Can Ataklı: İktidar öyle bir KHK çıkardı ki o geceden itibaren devlete karşı terör eylemlerine kalkışanlara müdahale eden siviller de korunma altına alınmış oldu.
YENİ ÖĞRENDİM
YAHU HEPSİ ORADAYMIŞ MEĞER
Bugüne kadar 92 duruşması yapılan 28 Şubat davasında artık sona gelindi. Savcı, İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Erol Özkasnak gibi generallerin bulunduğu sanıklar hakkında müebbet hapis cezası istedi. Ocak ayındaki son duruşmada hakim kararı açıklayacak büyük ihtimalle. “28 Şubat'tan Bugüne Bakmak” kitabıyla siyasi hayatımızın en ilginç dönemlerinden birine ışık tutan gazeteci Mehmet Bican pek çok kişiye gönderdiği mektupta dava ile ilgili çok ilginç bilgilere yer verdi. Bican komutanlarla ilgili istenen cezalara yandaş medyanın bile şaşırdığını belirterek “Bu dava ile ilgili polisinden hakimine, savcısından bilirkişisine hepsi ya tutuklu, ya kaçak” diyor… Bican bu dava ile ilgili tüm isimleri tek tek sayarak “Bu kişilerin şimdi nerede olduklarını” sergiliyor. Buyurun okuyalım;
SAVCILAR: Cemil Tuğtekin (İlk soruşturmada zanlıların ifadelerini alan savcı, meslekten ihraç); Hüseyin Ayar (28 Şubat İddianamesi'nin omurgasını oluşturan sahte CD'yi teslim alan savcı, meslekten ihraç); Fikret Seçen (Sahte CD'yi teslim alan savcı, meslekten ihraç, Balyoz davasında kurduğu kumpas suçlamasıyla hakkında tutuklama kararı var, firarda); Mehmet Özgür (Komutanların ilk ifadesini alan savcı, meslekten ihraç , tutuklu); Mustafa Bilgili (28 Şubat İddianamesi'ni hazırlayan savcı, tutuklu); Kemal Çetin (28 Şubat İddianamesi'ni hazırlayan savcı, FETÖ iddiasıyla meslekten ihraç, tutuklu.)
HAKİMLER: Mustafa Karatay (Savcılık ifadeleri tamamlandıktan sonra 28 Şubat komutanlarının tutuklanmasına karar veren hâkim, meslekten ihraç); Muhammed Alabaş (Savcılık ifadeleri tamamlandıktan sonra 28 Şubat komutanlarının tutuklanmasına karar veren hâkim, tutuklu); Ali Ertan (Savcılık ifadeleri tamamlandıktan sonra 28 Şubat komutanlarının tutuklanmasına karar veren hâkim, tutuklu); Haydar Kolu (Savcılık ifadeleri tamamlandıktan sonra 28 Şubat komutanlarının tutuklanmasına karar veren hâkim, tutuklu); Ahmet Korkmaz (Komutanlar için tutukluluğun devamı kararı veren hâkim, tutuklu); Hakan Oruç (28 Şubat davasının görüldüğü Ankara 13. Ağır Ceza'da duruşma hâkimi FETÖ'den tutuklu); Muharrem Köse (Genelkurmay eski Adli Müşaviri, Kozmik Oda'da el konulan gizli belgeleri 28 Şubat Savcısı Mustafa Bilgili'ye vererek FETÖ'nün eline geçmesini sağlayan askerî hâkim, TSK'dan ihraç, tutuklu).
ÖZGÜRLÜK HÂKİMLERİ: Abdullah Bahçeci (Tutukluluk itirazlarını değerlendiren hâkim, tutuklu); Nihal Uslu (Tutukluluk itirazlarını değerlendiren hâkim, tutuklu); Halil İbrahim Kütük (Tutukluluk itirazlarını değerlendiren hâkim, hakkında tutuklama kararı var, firarda.) Dündar Örsdemir (Tutukluluk itirazlarını değerlendiren hâkim, meslekten ihraç, tutuklu); Ahmet Korkmaz (Tutukluluk itirazlarını değerlendiren hâkim, meslekten ihraç, tutuklu); Kadriye Çatal (Tutukluluk itirazlarını değerlendiren hâkim, meslekten ihraç.)
BİLİRKİŞİLER: Ünal Tatar (28 Şubat İddianamesi'nin omurgasını oluşturan sahte CD'ye ‘Delil olarak kullanılabilir” kararı veren TÜBİTAK görevlisi, memurluktan ihraç, hakkında tutuklama kararı var, firarda); Cihat Yıldız (28 Şubat İddianamesi'nin omurgasını oluşturan sahte CD'ye ‘Delil olarak kullanılabilir” kararı veren TÜBİTAK görevlisi, memurluktan ihraç). Yakup Korkmaz (28 Şubat İddianamesi'nin omurgasını oluşturan sahte CD'ye ‘Delil olarak kullanılabilir” kararı veren TÜBİTAK görevlisi, hakkındaki soruşturma devam ediyor.)
ÖNERİ
BU KHK'YI O ÇOCUKLARIN AİLELERİNE DE ANLATINİktidar son KHK ile cemaatin 15 Temmuz'daki dinci faşist kalkışma gecesinde çeşitli yerlerde askerlerle çatışmaya girenlere koruma sağladı biliyorsunuz. İktidar öyle bir KHK çıkardı ki o geceden itibaren devlete karşı terör eylemlerine kalkışanlara müdahale eden siviller de korunma altına alınmış oldu. Karara elbette demokrasi ve hukuk açısından pek çok kişi ve kurum karşı çıkıyor ama bir de o gecenin acısını yüreklerinde hisseden asker aileleri var. Özellikle Boğaz Köprüsü'ndeki saldırılarda evlatlarını kaybedenler karara çok öfkeli. O gece silahlarını bırakıp üniformalarını da çıkardıktan sonra polise teslim olduklarını zanneden ama sivil bir grubun sopalı, palalı, kırbaçlı saldırısına uğrayan ve bu sırada feci şekilde can veren Hava Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin'in ablası tepkisini Twitter'da dile getirdi. Mehtap Tekin, mesajında “Hakkınızı yargıda arayacaksınız dediler yargı kapısını da yüzümüze kapattılar son umudumuzu elimizden aldılar ama ben şehit olursam dik dur diyen kardeşim için yılmayacağım! Yetkililere sesleniyorum haini askeri öğrenci ve erlerde aramayın bize yargı yolu açın katilleri yargılayın” diye yazdı. Boğaz Köprüsü'ne getirilen öğrencilerin tutuklu olarak yargılanması sürerken aileleri “Çocuklarımız nereye gittiklerini bile bilmeden yataklarından kaldırılıp götürüldüler. Devletin eline teslim ettiğimiz evlatlarımız o gece azgın bir grubun lincine teslim edildi, bütün sorumluların yargılanmasını istiyoruz” diyorlar.
ŞAŞIRDIM
MESELE İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK OLMALARIDinci faşist bir darbeye kalkışan cemaatçilerin “akılsız” takımı yani kaçmayıp Türkiye'de kalanları yargılanıyor. Şimdi bu sanıklara son çıkan KHK gereği “tek tip giysi” giydirilecek. Kimileri bunu anayasa ve insan haklarına aykırı buluyor. Elbette iktidar ve yandaşları tek tipi bile az buluyor, daha şiddetli önlemler alınmasını istiyor. AKP Genel Başkanı Erdoğan ise tek tipte bu kadar ısrarcı olduğunu çok açık biçimde dile getirdi. Dedi ki “Mahkemeye iki dirhem bir çekirdek geliyorlar, mahkemeyi etkilemeye çalışıyorlar, yok öyle şey.” Mesleğe başladığım yıllarda mahkeme haberlerinde geçen “iyi hali nedeniyle” tanımına takılırdım hep. Sonunda öğrenmiştim. Meğer iyi hal aslında duruşmaya tıraş olmuş biçimde, kravatlı, temiz bir ceketle gelmek ve hakimin karşısında ezik durmakmış. Hesapta bu mahkemeyi etkilermiş ve cinayet işleyenlere bile “iyi halden” indirim verilirmiş. Sanıyorum Erdoğan da bunu bildiğinden, hakimlerin alışkanlık nedeniyle darbecilere “iyi hal” indirimi uygulayabileceklerini düşünüyor. Bu nedenle mahkeme heyetini etkilemeyecek biçimde giydirilmelerini savunuyor. Muhtemelen darbe sanıklarının duruşma günlerinden birkaç gün öncesinden itibaren tıraş olmalarına da izin verilmeyecektir ki hakim karşısında iyice kötü görünsünler, hakimler de “Bunlar aslında fena adamlar değilmiş” diye düşünmeye kalkmasınlar. Ancak burada bir nokta var. Dinci vakıflarda küçücük kız ve erkek çocuklara tecavüze yeltenenlere tek tip yok. Onlar tıraşlı, kravatlı ve temiz ceketle hakim karşısına çıkarak “iyi hal”den yararlanabilecek.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
S-400'LER O RUS FÜZESİNİ VURACAK MI?Önceki gün sosyal medyada yayınlanan bir fotoğraf büyük heyecan yarattı. Aynı anda Türkiye'nin pek çok yerinde çekilen fotoğraflar aynıydı. Gece karanlığında üçgen biçiminde bir ışık hüzmesinin ne olduğu anlaşılamıyordu. Gerçek dün öğrenildi. Meğer o üçgen biçimindeki ışık hüzmesi Rusların denediği yeni bir kıtalararası füzeymiş. Ruslar bu füzeyi bilerek mi gece attılar? Herhalde gökyüzünde bir ışık izi bırakacağını ve bunun birçok yerden çıplak gözle görüneceğini biliyorlardı. Sanıyorum Ruslar bütün çevre ülkelere gözdağı vermiş oldular böylelikle. Yani bu füze bizim tepemize de düşebilir. Bu haberi okurken önüme Rusların ilk parti 4 bataryadan oluşan S-400 füzelerini 2.5 milyar dolar karşılığında Türkiye'ye sattığı haberi geldi. O an ilk olarak şunu düşündüm; Bu bataryayı kurduk. Diyelim ki Ruslar da o gökyüzünde ışık izi bırakan füzeyi bize
doğru attılar. S-400'ler o füzeyi vurabilecek mi vuramayacak mı?
Bİ SORALIM BAKALIM
ŞIMDI DE “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR PLATFORMU” ÇIKTI ORTAYAİktidar yandaşı bazı kesimler her fırsatta bir “platform” kurmaya çok meraklı. Seçim mi yapılacak bir bakıyorsunuz bütün bilboardlar “asrın lideri” sloganlarıyla doldurulmuş. İmzaya bakıyorsunuz “Milli irade dayanışma platformu” diyor örneğin. Ya da anayasa referandumu mu yapılıyor “Evet demek bu ülkeyi sevmektir” sloganları sarıyor etrafı. Altındaki imza “milli hukuk dayanışma platformu.” İsimleri ezbere yazıyorum, çünkü fark etmiyor, aşağı yukarı böyle isimler altında platformlar üstleniyor iktidar şak şakçılığını. Galiba oldukça da kârlı bu platformlar. Çok büyük para kaynakları var ama ne nereden bulduklarını ne de nereye ne kadar harcadıklarını hiç açıklamıyorlar. Şimdi de ortaya bir “dünya beşten büyüktür platformu” çıktı. Yine bilboardları doldurdular, gazetelere tam sayfa ilanlar veriyorlar. Peki, kimdir bunlar? Parayı nereden bulurlar? Birçok şirket bilboradlar için haftalarca sıra beklerken bunlar nasıl olup da diledikleri zaman etrafı donatabiliyorlar? En önemlisi iktidara destek olmak için milyonlarca lira harcayan bu kişiler neyin nesi kimin fesidir? Ama ara ki bulasın. Örneğin ortaya son çıkan “dünya beşten büyüktür platformu”nun hiçbir yerde kaydı yok. Diyelim ki “Çok onurlu bir girişim ben de destek olmalıyım” dediniz, bu kişileri bulmanız neredeyse olanaksız. Çünkü resmen ortada yoklar. Bazen kendi kendime “acaba” diyorum “son yıllarda aşırı artan örtülü ödenek paralarından buralara da aktarma mı yapılıyor?” Akla ziyan sorular bunlar tabii. Ama bazen devleti yönetenler açıktan bu tür propaganda yapamayacakları için maşa gibi bu tür kuruluşları devreye sokarlar. Bunların ömrü de pek uzun değildir. Örneğin bir ara ekranlarda çok sık boy gösteren o sırada hangisi varsa o sivil platformun başkanı olan biri vardı, herkesle nezaketsiz biçimde tartışırdı. İşte bu adamın kurduğu ve başkanlık yaptığı platformlardan hangisi hala faaliyette acaba? O zaman onlara da sormuştum “bu değirmenin suyu nereden geliyor?” diye ama cevap vermemişlerdi. Şimdi ise hiç ortada yoklar. Artık yeni kurulan platformlar tamamen isimsiz imzasız. Kuruluyorlar, etrafa paralar saçıyor, propaganda yapıyor ve yok oluyor.
Can Ataklı: Korkusuz