ekledi “Erkan Mumcu için cemaatin adamı derlerdi o zamanlar. Efkan Ala da Mumcu ile çok yakındı. Aradan çok yıl geçti ama bazı birliktelikler kolay bırakılmaz bunu da göz ardı etmemek gerek azledilmesi konusunda.”
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Darbeye karşı çıkmak cemaatçi olmamanın kanıtı değildir
Öncelikle şu inancımı söyleyeyim; cemaatin örgütsel olarak içinde yer almayan ancak sempati besleyen, hatta pek çok konuda yardım ve destek verenlerin çoğunun darbeyi desteklediğini ve bunun Türkiye'nin hayrına olduğuna inandıklarını söyleyemem.
Hatta tam tersine cemaate gönül veren pek çok kişi darbe gecesi derin bir travma bile yaşadılar.
O ana kadar beyni “darbe karşıtlığı” ile dolmuş kişilerin o gece “darbe çok iyi oldu” diye alkış tutmaları da zaten mümkün değil.
Bu nedenle şimdi cemaatçi oldukları gerekçesiyle gözaltına alınan, tutuklanan, işinden atılan, malına mülküne, parasına el konanların hepsi birden “Biz darbeye karşıyız” diye feryat ediyor.
Doğrudur ama bu cemaatçi oldukları gerçeğinin üstünü örtemez.
Çünkü dolaylı da olsa cemaate sempati besleyen, yardım ve destek olanların hepsi, bu sinsi örgütün Türkiye'nin başına büyük bela açmasına neden oldukları da ayrı bir gerçektir.
Tabii bir diğer gerçek de, cemaate sempati duyanların, bu yola girerken iktidarın tavrına baktıkları, onun gösterdiği yolda yürüdükleri ve girdikleri bu yolda çok avantajlar elde ettikleridir.
Özellikle AKP iktidarı döneminde bir anda zenginliğe kavuşan, sınıf atlayan kesimler bunu cemaate yakın olmalarına borçlu olduklarını biliyorlar.
İktidar 14 yılın 11 yılında kendi kitlesinden “uyanık” olanlara cemaati gösterdi, onlar da bu yola girerek çok kazandılar.
Bu nedenle, bugün feryat etmelerinin ve “Biz darbeye karşıyız” diye haykırmalarının pratikte çok faydası yok.
Öyle ya da böyle cemaat sayesinde zenginleşip, palazlanıp “dünyayı ben yarattım” havasına girerek cennet hayatı yaşayanların sorumluluklarını bir kenara bırakamayız.
Hepsinin tuzu kuruydu.
Yolu iktidar açtı, onlar yürüdüler, şimdi bedelini ödeyecekler.
Asıl adalet ise, hiç hak etmediği zenginliklere ve güce kavuşan bu tuzu kurulara yol veren iktidar sahiplerinin de hesap vereceği gün gerçekleşecektir.
Can Ataklı - Korkusuz