loading
close
SON DAKİKALAR

Danışmanların sayısı neden gizlenir?

Can Ataklı
Tarih: 16.09.2017
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı: Muhtemelen danışman sayısı tahminimizin çok ötesinde. Bunun dışında danışmanlara ödenen paralar da galiba astronomik ölçülerde.

ERDOĞAN'IN KILIÇDAROĞLU İLE DERDİ NE?

ANALİZ

AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu eleştirmediği gün yok. Üstelik sadece eleştirmiyor sürekli hakaret ediyor. Örneğin “Ana muhalefetin başındaki zat” diyor. Ya da “Cehape'nin genel müdürü” tanımını yapıyor. “Sen kimsin ya” veya “Haddini bil” diye aşağılamaya çalışıyor.
Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'nu sürekli eleştirmesi ve hakaretler yağdırmasının pratikte çok fazla bir yararı yok. Sonuçta 15 yıldır iktidar partisi AKP ve bu partinin başında da Erdoğan var. Sayısal üstünlüğünün ötesinde Erdoğan devletin tüm erklerini de tek başına eline geçirdiği için önünde hiçbir engel yok. CHP'nin iktidar gücü ve yaptırım kabiliyeti olmadığı için Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na sürekli saldırması aslında çok absürd. Vatandaşın da bu sürekli saldırmalara bir anlam veremediğini görüyorum.
Oysa Erdoğan tamamen taktik gereği Kılıçdaroğlu'na saldırıyor. Çünkü eğer başarır da 2019'daki başkanlık seçimlerini yaptırabilirse iktidarını ancak Kılıçdaroğlu'nu rakibi yaparak sürdürebileceğini düşünüyor.
Şurası bir gerçek ki artık AKP'nin tek başına iktidarda kalması çok zor. Bu durum 7 Haziran'da görülmüştü. Ama beceriksiz muhalefet eline gelen fırsatı hoyratça tepti ve iktidarı AKP'ye altın tepsi içinde yeniden sundu. Ancak Erdoğan 1 Kasım'daki zaferin geçici olduğunu biliyor. Partisine yüklenmesinin nedeni de bu. Eğer başkanlık seçimi değil de eski gibi parlamenter sisteme göre bir seçim yapılacak olsa AKP tek başına iktidar olamayacak. AKP'nin tek başına iktidar olamadığı bir ortamda Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olarak oturması ve ülkeyi yönetmesi mümkün değil.
Zaten bunu gören Erdoğan ısrarla “başkanlık sistemini” dayattı. Sanıldığının aksine çıtayı yüzde 50'ye yükselterek kendini riske atmadı tam tersine tek adamlığa giden yolu daha da rahatlattı.
Şimdi beklentisi şu; 2019'da amacı birinci turda seçilmek, ama bunun zor olduğunu biliyor. Bu seçimlerde AKP'nin alacağı oylar önemli değil Erdoğan için, önemli olan “ikinci tura” kimin kalacağı. Eğer bir sürpriz olmazsa bu seçimde ikinci tura CHP'nin adayının kalma olasılığı çok yüksek. İşte Erdoğan'ın da beklediği bu. İlk turda AKP ne oy alırsa alsın önemli değil, ikinci turda rakip CHP ve onun adayı olunca, Erdoğan yüzde 50'yi geçeceğine inanıyor, hele rakibin Kılıçdaroğlu olması halinde kazanacağına kesin gözüyle bakıyor.
Nedeni basit; birincisi bir temel ilke söz konusu olunca CHP ile ortak hareket edebilecek bazı sağ seçmenler sıra bir isim üzerinde birleşmeye gelince CHP'yi asla tercih etmeyecektir. İkincisi dindar ve dinci Sünni kesimin önemli bir bölümü Alevi bir adaya asla oy vermeyecektir. Üçüncüsü sağ seçmen iş “Erdoğan mı, solcu bir aday mı” aşamasına gelindiğinde Erdoğan'ı tercih etmek zorunda kalacaktır.
Ancak Erdoğan'a ilk iki şık yetmektedir zaten. Böylelikle parlamenter sistemde kesin yenilgi gören Erdoğan başkanlık sistemini zaferle tamamlayacağına inanmaktadır. Üstelik muhtemelen AKP yüzde 40'lara ve hatta altına düşmüş olmasına rağmen kendisi yüzde 50'yi geçen bir lider olarak tartışmasız “tek adam” olacaktır. O halde kendisine rakip olarak Kılıçdaroğlu'nu hep gündemde tutmak ve sağ seçmenin beynini yıkamak akıllı bir strateji olacaktır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

DANIŞMANLARIN SAYISI NEDEN GİZLENİR?

Cumhurbaşkanlığı bilgi edinme yasası kapsamında “Cumhurbaşkanının kaç danışmanı var, bunlar kaç lira maaş alır?” sorusuna cevap vermemiş. Çünkü bu konu kamuoyunu ilgilendirmiyormuş, ayrıca bu bilginin açıklanmasında bir kamu yararı yokmuş. Hatta eski Adalet Bakanı yeni hükümet sözcüsü daha da ileri giderek “Cumhurbaşkanına soru soramazsınız” demiş. Oysa Cumhurbaşkanının danışman sayısı da aldıkları maaş da kamuoyunu yakından ilgilendirdiği gibi bunun öğrenilmesinde kamu yararı vardır.
Çünkü her devlet kademesinde olduğu gibi cumhurbaşkanlığı makamında yapılan harcamalar da devlet kasasından yani vatandaşın ödediği vergilerden karşılanmaktadır. Eğer parasını ben ödüyorsam kimin ne iş yaptığını ve ne kadar para aldığını öğrenmek istemem kadar doğal bir şey olamaz.
Bunu herhalde Cumhurbaşkanlığı yetkilileri de hükümet üyeleri de biliyorlardır. Peki bu bilgi neden saklanıyor? Yasalarda Cumhurbaşkanının kaç danışmanla çalışacağına dair bir madde yok. Bunlara ödenecek maaşlarla ilgili bir düzenleme de yok. Buna rağmen açıklama yapılmaktan kaçınılıyorsa, kamuoyundan gizlenmek istenen bir şey var demektir.
Muhtemelen danışman sayısı tahminimizin çok ötesinde. Bunun dışında danışmanlara ödenen paralar da galiba astronomik ölçülerde. Bu sayının ve ödenen maaşların açıklanmasının muhtemelen AKP'lileri bile rahatsız edeceği düşünülüyor olabilir. Yoksa danışman sayısı neden gizlensin ki? Ama eğer bazı danışmanlar her ay bir ev parası kadar maaş alıyorlarsa bunu açıklamaya utanıyor olabilirler.

BAŞIMDAN GEÇENLER

“ZENGİNİM AMA YER OLMADIĞI İÇİN EKONOMİYE BİNDİM”

Uzun yıllardır Garanti Bankası'nın kredi kartını kullanıyorum. Buna son beş altı yıldır bir de Akbank kartı eklendi. İki kartım da “mil hesabına” katkı sağlıyor. Diğer kredi kartları bonuslar falan veriyor ama ben iki kartımı da uçaklarda kullanmayı tercih ediyorum.
Hem Garanti'nin hem de Akbank'ın havaalanlarında otopark hizmeti vardı. Alana geliyorsunuz, aracınızı vale alıyor, dönüşte yüzde 50 indirimli ücret ödüyorsunuz. Bu sistem günü birlik seyahatlerde çok da cazip değil çünkü güya yüzde 50 indirim var ama vale servis ücreti yüzünden asıl park bedelinin üstüne çıkıyorsunuz. Ama birkaç günlük parklarda hayli avantaj sağlıyor.
Geçen hafta İzmir'e uçmak için Sabiha Gökçen Havalimanı'na aracımla gittik. Ben vale hizmeti var sanıyordum. Meğer Akbank bu hizmeti kaldırmış. Garanti ise sadece “Business Clas” bileti olanlara bu hizmeti veriyormuş. Dönüşte Garanti Bankası'nın park parası ödeme gişesine yanaştım ve görevli kıza “Arabamı valeye vermedim ama Shop and Miles kartım var, yararlanabilir miyim?” diye sordum. Görevli kız “Hayır efendim” dedi. Ben de “Sadece Business Clas yolcularına mı bu hizmet?” diye tekrar sorunca kız da doğal olarak “Evet” dedi. Ben de “yani sadece zenginlere hizmet veriyor” dedikten sonra “Biliyor musun kızım” dedim “Ben çok zenginim, hep Business uçarım ama bu kez Business'te yer yoktu. Gördün mü şimdi yaya kaldım” dedim. Tabii hiçbir şey anlamadan yüzüme baktı haklı olarak. O kız elbette bir şey anlamayacaktı benim kinayeli sözlerimden. Ama Garanti Bankası'nın yöneticileri anlar sanıyorum.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

ZONGULDAK'TAKİ EVLERE ŞENLİK BİRA REZALETİ

Zonguldak'ta iki doktor kadın akşamüzeri halka açık bir plajda kitaplarını okurken yanlarında getirdikleri biraları açıp içmişler. Plaj görevlisi durumu görünce kadınların başına dikilmiş. “İçersin içemezsin” tartışması kavgaya dönüşmüş. Plaj görevlisi “kadın olmasanız sizi tekme tokat atardım” falan demiş. Sonra zabıta gelmiş, olmamış, polis çağrılmış. Polis plaja gelmiş, iki kadın doktoru alıp karakola götürmüş. Gece yarısına kadar orada tutmuş sonra da 100'er küsur lira ceza yazmış.
Olay medyaya yansıyınca büyük tepki gördü elbette. Doğal olarak akla ilk gelen plaj görevlisinin son zamanlarda çok alıştığımız biçimde kendini “din polisi” gibi görmesi ve kadınların içki içmesini engellemeye kalkması olarak algılandı. Gazeteler olayı büyüttü, anlı şanlı yazarlar yaşam biçimine müdahaleye tepki gösterdiler hatta bazı yandaş yazarlar bile “ne oluyor?” diye şaşkınlıklarını dile getirdiler.
Haberleri okurken dikkatimi çeken şu oldu; hiçbir gazetede Zonguldak Belediyesi'nin hangi partiden olduğu yazılmamıştı. Okuyanlar doğal olarak “AKP'lidir” diye düşünmüştü büyük olasılıkla. Oysa Zonguldak'ın belediye başkanı CHP'li. O plajı da CHP'li belediye işletiyor.
Dün belediyenin internet sitesine baktım. Bunca haber yayınlanmasına rağmen hiçbir açıklama yoktu. Sanıyorum olayın gerçeği şu; o plaj görevlisi kadınların içki içmesine müdahale etmiyor. “Biz buradaki kafede bira satıyoruz, dışarıdan yiyecek içecek getirmek yasak, kendi getirdiğiniz biraları içemezsiniz” diyor. Doktorlar buna itiraz ediyorlar. Tartışma büyüyünce polis geliyor. Tabii neden o kadar çok polis geliyor orası da ayrı. Bağırış çağırış olduğu için kadın doktorlar “çevreyi rahatsız etmekten” kabahatli bulunuyorlar. Ne demiş atalarımız “Her gördüğün sakallıyı deden zannetme.”
Dün vali ve belediye başkanının açıklamalarını ibretle izledim. İnsanla bu kadar dalga geçilmez.

Can Ataklı: Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları