CHP, Aziz Kocaoğlu'nun adaylık çıkışı karşısında çaresiz mi?
Can Ataklı; Tam İzmir adaylarının açıklanacağı gün gelip çattı ki, Aziz Kocaoğlu ortaya çıktı ve “Ben de adayım” deyiverdi. Sadece adaylığını açıklasa neyse. Ankara'ya gidip Genel Başkan'ın odasına “sinirli” biçimde girip “Bu adayları beğenmedim, benim istediklerim olmayacaksa ben aday olacağım” diye konuştu.
ANALİZ
İzmir'e İlhan Kesici'yi koyun olsun bitsin
Gerçekten bazen kendi kendime “Bu CHP aslında seçim kazanmamaya mı programlıyor kendini?” diye düşünmeden edemiyorum.
İktidar partisi her türlü devlet gücünü kullanarak seçimleri şimdiden garanti altına almaya çalışırken, CHP adeta zaten kazanacağı yerlerde bile sıkıntı yaratmaya çalışıyor.
İşte en son İzmir'de yaşananlar ortada. CHP'nin Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu iki ay önce çıktı açıklama yaptı ve “Bundan sonra aday olmayacağım” dedi.
O günden bu yana da adaylık konusunda hiç sesini çıkarmadı.
Tam İzmir adaylarının açıklanacağı gün gelip çattı ki, Aziz Kocaoğlu ortaya çıktı ve “Ben de adayım” deyiverdi.
Sadece adaylığını açıklasa neyse.
Ankara'ya gidip Genel Başkan'ın odasına “sinirli” biçimde girip “Bu adayları beğenmedim, benim istediklerim olmayacaksa ben aday olacağım” diye konuştu.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Aziz Kocaoğlu'nun bu çıkışı karşısında çaresiz kaldı.
İzmir adaylarının açıklanmasını ileri bir tarihe erteledi. Affedersiniz ama böyle parti başkanlığı olur mu?
Böyle parti yönetimi olur mu?
Seçime böyle hazırlanılır mı?
İzmir “kesinlikle kazanılacak” yerlerin en başında geliyor.
Zaten sorun da burada. Kazanılması zor ve imkansız olan yerlerde hiçbir sorun yaşanmıyor. Buralarda kimse kimsenin altını oymuyor, kimse kimse hakkında dedikodu yapmıyor, kimse kimseyi devirip öne geçmeye çabalamıyor.
Hatta bir yiğit bile çıkmıyor.
Kimse “Kazanamayacağım ama olsun, partimin bayrağını dalgalandırayım, üç beş oy fazla alsam bile bu partiye kâr olacaktır” bile demiyor.
Kazanılamayacak bölgelerde her şey sütliman.
Kazanılacak yerlerde ise güya çekişme var. İzmir'de anketler yayınlanıyor. En önde açık ara Tuncay Özkan çıkıyor. Madem öyle, halkın tercihi de bu yöndeyse tartışma niye yapılıyor?
“Sahte” diyorlar o anketler için.
O daha da beter, madem sahte, tutun o sahtekarı kulağından çıkarın herkesin ortasına.
Sonuç şudur; CHP'nin kazanacağı yerlerde “nitelik kavgası” verilmiyor.
Ne acıdır ki “çıkar kavgası” yapılıyor. İzmir çok önemli bir göstergedir. Bu saçmalıklardan sonra kimi aday yapsanız, elbette seçilecektir ama bu kişi kim olursa olsun İzmir'e yakışmayacaktır.
Bence İzmir için daha önce de adı geçen İlhan Kesici'yi aday yapsınlar olsun bitsin.
Hem İzmirliler itiraz etmez, hem de Kesici “adaylar üstü” statüsüyle, İzmir'de ahmakça kavga verenlerin de seslerini kısacak isim olur. Bilgi, deneyim ve yeteneği ile de İzmir'e sanıyorum çok önemli ve şaşırtıcı hizmetler verir.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Taksiciler, dolmuşçular emniyet kemeri ile hizaya girmiş
Biliyor musunuz; Türkiye'de ilk yerli araba üretildiğinde emniyet kemeri “ekstra” idi.
Sol ve sağ kapılardaki aynalar da ekstraya giriyordu.
Ön koltukların arkasındaki başlıklar da ekstraydı. Yani arabayı teslim aldığınızda bu aksesuarlar yoktu. “Ekstra para” verirseniz bunlar takılıyordu.
Kanunlarda yeri yoktu, üreticiler de işin kolayına kaçıyordu.
20 yıl kadar sonra bütün dünya ile birlikte “ekstra” olarak nitelenen aksesuarlar “zorunlu” hale getirildi.
Emniyet kemeri de zorunlu ama sürücülerin ve diğer yolcular hâlâ kullanmaya alışamadı.
Önce “emniyet kemeri hayat kurtarır” sloganı ile halk bilinçlendirilmek istendi.
Ama olmadı, olamadı.
Ardından ceza uygulamasına geçildi. Ama her konuda olduğu gibi “sürekli” olmayınca bu uygulama yine tavsadı.
Şimdi bu kez işi sıkı tutuyorlar.
Artık emniyet kemeri takmama cezası yemek için polise yakalanmaya gerek yok. Kameralar sizi görüyor ve çekiyor, ceza da sonra geliyor.
Galiba iş bu kez o kadar sıkı tutulmaya başlandı ki “asla kemer takmayız” diyen taksiciler ve minibüsçüler bile hizaya girmiş.
Hepsi kemerlerini takıyorlar.
Aklın yolu bir.
Ceza ile de olsa aklın hep galip geleceğini bilmek gerek.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Metroda ilk kez yürüyen merdivenler akıllıca çalıştırıldı
Bir süre önce metro istasyonlarındaki yürüyen merdivenlerle ilgili bir yazı yazmıştım.
Demiştim ki “Yürüyen merdivenler bazen arızalanıyor. Yukarı çıkanlar arızalandığında, tamir süresince geçici olarak aşağı inen merdivenleri yukarı doğru çalıştırın, çünkü asıl sorun yukarı çıkmakta.”
Çarşamba günüydü galiba, Zincirlikuyu'da metrobüs-metro bağlantısının olduğu tünelde yukarı çıkan merdiven arızalanmış.
Ben yazdım diye değildir muhtemelen ama aşağı inen merdiveni tersine çevirmişlerdi.
Görünce hoşuma gitti. Doğrusunu yapmışlar, belki yazıyı okudular not aldılar, belki de öyle olmadı ama sonuçta yararlı bir hizmet olmuş.
Bu arada metrodaki “yanlış anons” hâlâ devam ediyor.
“Sayın yolcularımız, hafta için tüm araçlarımız 8 vagonludur, lütfen kırmızı bölgelere yürüyün” diyen anons.
Bu anonsa göre metroya sanki kırmızı bölgeden binilebilirmiş gibi geliyor.
Oysa en uçlardaki kırmızı bölgelerden de binilebilir anlamında bu anons.
Bu nedenle “Lütfen kırmızı bölgelere yürüyün” yerine “metromuza kırmızı bölgelerden de binebilirsiniz” denmelidir.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
YSK ne zaman konuşacak
Hemen her gün yurdun her tarafından “sahte seçmen” listeleri ya da “taşınmış seçmenler” ortaya çıkarılıyor.
Öyle ki 165 yaşında seçmenlerimiz bile var. 100 yaşını aşmış 6 binin üzerinde seçmenimiz de 31 Mart'ta oy kullanacak.
En azından Yüksek Seçim Kurulu'nun listelerinde görünüyor bu kişiler. Buna karşı YSK'de derin bir sessizlik var.
İddialara göre kurul son günü bekliyor. Yani tüm adayların isimleri teslim edilecek, seçim takvimi başlayacak, iddialara ondan sonra bakacaklar. Sorarsanız hukukun gereği bu. İyi de YSK, hukuka hatta Anayasa'ya uyuyor mu?
Kamuoyunda bunca dedikodu çıkıyorsa, seçimlere de şaibe düşer.
Bu durumda YSK'nın bu tür “yıkıcı” iddialara anında cevap vermesi çok daha doğru olacaktır. Ama bir de şu iddia var;
YSK bu hataları özellikle yaptı, çünkü ortaya çıkacağını biliyordu. Her taraftan pıtrak gibi dökülen hile görüntüleri özellikle muhalif kesimlerin moralini bozacak ve seçimlere katılmayı lüzumsuz görenlerin sayısı artacak. İlk anda saçma gibi geliyor bu iddia belki ama biraz daha düşününce YSK'ya bu davranışı yakıştırıyorsunuz.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Katılış yapmak da neyin nesidir Allah aşkına
Türkçemizi katletmekte üstümüze yok.
Bayılıyoruz bildiğimiz yabancı dillerden bazı kalıpları aynen alıp kullanmaya.
Örneğin “duş almak” diyoruz.
Yahu duş alınmaz ki, duş yapılır, asıl doğrusu ise banyo yapmaktır.
Yine “giriş yapılmaz” sadece girilir.
İzmirli duyarlı okurlarımdan Engin Sarıkartal Demirkollu da “Türkçe” konusunda çok hassas.
Dille ilgili “bozukluk” gördüğünde müdahale etmeden duramıyor.
Hava Kuvvetleri'nin, askere alınan gençlerin ailelerine gönderilen telefon mesajında “oğlunuz katılış yapmıştır” cümlesinin kullanılmasına bir Türkçeci olarak içerlemiş ve başta Genelkurmay olmak üzere Kuvvet Komutanlıkları'na şu yazıyı göndermiş;
Konu: Türkçemizin doğru kullanılması gerektiği hakkında.
Bu şikayetim Türkçemizi en doğru ve en güzel şekliyle konuşan ve yazan kurumların başında gelen Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarınadır.
Türkçemizin çok sağlam ve kolay anlaşılır kök ve fiil yapısı vardır.
Ne yazık ki; uzun zamandır fiiler doğrudan kullanılması gereken yerlerde genellikle “yapmak” fiili ile birlikte yazma ve konuşma dilimizde kullanılmaktadır.
Aşağıdaki cümle bu kötü kullanıma sadece bir örnektir.
Sayın asker ailesi; oğlunuz hava er eğitim taburuna “katılış yapmıştır.”
Doğrusu “katılmıştır” olmalıdır “katılış” diye bir kelime yoktur “katılmak” vardır.
“Katılmak” ve “yapmak” her biri ayrı ayrı kullanılan iki fiildir.
TSK'nın değerli mensupları Türkçemizin yanlış kullanılmasına alet olmamalı, aksine
Türkçemize zarar verenlerle mücadele etmelidir.
Şikayetimin kayda alınmasını ve gereğinin yapılmasını dilerim.
Saygılarımla
ÜYE YORUMLARI
Facebook Yorumları
ya sen kımın tarafındansın. tusıadcılardan yana mısın boluculerden yanamısın.erkekce soylesene