Can Ataklı; Dini motifleri kullanarak dini istismar ederek güya darbe karşıtlığı yapmak ve demokrasiyi savunduğunu söylemek.
Komik bile değil.
ANALİZ
GELELİM DARBE GİRİŞİMİNİN FAYDALARINA
Fethullah Gülen cemaatinin kalkıştığı dinci faşist askeri darbenin hep olumsuz taraflarını konuştuk 10 gün boyunca.
Oysa bu darbe girişiminin Türkiye'ye sağladığı bazı faydalar da var.
Şu anda üzerinde çok durulmuyor olsa bile bu faydalar Türkiye'nin önümüzdeki günlerdeki rotasını çizecektir.
Şimdi gelin bir cemaatin dinci faşist darbe girişiminde bulunmasının yararlarına;
DARBE TARİH OLDU: Bizzat Fethullah Gülen cemaatinin yıllardır beynine sokmaya çalıştığı “ordu darbe yapacak” paranoyası gerçek anlamda gerçekleşmedi ama bu kez bu cemaat askeri darbeye kalkıştı. Buradaki ironiyi daha önce yazmıştım. Aslına bakarsanız 1990 itibarıyla Türkiye'de askeri darbe olma ihtimali tamamen ortadan kalkmıştı. Bu son olay çılgın bir kalkışma olarak kalacak olmasına rağmen, gösterilen müthiş tepki nedeniyle bundan sonra kimse darbe yapmaya cesaret edemeyecektir. Bu çok önemli bir kazanımdır.
TÜRKLÜKTEN UTANMA: AKP tabanı 7-8 yıl süren yoğun beyine yıkama propagandaları sonucu Türk olmaktan utanmaya başlamıştı. Neredeyse Türküm diyen kalmamıştı. Türk olmak sanki ayıp bir şey gibi algılanır olmuştu. Darbe girişimi ile bu taban Türk olmanın ayıp bir şey olmadığını tekrar kavradı.
MİLLİ ŞUUR UYANDI: AKP tabanı yöneticilerinin “milliyetçiliği ayaklar altına aldık” veya “ne demek ulusalcılık, ulusçuluk olmalı” söylemlerine çok inanmıştı. Milliyetçilik kavramı AKP tabanında utanılacak bir kavramdı. Dinci faşist darbe girişimi sonucu bu tabanda da milli şuur yeniden uyandı. Artık hiçbir AKP'li “milliyetçiliği ayaklar altına alırız” demiyor diyemiyor.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE: AKP'lileri deli eden unsurlardan biri Atatürk'ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözleriydi. İktidar bu sloganı gördüğü her yerden indirdi. AKP'liler “Ne demek Türküm demek” diyorlar ve Türkiye'de bilmem kaç etnik grup olduğunu söylüyorlardı. Dinci faşist darbe girişimi sonunda bu etnik grupları tek tek sayan AKP'liler en sonuna “Ne mutlu Türküm diyene, hepimiz biriz birlikteyiz” demeye başladılar.
TÜRK BAYRAĞI PAÇAVRA DEĞİL: Dinci faşist darbe girişimine kadar AKP tabanı için Türk bayrağı çok önem taşımıyordu. Milli bayramlarda bile bayrak asılmıyordu. Bayrak AKP mitinglerinde parasız dağıtılan, lider konuşurken sallanan sonra çöpe atılan bir bezdi. Darbe girişimi sonrası bayrak her kesin vazgeçilmezi haline geldi.
TC GERİ GELDİ: İktidar her nedense TC rumuzundan çok rahatsızdı. Bu nedenle başta devlet kurumları ve belediyelerden TC rumuzu kaldırıldı. AKP kitlesi bu yeni uygulamadan ok memnundu. Ama dinci faşist darbe girişiminden sonra TC de hatırlandı. Bütün reklamlarda, bildirilerde mutlaka TC rumuzu konmaya başlandı.
ATATÜRK HATIRLANDI: İktidarın en büyük alerjisi Atatürk ve Atatürk devrim ve ilkeleriydi. AKP tabanı bir yandan dinci siyasetin diğer yandan ülkesine ihanet etmiş sözde aydın, liberallerin yoğun propaganda bombası altında Atatürk'ten soğutulmuştu. Dinci faşist darbe girişimi sonrası bu iktidar da gördü ki kurtuluş Atatürk ilke ve devrimlerinde, cumhuriyette. Bu nedenle Türkiye'nin her tarafı Atatürk'ün sözü “Hakimiyet milletindir” sloganı ile dolduruldu.
Çok güzel bir atasözümüz vardır; Bir musibet bin nasihatten evladır.
Fethullah Gülen cemaatinin kalkıştığı dinci faşist darbe girişimi bir musibetti elbette ama tıpkı atasözündeki gibi bin nasihatten daha yararlı oldu.
Şu artık kesin görüldü; Türkiye'nin kurtuluşu dini siyasete alet eden, bu uğurda hep yalan söyleyen, sahtekârlık yapan, hile ve alçaklığa sapanların değil Atatürk'ün kurduğu modern devletin ilke ve devrimlerine uyularak olacaktır.
BUNU YAZMAK GEREK
DAVUTOĞLU İTİBAR YENİLEMEYE ÇALIŞIYOR AMA!
Saray tarafından görevinden alındıktan sonra bir anda “AKP'nin en sevilmeyen” kişisi haline gelen ve ortalıkta pek dolaşamayan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu “darbe karşıtı gece eylemleri” sırasında boy göstermeye başladı.
Çeşitli illerdeki sevinç gösterilerine katılıyor ve başbakan olduğunda bile kullanmadığı bir ses tonuyla konuşuyor, hiç yapmadığı kadar yüksek sesle hitap ediyor ve hiç göstermediği kadar öfkeli.
AKP'nin saf ve temiz insanları Davutoğlu'nu bu konuşmaları sırasında çılgınca alkışlıyor ve bağrına basıyor.
Oysa partinin üst katlarında durum bu değil.
Hatta Davutoğlu'nun bu itibar tazeleme operasyonundan hiç hoşnut değiller.
Çünkü öncelikle sarayın, dolayısıyla AKP yönetiminin inancına göre eğer Fethullah Gülen cemaatinin dinci faşist darbesi başarılı olsaydı, Davutoğlu'nu başbakan yapacaklardı. Davutoğlu bu gereğin ortaya çıkmasını önlemek için şimdi en sert darbe muhalifi gibi meydanları dolaşıyor.
Yani diyeceğim, Davutoğlu ağzıyla kuş tutsa bile, belki saf ve temiz AKP'lilerin gözünde bir parça itibar kazanabilir ama sarayın ve iktidarın gözünde artık yok hükmünde.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
DARBECİ HAİNLER NEDEN TEK SİVİLE BİLE DOKUNMADI?
Bir ülkede askeri darbe iktidarı ele geçirmek için yapılır.
Bu nedenle darbecilerin ilk işlerinden biri ülke yönetiminde olanları etkisiz hale getirmektir.
Şimdi şu Fethullah Gülen cemaatinin kalkıştığı dinci faşist darbeye bir bakalım.
Şu ana kadar aldığımız bilgilere göre darbeci hainler Genelkurmay Başkanını, bazı kuvvet komutanlarını ve etkili noktalarda görevli bazı başka komutanları etkisiz hale getirmeye çalışmışlar.
Yine bir darbe için gerekli
olduğunu sandıkları bazı kamu kurumlarına da el koymaya kalkmışlar.
Ancak bilmiyorum dikkatinizi çekti mi, darbecilerin etkisiz hale getirmeye çalıştığı tek bir sivil yönetici bile yok.
Tamam, Cumhurbaşkanı kıl payı kurtuldu diyorlar.
Ama başbakan, hükümet üyeleri, devletin bazı önemli bürokratlarına ne yapıldı?
Hiçbir şey.
Neden acaba?
Ülkenin başbakanı, bakanları, üst düzey görevlileri televizyon ekranlarında sürekli konuşurken zaten darbenin başarılı olması mümkün değildi ki.
İnsan sormadan edemiyor;
“Acaba bu darbe aslında başarısız olması için mi planlanmıştı? Darbeye
kalkışanlar belki bunu bilmiyorlardı ama onları bu darbe girişimine itenler
belki de bu gerçeği biliyorlardı.”
Bİ SORALIM BAKALIM
DEREYİ NE ZAMAN GEÇMİŞ OLACAĞIZ ACABA?
Cumhurbaşkanı alışılmışın dışında sözler söylüyor.
Darbeyi eniştesinden öğrendiğini söyledi örneğin.
Sonra darbe girişimi sırasında MİT ve Genelkurmay'a ulaşamadığını açıkladı.
Bu söylemlerin sonunda bu iki görevlinin istifa etmesi ya da görevden alınması gerekirdi mutlaka ama Cumhurbaşkanı “dereyi geçerken at değiştirilemeyeceğini” söyleyiverdi.
Anlıyoruz ki ne MİT Müsteşarı ne Genelkurmay Başkanı şu anda görevden alınmayacak.
Dün “Görevden almıyor mu alamıyor mu?” diye sormuştum.
Acaba bu ikilinin bildiği çok şey var da saray bunları mı göze alamıyor, bunu merak ettiğimi yazmıştım?
Saray “dereyi geçerken” dediğine göre bunun bir miadı olmalı değil mi?
Peki, dereyi ne zaman geçeceğiz ya da ne zaman dereyi geçmiş sayacağız kendimizi?
Bu soruyu hepimizin sorması gerek, cevabını öğrenene kadar…
ŞAŞIRDIM
DAĞILABİLİRSİNİZ, KARAR GÖKLERDEN GELDİ ARTIK BİR ŞEY OLMAZ
Fethullah Gülen cemaatinin kalkıştığı dinci faşist darbenin halkın direnişi ile önlendiğini söylediler hep.
Bu nedenle on binlerce işi 10 gündür meydanlardan çıkmıyor. Gece gündüz darbeyi bastırmanın sevinci büyük neşe içinde kutlanıyor.
Neredeyse kırk gün kırk gece düğün yapacağız.
Ancak İstanbul sokaklarına asılan bilboard'lardan öğrendiğimize göre bu darbenin önlenmesi “göklerden gelen bir kararla” olmuş.
“Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar var” diyor bu bilboard'larda. Yanında da kocaman bir Erdoğan fotoğrafı var.
Bu ne demektir?
Tıpkı Çanakkale Savaşı'nda göklerden inen meleklerin Türk askerine yardım ettiğini söylemek gibi bir şeydir.
Erdoğan'ı normal insan sıfatından çıkarıp “kutsal bir varlık” haline getirmektir.
Öyle ki Erdoğan'a ne yapılırsa yapılsın, O'na hiçbir şey olmamaktadır, çünkü göklerin hakimi onu korumaktadır.
Ama resmi söylem demokrasi.
Allahuekber diye bağırarak, idam çığlıkları atarak, OHAL'e alkışlı destek vererek demokrasiyi kurtarıyoruz.
Oysa gerçek, yine dini motifleri kullanarak e dini istismar ederek güya darbe karşıtlığı yapmak ve demokrasiyi savunduğunu söylemek.
Komik bile değil.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
TAKSİM YİNE TARİHİ GÜNLERİNDEN BİRİNİ YAŞADI
Darbe akşamı sokaklara on binler çıktı.
Bunların çoğunluğu belki Cumhurbaşkanı'nın çağrısına uyan AKP'lilerdi ama hatırı sayılır oranda CHP ve MHP'liler de darbecilere karşı eylemlerin içindeydi.
Ancak ertesi gün saray “meydanları boş bırakmayın” çağrısı yapınca durum değişti.
Çünkü artık meydanlara “demokrasi” adına akanlar “Allahuekber” sesleri ve “Mehter marşı” eşliğinde eylem yapıyordu.
Adı demokrasiydi belki de din istismarı ve halkın din duygularıyla oynanarak herkesin canlı kalkan olması sağlanmıştı bir anlamda.
Muhalefet bu durumdan rahatsız oldu ve evine kapandı. Her biri darbeye şiddetle karşı olan, gerçekten demokrasiye hukuka inanan, insan hak ve hürriyetlerine sonuna kadar saygılı laik Atatürkçü kitleler bu durumdan çok huzursuzluk ve hatta mutsuzluk duyuyordu.
Yanılmıyorsam televizyonlardan ilk çağrıyı ben yaptım. Halk TV'de artık yayından kaldırılan Özgür İrade programında Tuba Emlek'le birlikte CHP'ye “alanlara gelin, mutsuz ve huzursuz kitlelerin sözcüsü olun, Taksim'de bir miting yapın” çağrısı yaptık.
CHP perşembe günü Taksim'de miting kararı aldı.
Dün yüz binlerce insan demokrasi aşkıyla Taksim alanına koştu.
Elbette bayrağımla birlikte oradaydım.
Gazetemiz diğerlerine göre daha erken baskıya girdiği için bu görkemli toplantı ile ilgili gözlemlerimi ancak yarına yazabileceğim.
Can Ataklı - Korkusuz