Cumhurbaşkanı ailesinden, bugüne kadar yüzmek için havuza ya da denize gireni görmedik
Can Ataklı; Tabii Türkiye'nin bir cennet noktası, çirkin yapılarla dolu ucubeye çevrilmiş. Tenisi kim oynayacak acaba? Ayrıca o 4 tane havuzda kim yüzecek? Cumhurbaşkanı ailesinden, bugüne kadar yüzmek için havuza ya da denize gireni görmedik.
ACAYİP YAZILAR
Yani tamam da anlamadığım şu; kim tenis oynayacak, kim havuza girecek?
Turgut Özal keyfine düşkündü.
Eşi Semra Hanım da öyleydi.
Tatil yapmayı, denize girmeyi severlerdi.
Başbakanlığı sırasında bir iki kere, yakın gördüğü bazı iş insanlarının teknelerinde tatil yapmış, tatil köylerinde kalmıştı.
Cumhurbaşkanı olunca buna köklü bir çözüm bulmaya karar verdi.
Basın danışmanı olduğu gibi, en yakın dostlarından da biri olan Can Pulak'a, “Marmaris çevresinde bir yer bulalım, cumhurbaşkanlığı için tatil evi yapalım. Böylelikle benden sonra gelenler de yararlanacağı gibi, – Şunun teknesine bindi, bunun oteline gitti- gibi dedikodulardan da kurtuluruz” demişti.
Can Pulak, Okluk Koyu'nda içinde eski yapı bulunan satılık bir arsa buldu.
Zaten Özal'ın kesin talimatı şöyleydi; “Mutlaka imarlı olacak, çevre korumaya mutlaka çok dikkat edilecek, usulsüz hiçbir şey yapılmayacak.”
Erdoğan'ın muhteşem yazlık sarayı, dört ayrı bölümden oluşuyor. Daha önce küçük bir yazlık ev bulunan araziye, 13 bin 166 metrekare kapalı inşaat yapıldı. Her blokta 250 metrekare büyüklüğünde kapalı hobi alanları bulunuyor. 4 ayrı havuz, bir tenis kortu, bir basketbol, voleybol ve futbol ortak alanı var. Binlerce ağacın kesildiği Okluk Koyu'nda çok büyük bir arazi de doldurularak toprak olarak kazanıldı.
Arsa alındı, içindeki köhne evin yerine hiç ağaç kesilmeden ve metrekaresi büyütülmeden iki katlı bir ev yapıldı.
Toplamı 230 metrekareyi bile bulmuyordu.
Özallar, evde kaldıklarında ancak iki kişiyi daha misafir edebiliyordu.
Turgut Özal bu evde kaldığı sürede her gün saatlerce yüzüyordu.
Öyle ki, devlet işleri için gelen kimi bakan ve bürokratlar bile ya kendisiyle birlikte suya giriyor ve yüzerken konuşuyor ya da hemen yanındaki bir şişme botun içinde oturuyordu.
Can Pulak'tan dinlediğim kadarıyla Özallar, gündüz denize girip dinleniyor, akşamları da ya televizyon izliyor ya da kuruyemiş veya meyve yiyerek iskambil oynuyordu.
Özal'dan sonra, önce Süleyman Demirel, sonra Ahmet Necdet Sezer, sonra da Abdullah Gül Cumhurbaşkanı oldular.
Her üç cumhurbaşkanına da yazdığım gazetelerdeki yazılarımla, “Bu tatil evini lütfen kullanın” önerisinde bulundum.
Yazdığım özetle şuydu; “Bu koy, dünyanın bir cenneti. Sizler burayı ihmal etmeyin. Hem kendiniz kalın ve dinlenin, hem de yabancı konukları günübirlik ağırlayın. Bu tür ev sahiplikleri ülkeler arası dostluğu pekiştirir. Bu evin önüne, koyları gezecek mütevazı ama hızlı bir tekne de koyun.”
Üç cumhurbaşkanı da bunu yapmadı.
Okluk Koyu'na ve yazlık eve bir kere bile gitmediler.
Erdoğan da gitmedi.
Ama o başka bir şey yaptı.
Özal'ın kaldığı o küçük evin, kendi şerefine uygun olmadığını düşündü muhtemelen.
Kendisi koskoca Türkiye Cumhuriyet Cumhurbaşkanı'ydı ve küçücük bir evde kalamazdı.
Talimatlarını verdi.
Zamanında Özal tarafından yaptırılan yazlık ev, sadece 230 metrekare büyüklüğündeydi ve bir salon ile 4 odası vardı. Erdoğan ise bu kadar küçük yerde oturmasının devlet itibarını sarsacağını düşünerek, 230 metrekareyi 13 bin 166 metrekareye çıkardı. Her blokta yeni zenginlerin pek sevdiği ve varlık sembolü olarak kabul ettiği jakuziler de unutulmamış.
Araziye iş makinaları sokuldu.
Yüzlerce ağaç kesildi önce.
Küçük ev yıkıldı. Yerine devasa bir saray inşa edildi.
Tabii bu asla yetmezdi cumhurbaşkanına.
Kalabalık bir ailesi ve yine kalabalık bir maiyeti vardı.
Güvenliğini çok düşündüğü için bir de koruma ordusuna sahipti.
Onlar için de koca bloklar yapıldı.
Tam 300 milyon lira para harcandı.
Marmaris yolundan Okluk Koyu'na giden asfaltlı ama dar bir yol vardı.
O da cumhurbaşkanına yakışmazdı elbette.
Binlerce ağaç kesildi.
Erdoğan ve ailesini hiç sarsmadan, yormadan yazlık saraya ulaştıracak muazzam bir yol inşa edildi.
Tam “Artık taşınma vakti geliyor” diye düşünülürken, Erdoğan'ların oturacağı sarayın pek uygun inşa edilmediği görüldü.
Yıkımına başlandı.
30 milyon liraya yeniden yapılacak.
Türkiye'ye ve bu ülkenin tek adamına bu yakışır tabii.
Tabii Türkiye'nin bir cennet noktası, çirkin yapılarla dolu ucubeye çevrilmiş.
O kadar kusur kadı kızında da olur.
Ama anlamadığım bir şey var.
Büyük ihtişamı anlıyorum.
Belli ki her şey çok lüks olacak.
“İtibardan tasarruf olmaz” mantığı ile para dibine kadar harcanacak.
Buna karşı yukarıdan çekilen fotoğraflara baktığımda tenis sahası ile irili ufaklı dört tane yüzme havuzu görünüyor.
Tenisi kim oynayacak acaba?
Hangi arada derede tenis oynamayı da öğrendiler?
Ya da bilmiyorlar da “lüks malikanelerin mutlaka tenis kortu da var” diye düşünmüşlerdir belki de.
Ayrıca o 4 tane havuzda kim yüzecek?
Cumhurbaşkanı ailesinden, bugüne kadar yüzmek için havuza ya da denize gireni görmedik.
Bunun da ötesinde dünyanın en güzel koyuna ve denizine sahip olan bir araziye, bir tane belki anlarız ama 4 tane havuz yapmanın anlamı nedir?
Ne bileyim aklıma takıldı işte.
Kim bilir yine “Zenginin malı, züğürdün çenesini yoruyordur” belki de.
ÇOK GÜLDÜM
Bu pazara üç fıkra
Bu hafta yine Yıldırım Tuna'dan üç fıkra geldi. Birlikte okuyalım;
Alaska'da bar borcu
Alaska'da -40 derecede bir kış gecesi Joe, barda içki içmekteymiş.
“Epeydir borcun birikti Joe” demiş barmen.
“Özür dilerim” diye cevap vermiş Joe, “Bu aralar biraz sıkışığım da.”
Barmen, “Önemli değil” demiş, “Ancak bir kağıda adını, altına da borç miktarını yazıp şu duvara asacağım.”
Joe, “Fakat arkadaşlarımın onu görmelerini istemem” diye telaşlanmış.
“Göremeyecekler” demiş barmen, “Borcunu ödeyene kadar kürk palton da tam onun üzerinde asılı olacak!”
Fare olan aslan
Aslan evlenirken, fare düğünde çığlık çığlığa bağırarak aslanı kutluyormuş; “Tebrik ederim kardeşim… Şansın bol olsun kardeşim…”
Bu laubaliliğe sinirlenen düğüne davetli başka bir aslan, gelip fareyi pençesinin arasına almış, “Ne o?” demiş, “Kimsin sen? Sadece bir faresin… Aslan nasıl senin kardeşin oluyor bakayım?”
Fare, “Yahu eskiden ben de sizler gibi bir aslandım” demiş “Vallahi… Evlendik, yengen beni bu hale getirdi!”
Alkolik Hoca
– Baba, Tabiat Bilgisi öğretmenimiz sanırım alkolik.
– Nereden çıkarttın bunu?
– Geçen derste ‘Tornado nasıl olur?' diye sordum,
“Bir ölçü nane likörü, iki ölçü ‘cin fizz'le çırpılıp üzerine buzlu limon atılacak” diye cevap verdi bana.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları