Can Ataklı Vatan Gazetesinden neden ayrıldığını ve medyanın neden bu kadar baskı altında olduğunu açıkladı. İşte o çok özel açıklamalar…
Çok derinlerde bir şey yok aslında. Sonuçta medya son 5 yıldır iktidarın çok yoğun baskısı altında ve medyanın büyük bir bölümünü fiilen satın alarak veya yakın gördüğü kişilere satın aldırarak hâkim durumda. Diğer kalanlara da görünen görünmeyen pek çok baskı yapıyor. Biz de bunu hissediyorduk. Zaten ben son üç ayımı izinle geçirdim. Ben işin biteceğini tahmin ediyordum nitekim öyle de oldu. Patronlar karar verdiler ve bu işi artık uzatmayalım, yolları ayırmak istiyoruz dediler. Ben de itiraz etmedim çünkü benim derdim medya patronlarıyla uğraşmak, onlarla dalaşmak değil çünkü bunun nasıl olduğunu nasıl hedef haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu durumda çalıştığın işyerine ve patronlara kahramanlık yapmanın gereği yok. Yani benim bir dik duruşum var ve kamuoyu bunu görüyor. Ben bunu patronlara karşı değil iktidara karşı kullanıyorum ve çalıştığım gazeteyi de bana bu yolda açılmış bir kapı olarak görüyorum. Ona bir takım laflar söylemek mümkün tabi ki ama bunun hiçbir anlamı yok. 3 aylık izinden sonra dikiş tutmayacağı da ortadaydı ben de o talebe çok fazla itiraz etmeden ilişkiyi bitirdim.
"Gazetecilik yaptırmıyorlar siyaset yapacağım" dediniz. Kimler ve neden gazeteciliğinize engel oluyor?Fiilen öyle oldu. Ben hem Vatan da yazıp hem de bazı televizyon programlarına bazen konuk olarak, bazen de profesyonel olarak katılıyordum. Profesyonel olarak çıktığım televizyon programları çok uzun süreli olmadı, çünkü hep bir iktidar baskısı hissettik. Oraların patronlarına da " Niye bize bu kadar muhalefet yaptırıyorsunuz" gibi uyarılarda bulunuldu. Tabi bunlar kamuoyunun önünde olmuyor ve tam olarak algılanamıyor. Dolayısıyla bu tip olayları çok yaşadığım için ben de hayatımı sürdürmekte zorluk çekiyorum. Televizyonda bir program yapmaya başlıyorum “iki ay sonra tatile girdik” diyorlar, bir daha da başlayamıyorum. Sonuç olarak benim gazetecilikte 37. yılım ve ben İstanbullu olduğum için bu kentle ilgili siyasete girmeyi düşündüm. Bunun kamuoyunda bir karşılığı olduğunu da hissediyorum. Benzer bir iş görerek yani yine topluma hizmet olarak, kamu hizmeti olarak siyasete girebilirim. Şimdilik tam olarak girmiş sayılmam şu an bir niyet beyanıdır, taşın altına elini koyma iradesidir.
Bazı yazarlarımız son dönemde medya da yaşananları eleştiriyor. Mesela Fehmi Koru bir yazısında ‘Basın özgürlüğü ’nün olmadığını savunan bir yazı yazdı. Siz Türkiye’de medyanın özgür olduğunu düşünüyor musunuz?Medyada muhalif olan isimlere yönelik kıyım başladığında bunları tolere edebiliyorlardı. Ama giderek muhalif yazabilen isim kalmamaya başladı ve bu iktidar için de tehlike oldu. Fehmi Koru da iyi bir iktidar destekçisi olarak uyarıyor diyor ki: "Ortalığı bu kadar ıssızlaştırırsan sorun olur. Zannediyorum beni de kafasında bir yere koyuyor, Hasan Cemal örneğini veriyor. Yazdığı dönemde pek fazla okunan bir yazar değildi fakat iktidar baskısıyla işten atıldığı zaman daha ilgi odağı oldu. Aynı şekilde benim gazeteden bağım koptuktan sonra daha popüler hale geldim ve izlenir oldum, siyasete girme ihtimalim doğdu. Dolayısıyla ben o yazıyı basın özgürlüğü anlamında değil de iktidara " Aptallık yapma, attırdığın adamlar bela oluyorlar başına. Bırak oralarda kalsınlar, ne güzel baskı altındalar öyle kalsınlar" mesajı çıkarıyorum.
Peki size göre iktidarın medyaya olan bu baskısı nasıl biter?Valla bu baskı, iktidar değişene kadar bitmez. Yani bu iktidar buna böyle alıştı bu şekilde ayakta kalıyor. Birkaç önemli avantaj kullanıyor, biri medya. Başbakan göreve geldiği günden itibaren medyadan şikâyet ediyor bunu bir politika olarak yürütüyor. Başarı veya başarısızlık ne olursa medyayı suçlayarak hep ezilen ve saldırıya uğrayan bir durum olarak gösteriyor ve insanların kafasındaki fikir özgürlüğünü alt üst ediyor.
Yani karşı çıkmayı ve aykırı yazmayı bir suçmuş gibi lanse ediyor, bunu iktidarı devirmek olarak kamuoyuna gösteriyor. Demokrasi bilinci zaten hiç olmayan geniş bir kitle var (aynı zamanda AKP’nin oy tabanı bu) ve zihinlerinde şu uyanıyor. " Bu iktidar bizim için çok şey yapıyor ama medyanın bunu beğenmezliği, iktidarın önünü kesecek". Muhalefet için de aynı. Sanki hep güzel işler yapılacak ama hep en güçlü muhalefet olan CHP tarafından engel oluyormuş, çelme takılıyormuş gibi geliyor.
Hâlbuki engellenmiyor çünkü sayısal çoğunluk var. Bu iktidar gitmeden bizim basın özgürlüğü, demokratik atılımlar, ayrımcılığa karşı çıkma, fikir özgürlüğü, insan hakları konusunda bir adım dahi yürüyemeyiz. Ne zaman ki bu iktidar değişir işte o zaman temiz, ahlaklı, namuslu, vicdanlı insanlar siyasete girerse bu mahsurları da giderme şansımız olur.
Güçsüz bir muhalefetin olduğundan yakınan bir kesim var. Sizce de iktidar karşısında güçsüz bir muhalefet var mı?Güçsüz bir muhalefetin olduğuna “evet” diyebiliriz ama bu tür bir iktidar dünyanın neresinde olursa olsun karşısındaki muhalefet hep güçsüz kalacaktır. Çünkü AKP 2002’ den bu yana % 10 barajının ve seçim sisteminin yarattığı bir cilve sonucu, ilk başlarda hak etmediği kadar büyük oranda mecliste temsil etti sonra bu gerçeğe döndü ama ( oy oranı olarak baktığımız zaman) bu sefer de tek başına ülkeyi yönetmenin keyfine vardılar. Sayısal olarak çok üstün olunca, muhalefeti hiç dinlemeden arzu ettikleri her şeyi geçirir durumdalar ( anayasa hariç). Anayasanın dışında canları ne isterse getiriyorlar ve yarım saat içinde geçiriyorlar. Muhalefet buna anca saat olarak engelleme yapabiliyor yani süreyi uzatabiliyor. Artık bununda bir çözümünü buldular işgal ediyorlar.
Mesela 4+4+4 te komisyon odasını işgal edip kapıları kapatıp beş dakika içinde 26 maddeyi “Oylarınıza sunuyoruz. Kabul edenler, etmeyenler. Kabul edilmiştir” deyip meclise sundular. Orada önergeler vererek uzun konuşmalar yaparak zaman kaybetmiyorlar. Başbakan diyor ki “Benim zamanım yok, cumaya kadar bitsin. Onlarda Perşembe günü kapıları kapattılar, kavga çıkardılar içerdekilerle oylamayı bitirdiler ve buna hiç kimse itiraz edemedi, edemezsin zaten bunun bir mercii yok. Kimi kime şikâyet edeceksin. Onun için muhalefetin güçsüzlüğü birazda iktidarın çok güçlü olmasından kaynaklanıyor çünkü muhalefet varlığını gösteremiyor sayısal olarak bunu anlatamıyor.
Başbakan televizyonlara çıkıp muhalefetin kendilerini nasıl engellediklerini anlatıyor ve buna da millet inanıyor. Kimse işleyişi de bilmiyor. Hâlbuki biraz matematik bilseler, mecliste 326 tane milletvekili olunca hangi kanun gelirse gelsin indir kaldır parmak hesabıyla, hepsinin on dakikada geçirileceğini bilmediğinden ya da bunu izlemediğinden “muhalefet nerede?” diye sorar. Yani sistem onu otomatikman güçsüz hale getiriyor. Başbakan gündem belirliyor muhalefet önceden bir şey dediği zaman medya bunu görmüyor. Fakat Başbakan bir şey söyler de sen ona aynı absürtlükte cevap verirsen manşet oluyorsun ya da birinci sayfada yer buluyorsun. Onun için muhalefeti suçlayalım ama gerçeği görelim. Hiçbir muhalefet bunun karşısında duramaz işte onun için gezi parkı olayı patlıyor, onun için Can Ataklı “İstanbul’a aday olabilirim” diyor. Çünkü başka çıkış yok böyle ataklar yapmak zorundayız.
Can Ataklı ile Büyükşehir Belediye Başkanı Adaylığını da konuştuk.Neden aday oldu? CHP'den başka adaylar var mı? Neden Gazetecilik yerine siyaset? ve akıllara takılan bir çok sorumuza samimi cavaplar veren Can Ataklı röportajımızın devamı yarın yayında olacak.
Özlem Akbudak - Haberdar