Bu büyük zafer gününde sizlerle böyle bir yazıyı paylaşmak istiyorum
Can Ataklı: Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize. Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Bu zaferi kazanan isimli isimsiz bütün kahramanlara selam olsun
Bazı yazılar vardır, bir kere okursunuz, aradan zaman geçtiğinde tekrar okursunuz, tekrar tekrar da okunabilir.
Bugün, bu büyük zafer gününde sizlerle böyle bir yazıyı paylaşmak istiyorum.
Son günlerde sosyal medyada hayli dolaştı öncelikle söyleyeyim.
Bir köşe yazısına, tam iki yıl önce yine 30 Ağustos tarihinde konuk olmuş bu yazı.
Sevgili gazete komşum, değerli dostum Ümit Zileli, 2019 yılında yine bu gazetede yazmış o yazıyı ve “Yazarını bilmiyorum, bulamadım ama bunun okunması gerek” demiş.
Ben de uzatmayayım, buyurun okuyun:
Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize. Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden. Sadece rakıyı beyazlatacak kadar su… Yanına beyaz leblebi; fazla değil 3-5 tane…
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa’ya; telefonda, kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat’a (Çiğiltepe);
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak “Geri çekileni vururum” mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit’e (Karsıalan);
Kütahya’nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin’e (Altay);
Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir’e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran Miralay Behiç Bey’e;
İstanbul’dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!” sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa’nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kâzım’a (Karabekir);
İzmit ile Adapazarı’nı geri alıp Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri’ye (Özalp);
Birlikleri ile İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine, Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat’a (Cebesoy);
Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılan Albay Hüseyin Rauf’a (Orbay);
İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatı Kuvayı Milliye’ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet’e (Bele);
İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi’ye (Çakmak);
Harbiye’de Askeri Taktik ve Strateji öğretmenliği yapması nedeniyle, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşı’ndaki üst düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından “Hocam” diye hitap edilen, Büyük Taarruz’dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki’ye (Subaşı);
Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide’ye (Edip Adıvar);
Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye;
İnebolu’da bulunan cephanelerin Ankara’ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye saran, bebeğine sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya;
Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma’ya (Seher Erden);
Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule’ye;
Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alarak dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye;
Düzenli ordu kurulana kadar, yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesini engelleyen Yörük Ali Efe’ye;
Bekir Ağa Bölüğü’ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu’ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a;
Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen İstiklal Madalyası’nı geri çevirerek “Ben madalya için değil, milletim içim savaştım” diyen İpsiz Recep’e;
Kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile İzmir’de vatani görevine başlayan İngiliz Kemal lakaplı Türk ajan Ahmet Esat’a (Tomruk);
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a;
İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı ebe Şahende’ye;
Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a;
İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e;
Sebahat’e;
Zeliha’ya;
Darülfünunlu Saime’ye;
12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat’e;
“Muhabere bana düğündür Paşam” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e;
Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e;
Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule’ye;
Nebile’ye;
Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlulu Çavuş Ayşe’ye;
Ödemişli Fatma’ya;
Köpekli Nuri Çetesi’ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe’ye;
Yörük Ali Efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye’ye;
Elinde balta ile Menderes Köprüsü’nde düşman bekleyen Arşın Teyze’ye;
Sarayköy’e gelen İngilizci Nasihat Kurulu’nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe’ye;
Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp “Alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a;
Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe’ye;
Düğünde takılan altınları Ankara’ya bağışlayan Kastamonulu 17 yaşındaki Hatice’ye;
Üç kızını Mustafa Kemal’e emanet edip Sakarya Cephesi’ne koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş’a;
Düşmanla iş birliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe’ye;
Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş’a…
Soyadını, İnönü Meydanı’nda çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e;
“Geldikleri gibi giderler” deyip geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Mustafa Kemal’e…
Zafere, şerefe için;
Afiyet olsun!
ÇOK GÜLDÜM
Bu hafta 4 fıkramız var
Geçen hafta “küçük bir tatil” nedeniyle pazar yazıları yoktu.
Tabii Yıldırım Tuna fıkraları da.
Bu hafta 4 fıkra göndermiş sevgili Yıldırım Tuna.
Birlikte okuyalım;
HAVAALANINDAKİ KAYIP TELEFON
Havaalanındaki temizlik firmasında çalışan kız, bekleme salonunda bir cep telefonu bulmuş, telefon çalınca “Arayan mutlaka sahibini tanıyordur” diye açıp “Alo” demiş ama cevap alamamış. Telefonu götürüp “Kayıp eşyalar” bankosuna bırakmış.
Telefon biraz sonra yine çalmış, bankodaki görevli kadın sahibine ulaşmak için o telefonu açıp “Alo..” demiş, yine cevap yok.
Telefon bir müddet sonra 3. kez çalınca bu sefer bir erkek çalışana denk gelmiş. Telefonu açıp “Efendim? Buyurun ben Mehmet” demiş cevaben.
“Mehmet?..” demiş telefondaki heyecanlı kadın sesi, bu sefer cevap vererek, “Bana bak Mehmet. Kocam nerede? O mikrop herifin birlikte olduğu o iki şıllık kim? Yok acil İstanbul’a gitmeler, beni ekmeler, birlikte seyahatler? Yemez! Asla yemez!”
DE Kİ BİRİ HAPİSTEN KAÇTI?
Vatandaşın biri, bir gazetedeki “dert dinleyen” abilerden birine yazmış. Şöyle demiş;
Sevgili abi, arkadaşlarımızla her yıl ailece toplanıyoruz. İçimizden biri eşinden ayrılıp birlikte yaşamaya başladığı yeni kız arkadaşını aramıza getirdi. Diğer bütün eşler hiç tanımamalarına rağmen o kızcağıza ve bu olayı gerçekleştirebilen arkadaşımıza sinir oldular, kin ve nefretle baktılar. Sebep ne olabilir sizce?
Dert babası abi şöyle cevap vermiş;
Bak sevgili okurum, bir hapishane müdürü olduğunu düşün. Mahkumlardan biri hapishanenden kaçıyor ve artık ona ulaşılamayacak ama senin gördüğün bir yerden sana dil çıkartıp el salıyor.
Diğer mahkumlara da bu işin pekâlâ başarılabileceği mesajını verip kötü örnek oluyor. Sen olsan sinirlenmez misin? Bozulmaz mısın?
DİKKATSİZ KOCA
Anne ve babasının küçük bir otomobil kazası geçirdiğini öğrenen karım telefonla hemen annesini aradı..
Annesi “Sorma kızım” dedi, “Direksiyondayken içim geçmiş uyuyuvermişim.. Senin o baban olacak adam hiç uyarmadı yahu.. İnsan hiç mi dikkat etmez?.. Hayret..!”
DAHA BETER NE OLABİLİR?..
Kargo uçağının lağım tankı donunca, Kuzey Kutbu’ndaki askeri üsten hareket edememiş, lağım tankını boşaltan vidanjör geç kalmış, tankı temizleyecek er de hayli yavaş hareket edince acelesi olan pilot ona sinirlenip “Seni üstlerine şikayet edeceğim..!” demiş bağırarak…
“Efendim gördüğünüz gibi benim sökülecek rütbem yok..” demiş er, “Şu anda – 45 derece ve Allah’ın bu rezil yerinde sabahın 3’ünde lağım tanklarını temizleyen tek görevli benim. Sizce bana daha ne cezası verebileceklerini düşünüyorsunuz?..”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları