Can Ataklı: Aldığım duyumlara göre Rasim Ozan Kütahyalı'nın Hürriyet'e transferi uçakta konuşulmuş. Aydın Doğan 'kendi başını yaktı ama bir süre sonra tekrar yazmalı' dediği Rasim Ozan Kütahyalı için Mehmet Ağar çok bastırmış.
Bİ SORALIM BAKALIM
MAVİ MARMARA'DAKİ “KUDÜS” NEDİR?
Yepyeni bir dış krizimiz var biliyorsunuz. Erdoğan “İsrail'le diplomatik ilişkimizi kesebileceğini” açıkladı. Çünkü Amerika İsrail'in Kudüs'ü başkent yapmasını kabul edeceğini bildirdi. Buna çok öfkelenen Erdoğan “Sen böyle yaparsan ben de İsrail'le ilişkiyi keserim ona göre” dedi. Tabii Erdoğan neden İsrail'le diplomatik ilişkiyi kesiyor da Amerika ile kesmiyor, bunu anlamak mümkün değil. Çünkü Erdoğan'ı kızdıran hamle İsrail'den değil Amerika'dan geliyor. İsrail zaten uzun süredir başkentin Kudüs olduğunu söylüyor. Sadece bunu resmen ilan etmek kararını erteliyor. Amerika elçiliğini Kudüs'ü taşımaya karar verirse bu İsrail için büyük destek olacak ve onlar da resmi açıklamayı yapabilecekler. Şimdi resmi durum bu, Erdoğan ise sanıyorum son günlerdeki büyük sıkıntısını İsrail üzerinden aşabileceğini düşünerek yeni bir hamle başlattı. Son 24 saatte İslam ülkelerinin liderleriyle müthiş bir telefon trafiği yapan Erdoğan önümüzdeki hafta İslam ülkelerini bir araya getirecek. Buradan ne karar çıkar, İslam ülkeleri Erdoğan'a beklediği desteği verir mi, bu hamleden sonra Amerika ve İsrail geri adım atar mı, bunları göreceğiz. Ancak benim sormak istediğim bir nokta var. Erdoğan'ın öfkesinden anlaşıldığı kadarıyla Kudüs'ün İsrail'in başkenti olmasına şiddetle karşı. Okurlarımdan biri İsrail'le Mavi Marmara gemisinde ölen kişilerin tazminatı ile ilgili yapılan anlaşmayı göndermiş. 6 maddeden oluşan bu anlaşmanın son cümlesi şöyle; “Bu anlaşma Ankara ve Kudüs'te 28 Haziran 2016 tarihinde her biri eşit derecede geçerli Türkçe; İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer nüsha akdedilmiştir. Yorum farklılığında İngilizce metin esas alınacaktır.” Bu cümledeki Kudüs vurgusuna dikkat ettiniz herhalde. Anlaşma Ankara ile Kudüs arasında yapılmış. Neden Kudüs? Diplomatik dilde bazen ülkelerin adı yerine başkent kullanılır. Bu cümledeki üslup iki ülke adı yerine iki ülkenin başkentlerinin isimlerinin kullanıldığını gösteriyor. Kısacası bu ifadeden Kudüs'ün “İsrail'in başkenti olduğu” anlamı çıkmıyor mu? Yani Türkiye aslında “zımnen” de olsa Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu çoktan kabul etmiş ve resmi anlaşmalarında da bunu kullanıyor. Bu durumda İsrail'e yönelik esip gürlemenin de tıpkı ötekilere yapılanlar gibi saman alevi gibi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
DEDİKODU
RASİM OZAN KÜTAHYALI İÇİN HÜRRİYET PAZARLIĞI
Şimdi yazacaklarımın bir bölümü herkesin bildiği doğrular. Bir bölümü sadece Doğan Medya Ankara çalışanlarının bildikleri. Üçüncü bölüm ise tam dedikodu. Gerçi dedikodu olmasına dedikodu ama temelsiz de değil. Önce herkesin bildiği gerçekten başlayayım. Doğan Medya Grubu'nun sahibi Aydın Doğan önceki akşam Hande Fırat'ın düğünü için Ankara'ya özel uçağı ile geldi. Uçağın Aydın Doğan dışında üç yolcusu daha vardı. Biri Aydın Doğan'ın kızı Vuslat Doğan. Diğeri eski İçişleri ve Adalet Bakanlarından Mehmet Ağar ve diğeri de Habertürk yazarı Nagehan Alçı. Bu haber dünkü internet sitelerinde vardı. Gelelim Doğan Medya Ankara çalışanlarının bildiği bölüme. Aydın Doğan'ı havaalanında karşılayanlar uçaktan Nagehan Alçı'nın da indiğini görünce çok şaşırıyorlar. Tabii doğal olarak “Nagehan Alçı transfer mi ediliyor?” sorusu ortaya atılıyor. Aydın Doğan bunun üzerine Hürriyet Ankara bürosunda çalışanlara bir açıklama yaparak Nagehan Alçı'nın, Mehmet Ağar'la birlikte misafir olarak geldiğini söylüyor. Ancak muhtemelen espri olarak da “Ama Turgay Ciner'den ayrılırsa o zaman bizim gruba alırız kendisini” diyor. Şimdi gelelim asıl dedikodu olan üçüncü bölüme. Açıktan sorulan soru “Nagehan Alçı transfer mi ediliyor?” olmasına rağmen herkesin asıl merakı bir süre önce söylediği sözler yüzünden hayatı kararan Rasim Ozan Kütahyalı'nın Hürriyet'e transfer edilip edilmeyeceği. Aldığım duyumlara göre Rasim Ozan Kütahyalı'nın Hürriyet'e transferi uçakta konuşulmuş. Aydın Doğan “kendi başını yaktı ama bir süre sonra tekrar yazmalı” dediği Rasim Ozan Kütahyalı için Mehmet Ağar çok bastırmış. Aydın Doğan Nagehan Alçı'ya “Kocanı Hürriyet'e alırım ama Turgay'ın sana verdiği gibi büyük transfer ücreti vermem. Zaten durum ortada. Sabah'ta aldığı aylık maaş üzerine artı 5 bin TL fazla veririm. Haziran ayında başlatırım” demiş bunun üzerine. Aydın Doğan'ın yeşil ışık yakması üzerine Mehmet Ağar “Bence çok iyi edersiniz, Rasim Ozan'ın size büyük katkısı olur” diye konuşmuş. Vuslat Doğan ise hiçbir yorumda bulunmamış konuşulanları dinlemiş sadece. Bu dedikoduyu neden aktardım? Hatırlayacaksınız, Rasim Ozan olayı patladığında “Şimdi ortadan yok olur ama Aydın Doğan sonunda sahip çıkar” diye yazmıştım. Daha sonra Ertuğrul Özkök iki gün Rasim Ozan'ı kollayan yazılar yazınca da altyapının hazırlanmakta olduğunu belirtmiştim. Eğer dedikodu doğru çıkarsa hepsi benim tahminimden de önce gerçekleşecek.
BUNU YAZMAK GEREK
ZARRAB'IN NE BİLDİĞİNİ HÂLÂ BİLMİYORUZ
Çok kısa bir süre öncesine kadar Türkiye'nin en “hayırsever” işadamlarından biri olarak AKP iktidarı ve yandaşları tarafından göklere çıkarılan Rıza Zarrab biliyorsunuz artık bir “casus.” Üstelik “şerefsiz, soytarı, kepaze” bir casus. Neden? Çünkü iktidarın önde gelenlerini zora sokan açıklamalar yapıyor Amerika'da yargılandığı mahkemede. Rıza Zarrab ifadesinin üçüncü gününe geldiğinde hakkında bir soruşturma açıldı. “Para karşılığı elde ettiği ulusal güvenlikle ilgili ve bazı askeri bilgileri yabancılara satmak”la suçlanıyor. Zarrab'ın mal varlığına da el kondu bu arada. Gerçi çoğunu kaçırmış ama atları ve bazı gayrimenkulleri haliyle burada kalmış. İktidarımızın Zarrab'ı “casus” ilan etmesinden sonra mahkemedeki konuşmalarını bir kere daha dikkatle okudum. Merakım şu; “Zarrab bu mahkemede Türkiye'nin hangi sırlarını anlatıyor?” Zarrab duruşmalarda hangi bakana ne kadar rüşvet verdiğini, para dağıttığı bürokratları, banka genel müdürlerini, bakan çocuklarını anlatıyor. İran'a uygulanan ambargonun delinmesi için kimlerden talimat geldiğini söylüyor. Yapılan hayali ihracatları ve para-altın transferlerini şemalar çizerek izah ediyor. İyi de bunlardan hangileri ulusal güvenlikle ve askeri sırlarla ilgili acaba? Bakanlara verilen rüşvetler mi, hayali ihracat mı, bakanlardan gelen talimatlar mı, başbakandan alınan direktifler mi? Gerçekten çözmek çok zor. Tabii “devlet sırrı” niteliği taşıdığı için iktidar da hangi sözlerin casusluğa girdiğini söyleyemiyor herhalde. Ne komik ülke durumuna düştük değil mi?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
CHP BUNU MAHSUS MU YAPIYOR?
Herkes gibi ben de heyecanla ekranın karşısına oturdum. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “çok önemli” bir açıklama yapacaktı. CHP sözcüleri konuyu birkaç gün öncesinden pişirmeye başlamışlardı. “Salıyı bekleyin” denilerek merak yaratılıyordu. “Salı günü asıl bomba patlayacak” sloganı CHP'lilerin sosyal medyadaki ortak cümlesi olmuştu. Sonunda o an geldi çattı. Kılıçdaroğlu kürsüye çıktı. Ama o da ne? Beklentilerin tümü adeta çöpe gitti. Çünkü Kılıçdaroğlu “bomba” bir açıklama yapmamıştı. Gerçi CHP sözcüleri “MİT'in 17-25 Aralık'tan 6 ay önce Zarrab ve ilişkilerini Erdoğan'a rapor etmesi bomba haber değil mi?” diye sordular ama hemen cevap vereyim; “Değil.” Nedeni basit. Çünkü bu tür önceden bildirimlerin gereğinin yerine getirilmemesi ilk kez olmuyor. MİT veya başka istihbarat örgütleri hatta kimi AKP'liler cemaatin yaptıklarını da hem Erdoğan'a hem parti yönetimine defalarca bildirmişlerdi. Hatta konu Milli Güvenlik Kurulu'nda bile ayrıntılarıyla görüşülmüştü. Ama Erdoğan kılını bile kıpırdatmamıştı. Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun anlattığı olay bundan bir yıl önce medyada yer almış hatta konu Meclis Darbeyi Araştırma Komisyonu'nda bile konuşulmuştu. Ama en önemlisi o tarihte MİT böyle bir rapor hazırlanmadığını açıklamıştı. Tabii MİT'in “kelime oyunu” yaptığı söylenmişti o zaman ama yine fark etmez. Sonuçta konu habercilik diliyle hem “bayat” hem de o kadar önemli değil. Peki; CHP bunu niye yapıyor? Man Adası belgeleri açıklanırken de ciddi bir hata yaptılar. Giden gelen evraklar karıştı. Niye böyle oluyor? CHP mahsustan mı yapıyor bütün bunları? Bana sanki biraz aceleci davranıyorlar, ciddi bir halkla ilişkiler birimleri yok ve iyi bir propaganda yapmak için yetenekli bir profesyonel ekibin olması gerektiğine inanmıyorlar gibi geliyor.
Can Ataklı: Korkusuz