loading
close
SON DAKİKALAR

Çocuk istemeyen anne değil de babaysa!

Can Ataklı
Tarih: 08.06.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Cumhurbaşkanının 'Çalışırken çocuk yapmak istemeyen kadın yarım kadındır' sözleri kadınları çok öfkelendirdi doğal olarak.

ANALİZ

Saray'dan teröre karşı moral; “Kıyamete kadar sürecek!”


İstanbul saldırısı bu iktidarın ülkeyi yönetemediğinin son kanıtı oldu.
Ellerindeki MİT, 19 Mayıs'ta büyük kitle hareketleri olmasın diye “sahte” istihbarat raporu açıklayıp “Anıt Kabir'e bombalı saldırısı yapılacak” derken İstanbul'un göbeğindeki bombalı araca engel olamadı.
Tıpkı daha önce patlayan ve pek çok can alan diğer bombalamalardaki gibi.
Teröre karşı “en etkili” önlemleri aldıklarını söyleyen iktidar sahipleri bir kez daha söylediklerinin asla gerçek olmadığını kamuoyuna gösterdiler.
Daha önce (PKK terörünü kastederek) “Artık bitti” açıklaması yapan Cumhurbaşkanı ise dünkü saldırıdan sonra adeta makas değiştirerek “terörün bitmeyeceğini, ilk insandan beri var olduğunu ve bu mücadelenin kıyamete kadar süreceğini” söyledi.
Erdoğan dün saldırıdan sonra yaralı polisleri ziyaret ederken aynen şöyle konuştu; “İlk insanla başlayan bu mücadele kıyamete kadar sürecek. Bunun öyle şu anda bitti biter diye bir durum da yok. Bunun minimize edilmesidir aslolan. Bu konuda da gerek silahlı kuvvetlerimiz gerek emniyet teşkilatımız, gerek köy korucularımız hakikaten ortaklaşa çok ciddi bir mücadeleyi veriyorlar, vermeye de devam edeceğiz.”
Böyle bir günde teröre karşı “moral” olarak mı değerlendirmeliyiz bu sözleri?
Yoksa acziyetin itirafı olarak mı?
Tabii saray için bir sıkıntı yok.
Anayasa gereği “sorumsuz” konumda.
Siz bakmayın “Çift başlılığı bitirdik, ülkeyi seçilmiş cumhurbaşkanı yönetmeyecek de kim yönetecek?” sözlerine.
Erdoğan her şeye hâkim olabilir ama sorumluluk hükümette.
Dünkü saldırının sorumluluğu Başbakan Binali Yıldırım'ın, İçişleri Bakanı Efgan Ala'nın sırtındadır.
Başta ister sorumsuz cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, ister saraya biat etmiş hükümet olsun, artık Türkiye'nin yönetilemediği gerçeği gün gibi ortadadır.
Saray ve iktidar ülke sorunlarını değil, kendi hırs ve öfkelerini ön plana koyarak hareket etmektedir.
Bunun sürdürebilir olması mümkün değildir.
Dün yazdığım gibi sarayın tek çare olarak baskın seçimi ortaya atması artık sürpriz olmaktan çıkmıştır.
Ülke sorunlarının yönetilemez olmasının yaratacağı ağır baskı sarayı son bir “çılgın” hamle yapmaya itebilir.
Arkasından IŞİD'in çıkma olasılığı yüksek olan İstanbul patlamasının sonuçlarından biri bu olabilir.

Bİ SORALIM BAKALIM

Bula bula diplomayı bulduk da, cevap verebiliyor musunuz?


Yandaşlar Erdoğan'ın üniversite diplomasını savunmak için çırpınıyorlar.
Ortada diploma yok. Belge yok. Olanların her şeyi kuşkulu.
Doğru dürüst cevap vermek yerine yine “tepeden bakmayı” seçerek “Bula bula diploma meselesini mi buldunuz, buradan size ekmek çıkmaz” diye küstahça saldırıyorlar.
Oysa defalarca yazdık söyledik. Diploma konusunda kamuoyunu tatmin etmek çok kolay. Açarsınız okul kayıtlarını. Giriş çıkış tarihlerini, alınan dersleri, sınavları ve sonuçlarını dökersiniz ortaya. Madem çok haklısınız, gerçekleri tokat gibi patlatırsınız.
Öyle bir niyetleri yok. Alay ederek, hakaretler ve tehditler savurarak olayın üstünü kapamak istiyorlar.
Muhalefette olanların da bir kesimi şaşkın. Onlar da “aman” diyorlar, “ortaya bir şey koyar, rezil oluruz, üstelik bu yine onlara yarar.” Yarar mı yaramaz mı bilemem, ancak bir gazeteci sorumluluğunun önceliği gerçeğin herkesi ikna ve tatmin edecek biçimde ortaya çıkmasıdır.
Şimdi diyorum ki, gelin uzun tartışmalar yapmayalım.
Yüksek Seçim Kurulu küçük bir inceleme yapsın.
Erdoğan 1991 genel seçimlerine başvurduğunda YSK'ya öğrenim belgesi olarak ne verdi?
Aynı Erdoğan 1994'te belediye için aday olduğunda hangi öğrenim belgesini sundu?
2003'te Siirt'ten seçilirken YSK'ya verilen belgeler neydi?
Ve en sonunda Cumhurbaşkanı adaylığı için gerekli kağıtlar arasındaki öğrenim belgesi hangisiydi?
Doğal olarak bu dört başvuruda da aynı öğrenim belgesinin olması gerek.
Yüksek Seçim Kurulu'na bir soralım bakalım. Herhalde cevabı zor olmadığı gibi “devlet sırrı da” değildir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

9 günlük tatile karar veremiyorlar


Ramazana başladık. Bir ay sonra bayram sevinci yaşanacak.
Bayram salı-çarşamba ve perşembe günlerine denk geliyor.
Pazartesi ve cuma günlerinin katılması halinde bayram tatili de 9 güne çıkıyor.
Bu kez bayramın uzatılması önerisi turizm sektöründen geldi.
Ramazan nedeniyle yerli turist sayısında çok ciddi bir düşüş var.
Yabancı turist ise neredeyse hiç yok.
Turizmciler hiç olmazsa uzatılmış bayram tatili sırasında biraz iş yapabilmek ve zararlarını azaltmak istiyorlar.
Konu hükümette. Ama hükümet ikinci toplantısını Cumhurbaşkanı'nın değil de Başbakan'ın başkanlığında yapınca bir karar alamadı. Hükümet sözcüsü “Durum değerlendiriliyor” dedi. Nesini değerlendiriyorlar acaba?
Takvim ortada, sorun ortada, haklı talep ortada. Üstelik kararın gecikmesi demek pek çok kişinin “tatil yok” düşüncesi ile plan yapmamasına neden olacak.
Bakalım saray “tatil olsun” talimatı verecek mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Çocuk istemeyen anne değil de babaysa!


Cumhurbaşkanının “Çalışırken çocuk yapmak istemeyen kadın yarım kadındır” sözleri kadınları çok öfkelendirdi doğal olarak.
Türkiye'nin her yerinden kadınların protesto sesleri yükseliyor.
Tabii sarayın zihniyeti bu seslere kulak vermez ve vermiyor da zaten.
Erdoğan elinde hiçbir istatistikî bilgi olmadan kadınları yaralayıcı bir
konuşma yaptı.
Acaba merak edip de “çalışan ve bu nedenle çocuk yapmayan kadın sayısı kaçtır, bunun kadın çalışanların toplamına oranı nedir” diye sordu mu?
Elbette hayır. Zaten böyle bir bilgiye de ihtiyacı yok ki. O konuşmanın amacı seçmen tabanına seslenmek ve “Allah'ın emri” sözünü söylemekti.
Erdoğan'a öfkelenen kadınlar kendilerini “aşağılanmış” hissediyorlar.
Ya erkekler?
Ailede çocuk söz konusu olunca erkeği unutabilir miyiz?
Erdoğan kadınlara yükleniyor da ya çocuğu erkek istemiyorsa ne yapacağız?
Bu durumda kadının “boşanmaktan” ve “çocuk isteyen” bir erkek bulmaktan başta şansı kalmıyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

İstanbul Erkek Lisesi'ni “bitirme operasyonu” başladı bile


Eğitimi felç eden, kaliteyi sıfırlayan Milli Eğitim Bakanlığı'nın köklü liselere yönelik operasyonlar yaptığı İstanbul Erkek Lisesi ve Galatasaray Lisesi'nde yaşanan olaylarla ortaya çıkmıştı.
Dün sizlere İstanbul Erkek Lisesi'ne bir “batırma operasyonu” yapılabileceğini yazmıştım.
İşe bakın ki o yazıyı yazarken zaten düğmeye basmışlar bile.
Milli Eğitim soruşturma açmış.
Ama asıl önemlisi ne kadar dinci kuruluş varsa Eğitim Bir-Sen başkanlığında okul müdürünü ziyaret edip destek sözü vermişler.
Bu bile okul müdürünün kumaşını ve niyetini gözler önüne seriyor.
Yandaş Star gazetesi ise hayali bir manşetle İstanbul Erkek Lisesi öğrencilerinin “dışarıdan yönetildiğini” yazmış.
Peki, kim bunlar, ne amaçlıyorlar? Haberde o yok.
Deniyor ki “Yeni bir Gezi başlatmak için hazırlık yapıyorlar.”
Hep diyorum ya, Allah yandaşın da akıllısını nasip etmeli. Saraya yaranacaklar diye pırıl pırıl gençlerin hayatıyla oynamaktan bile çekinmeyecek kadar ahlak ve vicdandan sıyrılmışlar bunlar.
Daha ne diyeyim?

YENİ ÖĞRENDİM

Bu adamı dünyadan AKP iktidarı saklıyor


Size bir isimden söz etmek istiyorum.
Yusuf El Karadavi. Hem Mısır hem Katar vatandaşı. İhvan hareketinin ve devrilen Mürsi'nin çok yakını, akıl hocası.
Mısır, Karadavi'yi “teröre destek vermekten” suçluyor. Bu nedenle ülkesinden kaçan Karadavi Katar'a sığınmıştı. Ancak Karadavi'yi Katar da “istenmeyen adam” ilan etti.
Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı da olan 89 yaşındaki Karadavi için Mısır hükümeti “kırmızı bülten” çıkardı. Karadavi bu nedenle her ülkede İnterpol tarafından aranıyor.
Bu Karadavi nerede ortaya çıktı biliyor musunuz?
İstanbul'da.
Karadavi'nin ne kadar zamandır Türkiye'de olduğu bilinmiyor, ancak Katar'ın kendisini sınır dışı etmek istemesinden sonra bu ülkeye giden Erdoğan tarafından kendi uçağıyla Türkiye'ye getirdiği tahmin ediliyor.
Mısır tarafından aranan, Erdoğan v e hükümet tarafından korunup kollanan Karadavi Suriye'de devam eden iç savaşı en ateşli biçimde körükleyen isimlerden.
Dini kisvesiyle konuşan Karadavi “Esad yanlılarının ayırım gözetilmeksizin öldürülmeleri” fetvası vermişti.
Bu öldürmelerin “her türlü yoldan” yapılabileceğini söyleyen Karadavi, patlatılan bombalar nedeniyle masum insanların da ölebileceği ihtimaline karşı “masum olanlar nasıl olsa ahirette ayrılacaklardır ve Allah kendilerinin hakkını verecektir, bu nedenle öldürmekten çekinmeyin” demişti.
Karadavi İslam ülkelerine seslenerek “Suriye'deki muhalif gruplara silah göndermenin ve yardım etmenin farz olduğu” fetvasını da vermişti.
Erdoğan'ın 90'lı yıllarda tıpkı Hikmetyar gibi Karadavi'nin hayranı olduğu, günümüzde ise Karadavi'nin bir Erdoğan hayranı olduğunu da belirtmeliyim.
Karadavi “Türkiye'ye teşekkür gününde” Erdoğan'dan övgüyle söz ederken “Erdoğan'ı mutlaka ayakta tutmamız gerekir” demişti.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları