Damat Bey’in ilan ettiği “tarihi rekora” bakar mısınız, pes yani
Can Ataklı: Ekonominin dibe vurduğu bir dönemde güya müjde veriyor ve gerçeği unutturmaya çalışıyor damat bey.
YENİ ÖĞRENDİM
Asıl rekor bu: 27 gün üst üste 900-999 korona vakası olma ihtimali yüz trilyonda üç
Başlık sizlere de garip geldi değil mi?
Evet, bana da garip geliyor ama ne yazık ki bu gerçek.
Sağlık Bakanlığı’nın, 15 Temmuz’dan bu yana 21 gün boyunca açıkladığı yeni hasta sayısı hep 900 ile 999 arasında çıktı.
Uzmanlar, böyle bir durumun bütün olasılık hesaplarını altüst ettiğini belirtiyor.
Şimdi gelelim bu bilginin çıkış noktasına.
Okurlar bilecektir; korona ile ilgili Polimetre Araştırma Şirketi’nin çalışmalarını birkaç kez konu ettim bu köşede.
Hayli ciddi çalışmalar yapan Polimetre’nin son incelemesi geçti elime.
Araştırma kuruluşunun uzmanları, yine çok titiz bir çalışma yaparak Sağlık Bakanlığı’nın gün gün açıkladığı rakamları, dünyadaki örnekleriyle karşılaştırmalı olarak analiz etmişler.
Varılan sonuca göre, bakanlığın paylaştığı bilgilerin doğru olmaması ihtimali çok yüksek.
Sizlere, analizlerin sonucunda varılan görüşleri maddeler halinde sıralamak istiyorum.
1) T.C. Sağlık Bakanlığı, 15-Temmuz’dan başlayarak 21 gün sürekli olarak 900-999 arasında olgu sayısı açıklamıştır. Bu normal değildir.
2) T.C. Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı tüm veriler değerlendirildiğinde, bu durumun gerçekleşme olasılığı yüz trilyonda 3’tür. Bu olasılık 3/100.000.000.000.000 olarak da yazılabilir.
3) Büyük ikramiye kazanma olasılığı 10 milyonda 1 olan Milli Piyango yılbaşı çekilişlerinde, iki yıl arka arkaya ikişer bilet alarak, büyük ikramiyeleri kazanma olasılığı, bu olasılıktan daha fazladır.
4) Bu nedenle, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı bu verilerin normal olduğu söylenemez.
5) Türkiye verileri; nüfusu 10 milyonun üzerinde olan 91 ülke ile karşılaştırıldığında, Türkiye’den daha olanaksız veri paylaşan sadece 1 ülke (Azerbaycan) olduğu görülmektedir.
6) Türkiye’nin 21 gün sürekli olarak aynı yüzlük dilimden olgu sayısı açıklamasına karşılık, Azerbaycan 23 gün sürekli olarak aynı yüzlük dilimden olgu sayısı paylaşmıştır.
7) Öte yandan Hindistan 5 gün, Almanya 3 gün, İtalya 5 gün, Rusya 5 gün, İran 4 gün, Birleşik Krallık 4 gün, Fransa 3 gün, Irak sadece 2 gün sürekli olarak aynı yüzlük dilimden olgu sayısı bildirmişlerdir. ABD ise aynı yüzlük dilimden arka arkaya hiç olgu verisi paylaşmamıştır.
8) Her zaman olduğu gibi T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan beklenen, verileri şeffaf ve detaylı olarak paylaşmasıdır. Şeffaflığın halk sağlığını korumak için en etkili yol olduğu, DSÖ tarafından da birçok kez açıklanmıştır.
Polimetre araştırmasındaki detaylar gerçekten çok çarpıcı.
Ancak bunları bir gazete sayfasına sığdırmak da analizlerin yorumlarını yapmak da teknik olarak çok zor.
Ancak arzu eden okurlarım, internetten Polimetre Araştırma Şirketi’nin resmi sayfasına girerek raporun karşılaştırmalı tablolarla sunduğu araştırmasını inceleyebilir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Damat Bey’in ilan ettiği “tarihi rekora” bakar mısınız, pes yani
Hazine boşalmış.
Merkez Bankası rezervleri döviz fiyatlarını tutabilmek için eritilmiş.
Enflasyon durdurulamıyor.
Bankacılık sistemi çökmek üzere, faizlerle ilgili yeni kararlar alınıyor.
Döviz fiyatları, tarihin en yüksek düzeyine çıkmış.
Ancak iktidar sözcüleri ve yandaş tetikçi medya hâlâ zafer çığlıkları atıyor, ekonominin görülmemiş biçimde iyi olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Dün bunun son örneğini yaşadık.
Ekonomiye bakan Berat Albayrak, paylaştığı bir tweette şöyle dedi; “250 alt sektörü harekete geçiren inşaat sektörü, hareketlenmeye devam ediyor. Konut satışları temmuzda tüm zamanların en iyi rakamlarına ulaşarak tarihi rekor kırdı. Vatandaşlarımızın ev sahibi olması noktasında kamu bankalarımızın payı büyük. Bankalarımıza teşekkür ediyorum.”
Ekonominin dibe vurduğu bir dönemde güya müjde veriyor ve gerçeği unutturmaya çalışıyor damat bey.
İnşaat sektörü tabii ki 250 sektörü harekete geçiriyor ama geçen ay yaşanan “tarihi rekorun” bunda hiç payı yok.
Çünkü sadece daha önce yapılmış bitmiş ve kriz nedeniyle satılamayan evlerden bir bölümü satıldı.
Üstelik bunlar da “harika ekonomi” sayesinde birikimlerin değerlendirilmesi şeklinde olmadı.
İktidar, kamu bankalarını çok düşük faiz ve çok uzun vade ile kredi vermeye zorladı.
Bugün ev alanların büyük bölümü, taksit ödemesine iki yıl sonra başlayacaklar.
Şu an ekonomiye çok küçük bir katkısı olan rekor düzeyde ev satışını “tarihi rekor” diye duyurmuyorlar mı?
Pes yani ki ne pes?
ÖNERİ
Öyle sert demeçle olmaz bu iş, kurun S-400’leri görelim
Amerika Başkan adaylarından Biden’ın “Erdoğan’ın devrilmesi gerektiğini” söyleyen açıklamasına, sarayın adamlarından ve yandaş tetikçi medyadan şiddetli tepki geldi biliyorsunuz.
Gerçi buna muhalefet de katıldı ve benzer tepkiler gösterdi.
Sarayın adamlarının iri laflarını dinlemek çok keyifli doğrusu.
Çünkü ortada sadece laf var.
Bu lafların binde birini bile hayata geçirecek güçleri yok aslında.
Tabii ki içim eziliyor, milli gururum zedeleniyor bu kuru laflar karşısında ama ne yazık ki inanan çok ve iktidarın gerçekten Amerika’ya karşı dik durduğunu düşünüyor bir kesim.
Biden’e tepki göstermek, “haddini bil” efelenmesi yapmak, “Biz sana gününü gösteririz” demek çok kolay.
Diyorum ki, bu tür tamamen içe dönük saçma sapan hamasi lafları kullanmak yerine, eylem yapın.
Örneğin küstah Biden’a haddini bildirmek için, S-400’leri kurun ve faal hale getirin.
Birkaç gün önce Memduh Bayraktaroğlu, Akdeniz krizi nedeniyle “S-400’leri kurmanın tam zamanı, birini Kaş’a birini de Datça’ya koyun” demişti.
Saray iri laflar üretmek yerine bunu yapar mı acaba?
Bak yine bir gülme tuttu beni.
Bİ SORALIM BAKALIM
Biden ile Erdoğan arasında söylem farkı var mı?
Biden’ın 7 ay önce yaptığı konuşmayı yeni öğrenince hepimiz çok öfkelendik.
İktidarı da muhalefeti de “Burası bağımsız ve egemen bir ülke. Ne yapılacağına, halkın seçtiği bir iktidarın nasıl değiştirileceğine ancak bu millet karar verir” türü koca laflar etti, etmeye de devam ediyor.
Ne demiş Biden, “Erdoğan’ı darbe ile değil, seçimle devirmeliyiz. Bunun için muhalefeti desteklemek gerek.”
Bize söylenince kızıyoruz ama biz söylediğimizde başka ülkeler aynı tepkiyi veriyor mu, merak bile etmiyoruz.
Örneğin Erdoğan’ın, “Suriye’de zalim Esed’e karşı muhalefetin yanındayız, Şam’da cuma namazı kılacağız” demesi büyük alkış almıştı.
Kimsenin aklına, “Suriye’nin egemenliğine biz nasıl karar veririz?” demek geldi mi?
Gelmedi değil mi?
Peki, bu tür açıklamaların Suriye’de yarattığı tepkiyi merak edip haber yaptık mı?
Hayır.
Ama Biden’e çok öfkeliyiz.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İstanbul’da büyük bir deprem tatbikatı yapılsın
Pazartesi günü, 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız büyük depremin 21’inci yıl dönümüydü.
Doğal olarak depremi yine hatırladık, önlemleri konuştuk, yeni deprem beklentileri üzerine uzmanları dinledik.
Dün yayından sonra eski milletvekillerinden Emin Şirin’le konuştuk.
Deprem konusunda çeşitli çalışmaları olan Şirin, “16 milyonluk İstanbul, depreme ne kadar hazır?” diye sordu.
Sonra şunu sordu; “Genellikle depremden sonra nerede toplanılacağı, hangi yardımların yapılacağı konuşuluyor. Oysa öncelik depremden önce alınması gereken önlemlerde olmalı. Asıl yapılması gereken, insanların depremde ölmelerini önlemek değil mi?”
Emin Şirin daha sonra, “Siyasetten asla kopmamış bir eski milletvekili olarak, senin aracılığın ile şunu önermek istiyorum. İstanbul’da mutlaka halkın katılacağı gerçek bir tatbikat yapılmalı. Halkın deprem öncesi eğitimi mutlaka yapılmalı, ölümlerin önüne geçebilecek tüm önlemler halka anlatılmalı” dedi.
Emin Şirin ardından da şöyle devam etti; “İkinci önerim de şu; Çevre Bakanı, depreme dayanıklı yeni konutlar yapılacağını söylüyor. Bu iyi ama yeni yapmanın yanı sıra mevcudu da yeni imar yasalarına gerek duymadan yenilemek gerek. Bunun için Avrupa Kalkınma Bankası’na başvurulmalı. Sağlanacak 25-30 milyar Euro’luk kredi ile para, yandaş müteahhitlere aktarılmadan İstanbul’un tüm dayanıksız binaları yeniden yapılmalı.”
Eski milletvekili dostum, “Bu konuda Ekrem İmamoğlu’nu da harekete geçirecek projelerin sunulması yararlı olacaktır” dedi.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları