Can Ataklı: Bu iktidar sanıyorum Amerika'ya güvendi. Beyaz Saray ve Dışişleri bakanlıklarından yapılan 'referandumu yapmayın' diyen sert açıklamaların Barzani'ye geri adım attıracağını düşündüler.
YİNE ESTİK GÜRLEDİK VE SUSUP OTURDUK
ANALİZ
Artık bu iktidarın klasiği haline geldi. Herhangi bir dış sorun karşısında ilk tepkileri esip gürlemek. Ama ne esip gürlemek? Zannedersiniz ki az sonra kılıçlar kuşanılıyor ve savaşa giriliyor. Sonra bir anda çark ediliyor, her şey alttan alınıyor ve susup oturuluyor. Çünkü mecbur kalınıyor. Gücümüz o kadar, yani söylediklerimizi yapabilecek durumda değiliz.
Bu tür “onur kırıcı” kaç olay yaşadık hatırlamamız bile mümkün değil. Suriye uçağımızı düşürdü örneğin. “Haddini bil” dedik, “gelmeyeyim oraya” diye bağırdık, neredeyse Şam'a iniyorduk. Sonra bir anda sus pus olduk. Unuttuk gitti uçak olayını.
Rusya uçağını düşürdük. Başta saray olmak üzere başbakanından kuvvet komutanlarına hepsi kendine pay çıkardı. “Emri ben verdim, ben düşürdüm, kimse Türkiye'nin sabrını test edemez,. Biz adamı böyle yaparız işte” nutukları peş peşe atıldı. Her söyleneni gerçek sanan saf vatandaşlarımız da “Eyyyyt bee, dünya lideri böyle olur işte” diye halaylar çekti Rus elçiliğinin önünde. Sonra bir baktık ki o zaman henüz AKP Genel Başkanı olmayan Cumhurbaşkanı yazmış bir özür mektubu “Valla yanlış oldu kusura bakmayın” dedi. Arkasından birkaç kere Rusya'ya gidip geldi, sonunda Putin “sakinleşti” de durum kurtarıldı.
Amerika neler yapmadı ki? Bir kere PYD'yi silahlandırdı. Nasıl öfkelendik, dünya şaştı kaldı. “Eyy Amerika” diye başlayan öfkeli konuşmalar Beyaz Saray'ın duvarlarını titretti. Biz Amerika nasıl olsa korkup hizaya gelir diye düşünüyorduk ki, bir baktık adamlar eski bir bakanımızla bir kamu bankamızın eski genel müdürünü hırsızlık, kara para aklama ve dolandırıcılıkla suçlayarak haklarında gıyabi tutuklama kararı almış. Aynı sıralarda bir de AKP Genel Başkanı'nın Amerika'daki bir önceki gezide olay çıkaran korumaları ile ilgili de tutuklama kararı alınmasın mı? Yine çok kızdık, estik gürledik. AKP Genel Başkanı'nın New York gezisinde Trump'a ağzının payını vereceğine inandık. Oysa aynı klasik sahne yine tekrarlandı. Biz saf saf “Şimdi Trump düşünsün” derken, Trump AKP Genel Başkanı'nın sırtını sıvazladı, “Çok iyi çocuk, yüksek puanlar alıyor. Her zamankinden daha yakınız” dedi üstüne bir de “Gelmişken biraz da uçak al” diyerek 11 milyar dolarlık anlaşmayı imzalattı, arada korumalar için alınacak 1.5 milyon dolarlık silahlar kaynadı, Beyaz Saray Erdoğan'a New York'a inerken iptal ettiği satış sözleşmesini susup oturmamıza karşılık bir jest olarak bile yenilemedi.
Şimdi Barzani referandum yapıyor diye esip gürledik. Öyle bir şişirdiler ki medyanın da gazına gelen vatandaşımız her an savaşa gireceğimizi sandı. Oysa anlatıyoruz günlerdir, böyle bir şeyin olması mümkün değil. Nitekim dün referandum yapıldı, başbakan çıktı konuştu “Savaşa falan girmiyoruz, biz Irak hükümetiyle ortak çalışacağız” dedi. Hani şu “Sen kimsin, sen benim muhatabım mısın, karatın kaç” diye sorduğumuz Irak Başbakanı İbadi var ya, işte onunla işbirliği yapıyoruz. Gerçi VKP Genel Başkanı henüz hızını alamadı “Kapıları kapatıyoruz” dedi. O zaman görecekmiş gününü Barzani. İşe bakın AKP Kongresi'nde “Türkiye seninle gurur duyuyor” denilen Barzani için şimdi neler söylüyorlar.
Sonuç şudur; Bu iktidar tamamen içerde oy oranını korumak için bir illüzyon sergiliyor yıllardır. Vatandaşın bir bölümü Türkiye'yi gerçekten dünyanın saygın, sözü geçen, ciddiye alınan bir süper devleti olduğunu zannediyor. Her seferinde Türkiye'nin onurunun biraz daha zedelendiğini, Türkiye'nin dünyada bir alay konusu haline geldiğini görmüyor. Giderek yalnızlaşmamızı “bütün dünyanın Tayyip Erdoğan'ı devirmek için bir araya geldiği” yalanına inanarak fark etmiyor bile. Ama bilin ki o kadar da uzun boylu değil. Bu iktidar artık tel tel dökülüyor. Bu yalana dayalı algı operasyonunu sürdürebilmesi mümkün değildir. Burada aklımıza takılması gereken tek şey “yaratılan hasarın kaç yılda kapatılabileceğini” hesaplamaktır.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
ÇARK ETMENİN BAHANESİ; “DAHA DEVLET KURULMUYOR Kİ”
Bu iktidar sanıyorum Amerika'ya güvendi. Beyaz Saray ve Dışişleri bakanlıklarından yapılan “referandumu yapmayın” diyen sert açıklamaların Barzani'ye geri adım attıracağını düşündüler. Bu nedenle “Yakarız, yıkarız, aklına bile getirme” türü sert açıklamalarla üç gün Barzani'yi tehdit ettiler.
Oysa İsrail'in gelip Barzani'nin memleketine yerleştiğini, bunu Amerika'ya rağmen yapmasının mümkün olmadığını göremediler. Hepsi allame olan saray danışmanları AKP Genel Başkanı'na muhtemelen “göreceksiniz korkup son anda vazgeçecektir” dediler. Böylelikle AKP Genel Başkanı'na “İşte gücümüzü ortaya koyduk, Barzani yapamadı” diye içe dönük propaganda şansı tanınacaktı. Tabii olmadı, olmayacaktı zaten. Şimdi susup oturmalarını nasıl açıklıyorlar biliyor musunuz: Efendim referandum olsa bile bu henüz bağımsız bir devletin kurulması anlamına gelmiyormuş. Barzani bu yetkiyi aldıktan sonra asıl görüşmelere başlayacakmış. İşte biz bu aşamada gücümüzü gösterecekmişiz. Vallahi ayıptır yahu. Bu artık “herkesi aptal yerine koyma” durumunu da geçti, “bu konuda bizim elimize kimse su dökemez” aşamasına geldik sanki.
ÇOK GÜLDÜM
ALMANYA SEÇİMLERİNİN KOMİK İKİ SONUCU
Almanya'da seçimler yapıldı. Merkel yine kazandı. Ama oyu düştü. Şimdi bizim saray muhafızı tipli sözde yazarlarımız “Merkel dersini almıştır” falan diyor. Bir de ırkçı Nazi partisinin parlamentoya girmesini de “Türk düşmanlığının sonucu” olarak görüyorlar. Ne kafa ama!
Gelelim iki komik sonuca; Birincisi, AKP Genel Başkanı oy kullanabilecek Türklere çağrıda bulunarak “Türkiye'ye düşman partilere oy vermeyin” dedi. Seçimler bitti, daha önce 11 Türk milletvekili vardı bu “oy verilmesi istenmeyen” partilerde, bu sayı 14'e çıktı. Demek ki Almanya'daki Türklerin büyük çoğunluğu AKP Genel Başkanı'nı pek sallamıyor. Onun “oy vermeyin” dediği partilerden bir yığın Türk'ü parlamentoya soktular üstelik.
İkincisi, Merkel'in oylarındaki düşüşü sevinerek “Türk düşmanlığına” bağlıyorlar. Ama aynı yandaşlar ırkçı Nazi partisindeki artışı da buna bağlayarak Erdoğan'ın Nazi benzetmesinin haklı olduğunu kanıtlamak için “İşte Almanya'nın yeniden Nazizme dönüyor” diye sevinç çığlıkları atıyor. Buna karşı Merkel'in oylarındaki düşüşle ırkçı partinin yükselişi birbirine çok yakın. İster misiniz Almanya'daki AKP'liler Erdoğan'ın sözünü dinleyelim derken gidip ırkçı partiye oy vermiş olsunlar.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
SEN DE PEK KARAKTERLİ ÇIKTIN BE KADİR ABİ
İstifa eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın AKP'liler arasındaki lakabı Kadir abi idi. Çelebi görünümü, sesini hiç yükseltmemesi, işleri kendisinin mi yoksa bir başkasının mı yaptığını kimseye belli etmemesi onda bir “abilik” görüntüyü oluşturuyordu besbelli. Ancak Kadir Topbaş “abiliğe” hiç yakışmayacak biçimde görevini bıraktı gitti. Herkes anlıyor niye gittiğini elbette. Onu oraya getiren Tayyip Erdoğan. “Gel” dedi geldi şimdi “Git” diyor gidecek elbette. Ama insan “abi” lakabına biraz saygı duyar ve hiç olmazsa istifasına bir gerekçe söyler. O bile yok. Bu sadece “biat” ile açıklanamaz. Belli ki şiddetli bir korku var. AKP Genel Başkanı bir süredir “yolsuzluk yapan, ihanet eden, FETÖ'cü ve metal yorgunu olanların” kişilerin kendiliklerinden kenara çekilmelerini istiyor. Demek ki kendiliklerinden kenara çekilmezlerse başlarına büyük iş gelecek. AKP'lilerin Kadir abisi acaba yolsuzluktan mı, FETÖ'den mi, ihanetten mi yoksa metal yorgunluğundan mı kenara çekilme kararı aldı? Sadece şunu söyleyeyim. Metal yorgunu olanların bir korkusu olamaz. “Yoruldum” der ve çekilir. Ama diğerleri insanı elbette korkutur. O zaman karakteri bir kenara bırakıp can kurtarmak birinci unsur haline gelir.
Can Ataklı: Korkusuz