loading
close
SON DAKİKALAR

Commer sandığınız gibi biri değildi

Can Ataklı
Tarih: 29.12.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı yazdı, '' Ceza almama ihtimali bile varken neden kimse “emir aldım yaptım” demiyor?''

ODTÜ’de olaylar çıkınca yaşı müsait olanların çoğu 68 gençlik olayları sırasında bu okulda çıkan büyük çatışmayı ve bir de ABD Büyükelçisi Commer’in arabasının yakılmasını hatırladı.

Şimdi bazı yorumlara bakıyorum da, hepsi demokrasi kahramanı ve güya şiddet karşıtı tipler bu anıyı da lekelemeye çalışıyor, “Bir büyükelçi arabası yakılır mı?” diye soruyorlar.

Bunu o yılların Türkiye ve dünya koşullarında değerlendirmek gerek. Commer sanıldığı gibi bir büyükelçi değildi. Commer’e o yıllardaki tepki Vietnam’da görev yaptığı sırada yaşananlar yüzündendi. Commer ABD’nin Vietnam rezaletindeki sembol isimlerden biriydi. İşte bu kişinin Ankara’ya elçi olarak atanması üniversite gençliği arasında infial yaratmıştı.

O yıllarda ODTÜ’de okuyan bir okurumun hatırlatması üzerine Commer’in Türkiye’ye geldiği gün yaşananları paylaşmak istiyorum;

Commer’in Ankara’ya geleceği saatin öğrenilmesi üzerine ODTÜ’deki devrimci öğrenciler okul hizmetindeki Amerikan yardımı kapsamında gönderilmiş otobüslere bir baskınla el koyuyorlar. Devrimci öğrenciler, şoförlerin başına bir şey gelmemesi için, aralarında ağır vasıta ehliyeti olan öğrencileri direksiyon başına geçiriyorlar. (O yılların devrimcileri bu kadar naif ve düşünceliydi.)

Tabii güvenlik güçlerinin bundan hiç haberi bile olmuyor. Otobüsler sanki servise gider gibi üniversiteden çıkıyor ve doğru Esenboğa Havalimanı’na yöneliyor.

Commer’i karşılayan devlet görevlileri ve güvenlik güçleri karşılarında bir anda yüzlerce öğrenciyi görünce ne yapacağını şaşırıyor. Bu nedenle Commer yarım saat kadar uçağından indirilmeyip alanda bekletiliyor. Daha sonra ABD elçiliğinin araçları uçağa kadar gidip Commer’i alıyor ve arka taraftaki bir servis yolundan kaçırarak elçilik binasına getiriyor.

Commer ilk resmi ziyaretini “Amerika’nın yardımıyla kurulan” ODTÜ’ye yapıyor ve başına arabasının yakılması olayı geliyor.

Commer Ankara’da ancak 6 ay kalabildikten sonra yerine başka birisi atanıyor. Kısacası, elçi deyip geçmeyin, Commer o yılların çok önemli bir aktörüydü, sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok ülkesinde protesto edilen birisiydi.

*****


Commer’in arabasını yaktıkları için mi öldürüldüler?

Çarşamba günkü yazımda 1969‘da ODTÜ’de yakılan ABD Büyükelçisi Commer’in arabasının önünde hatıra fotoğrafı çektiren 7 devrimci gencin de öldürüldüğünü dile getirmiştim.

Bazı okurlarım sanıyorum yanlış anladıkları için “Onlar Commer’in arabasını yaktıkları için öldürülmediler, ikisi idam edildi, diğerleri güvenlik güçleriyle girdikleri çatışmalarda öldürüldüler, masum değillerdi” gibi mesajlar atmışlar.

Birincisi bir konuda masum olmamanın karşılığı “ölüm cezası” değildir.

İkincisi ve asıl önemlisi şu; o gençler belki zaman zaman şiddet eylemleri de yapmışlardı ama ne bir kişiyi öldürdüler ne de yaraladılar. Olaylar çığırından çıkarken silahlanmışlardı ama bunları hiçbir zaman terör eylemlerinde kullanmadılar.

İsmini yazdığım devrimci gençlerden Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan Deniz Gezmiş’le birlikte asılarak idam edildi. Ölüm cezası alacak bir suç işlememişlerdi.

Taylan Özgür Beyazıt’ta benim de tanık olduğum bir saldırıda bir polis tarafından tek kurşunla öldürüldü. Taylan Özgür’ün üzerinde silah yoktu, çatışma da olmamıştı. Polisin biri çekti tabancayı, Taylan Özgür’ü vurdu ve araya binip gitti.

Sinan Cemgil Nurhak dağlarında bir sabah güneş doğarken su içmek için indiği derede askerin kurşunlarıyla öldürüldü. O sırada üzerinde silah yoktu, çatışma olmamıştı.

Ulaş Bardakçı İstanbul Fındıkzade’de bir apartmanın bodrum katında kıstırıldı. Silahlı çatışmaya bile giremedi, polisler anında vurup öldürmüştü.

O hatıra fotoğrafındakilerin hepsinin öldürülmesini şunun için hatırlattım. O dönem Amerikan aleyhtarı olan ve tepkilerini elçi arabası yakarak en üst düzeye taşıyan bütün gençlerden bir tür intikam alındı. Hiçbiri sağ bırakılmadı. Maksadım bunu belirtmekti.

*****


Sanırız bu aralar yapılacak en iyi şey “bütün telefonların dinlenmesi”dir. Haydi herkes telefonlarını tatile yollasın ve kafalar rahatlasın! (Gani Yıldız)

*****


Oh ne âlâ; seferi iptal et, ucuz bileti iade et, yenisini pahalıya sat

Çoktandır İDO ile ilgili bir şikâyet gelmiyordu. Ben de tam “Demek uyarı ve eleştiri yazıları etkili oldu” diye düşünüyordum ki, geçen hafta şaşırtıcı bir şikâyet geldi. Bir vatandaş İDO’nun kampanyasından yararlanarak kişi başı 6 liradan feribot bileti almış. Ancak sefere bir buçuk saat kala cep telefonu mesajı ile bu seferin iptal edildiği, bilet parasının iade edileceği belirtilmiş.

Şikâyetçi okurum diyor ki; “Bu olay bizi sıkıntıya soktu, çünkü son anda sefer iptal edilince mecburen İstanbul’da kaldık. Orasını geçelim, neden bilet parasını iade ediyorlar da başka bir seferde kullanma hakkı tanımıyorlar.”

Okurum haklı olarak sefer iptali hâlinde en azından yolcu ile ilgilenilmesi ve hatta otobüs seferi konulması gerektiğini de belirtiyor. Okurumu en çok üzen ise, ertesi gün aynı bileti 26 liraya alması olmuş. “Galiba o seferde fazla yolcu yoktu, bizimki de ucuz bilet olduğu için hemen iade ettiler. Böyle işletmecilik olur mu?” diye soruyor.

İDO bu. Bugün yapmasa da yarın yapabilir...

*****


Silivri’den iki soru

Silivri’de hapiste yatan komutanlardan Ali Yasin Türker çok basit iki soru soruyor.

Biri, son günlerin moda gündemi “böcek”lerle ilgili.

Diğeri ise “emir komuta zinciri” sorusu.

İki soruyu da sizlere yazmak istiyorum;

1- Dünyanın en iyi korunan ikinci lideri olan Başbakanımız’ın ofisine ve arabasına dinleme cihazı yerleştiren bir “çete” varken, Donanma Komutanlığı’nda tüm askerlerin ulaşabileceği bir odada bulunan hard diske dışardan dosyalar eklemek yine bir “çetenin” işi olamaz mı? Davada savcılıkça öne sürülen ‘Donanma Komutanlığı’nın üst düzey korumalı bir yer’ iddiası çökmüştür diye düşünüyoruz. Başbakan’ın ofisine dinleme cihazı koyabilen “çete”nin benzerinin Donama Komutanlığı’nda bir hard diske bir şey koyması zor mudur?

2- 12 Eylül Davasına ilişkin emekli orgeneral Necdet Üruğ “evet talimat aldım, yaptım” diyor. 28 Şubat Davasında Çevik Bir benzer bir ifade kullanıyor. Keza İnternet Andıcı davasında yargılanan subaylar emir-komuta zincirinden bahsediyor. Soru şu: Balyoz davasında neden tek bir asker benzer bir iddia dile getirmiyor? Ceza almama ihtimali bile varken neden kimse “emir aldım yaptım” demiyor?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları