Can Ataklı: Peki, ne oldu da Davutoğlu bir anda konuşmaya karar verdi?
ANALİZ
OYUNU ÇÖZEMEDİYSENİZ KONUŞMAYACAKSINIZ
Katar olayı ister istemez iktidarın dengesini biraz bozdu.
Çünkü Türkiye iki arada bir derede.
Bir tarafta Katar'la “çok iyi” finansal ilişkimiz var.
Diğer tarafta Suudilerle askeri işbirliği yapıyoruz, Sünni Ordusu'nun içinde yer alıyoruz.
Bu durumda Türkiye'nin çok net tavır alması ve bunu hayata geçirmesinin sayısız riski var.
Ama yine de hakkını teslim edelim, Erdoğan beklentimin aksine Katar konusunda kararlı bir duruş sergiledi. “Katar'a yapılanları onaylamamız mümkün değil” dedi. Hatta bununla da yetinmedi Katar'la yapılan askeri anlaşmanın onaylanması için konuyu bugün Meclis'e getirme kararı aldı.
Ancak ondan sonra söylem yine iç politikaya yöneldi. Erdoğan her zamanki gibi “görünmeyen” bir düşmandan, ya da odaktan söz etti.
“Katar'da bir oyun oynanıyor, ama henüz tespit etmiş değiliz” dedi.
Bir gazeteci, bir akademisyen hatta bir muhalefet siyasetçisi bunu söyleyebilir, ama ülkenin en tepesindeki isim “Bir oyun oynandığını ama bunu tespit edemediklerini” söyleyemez.
Sarayın sayısız danışmanı var. Ortadoğu uzmanları var. Yetmedi Katar, Suudi Arabistan, Mısır konusunda engin bilgilere sahip akademisyenler var.
Bu kadar adam ne işe yarar ne zaman kullanılır? Oturun, düşünün, tartışın ve bir karar verin.
“Bir oyun var ama” demek ve “bunu tespit edemiyoruz” diye devam etmek bir anlamda bilgisizliğin, yetersizliğin de itirafıdır. Diplomatik alanda bunun iki etkisi olur.
Bir; Türkiye hiçbir şeyin farkında bile değil.
İki; Türkiye boyunu aşan bir planın içine girmeye çalışıyor.
İkisi de diplomaside tutarsızlık, yetersizlik, çapsızlık olarak nitelenir.
Katar olayı bölgesel gibi başlayan ama kısa sürede küresel etkileri olacak bir yeni durumdur.
Amerika tavrını ablukacı, ambargocu İslam ülkelerinden yana koyarken Avrupa Birliği'nin en büyüğü Almanya Katar'ı kollayan bir açıklama yaptı. Bunun devamı AB ülkelerinin de aynı tavrı göstermesi olarak karşımıza çıkabilir.
Rusya “inceliyoruz” deme aşamasında. Çin'den net bir tepki gelmedi. İran fitili ateşlenmekte olan bir ülke konumunda.
Böyle bir ortamda Erdoğan'ın Katar'dan yana tavır koyması mutlaka çok önemlidir ama olayın arkasında gizli güçler olduğunu ima etmesi, el altından bu hedefi göstermesi diplomatik açıdan sakıncalıdır.
Türkiye tavrını koymuştur. Artık hayali güçlere atıfta bulunmak yerine sorunun çözümünde etkin bir güç olacağını göstermek durumundadır.
Eğer bu fırsat kaçar ve Türkiye iç politikaya yönelik siyaseti nedeniyle açmaza girerse bunun altından kalkılması çok zor olur.
Erdoğan ve ekibi Katar'dan yana tavır koymakta ısrarlıysa bunu çok sakin, soğukkanlı ve akılcı bir politika ile yürütmek zorundadır.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
DAVUTOĞLU'NUN BİR YIL SONRA ORTAYA ÇIKMASI ÇOK MANİDAR
Ahmet Davutoğlu, kamuoyunun hiç beklemediği bir anda azledilmişti bundan bir yıl kadar önce. Davutoğlu o sırada sadece “Bunu hak etmedim” demekle yetinmiş ama karara boyun eğmek zorunda kalmıştı.
Pelikan Dosyası adlı bir Twitter hesabında çekilmişti Davutoğlu'nun ipleri önce. Saraya yakın olduğu bilinen bazı gazetecilerin ortak hesabı olarak biliniyor bu hesap. Sadece bu olayda kullanıldı ve sonra yok oldu.
Pelikan Dosyası hesabı Davutoğlu'nun “stratejik derinlik” dediği dış politikasının çöktüğünü, bunun da ötesinde Erdoğan'la bir iktidar yarışına girdiği, bu yüzden çift başlılık doğduğunu, ülkenin böyle yönetilemeyeceğini duyurdu bir dizi tweet'le.
Herkes “Ne oluyor” diye merak eder ve bazı gazeteciler derin tahliller yaparken sarayın kararı geliverdi ve Davutoğlu görevden alındı.
Davutoğlu ardından derin bir sessizliğe gömüldü. Aradan bir yıl geçtikten sonra bir yerel televizyon kanalına çıktı ve Pelikan Dosyası'nı yeniden hatırlatarak ağır eleştirilerde bulundu.
Peki, ne oldu da Davutoğlu bir anda konuşmaya karar verdi?
Kulislerde iki söylenti dolaşıyor. Birincisi sarayın “Çemberi daraltın” talimatı verdiği ve Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere bazı önemli AKP'li isme FETÖ operasyonu yapılacağını konuşuluyor. Davutoğlu'nun bir tür savunma refleksi ile ön almaya çalıştığı vurgulanıyor.
İkinci söylenti ise daha ilginç. AKP çevrelerinde Erdoğan'ın giderek yalnızlaştığı, Katar olayı ile başının iyice sıkışacağı, ayrıca son kongrede Erdoğan'ın pek de istemediği isimlerin partiyi ele geçirdiği ileri sürülüyor.
Davutoğlu ve ekibinin de bu yeni durumdan yararlanmak istedikleri anlatılıyor.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
ŞARKI YARIŞMASI GİBİ KURAN OKUMA YARIŞMASI YAPILMAZ
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, TRT ekranlarında bir “Kuran okuma yarışması” var.
Kuran okuma yarışmaları elbette ilk kez yapılmıyor. Ama televizyon kanalı üzerinden üstelik devletin televizyonundan ilk kez oluyor.
TRT'nin aslında buna hakkı yok. Daha çok dizi, film, eğlence programları yayınlayan bir devlet televizyonunda böyle bir yarışma yapmak dini siyasete alet etmek hatta sömürmektir.
Belki TRT'nin Diyanet kanalında bu yarışma yapılabilir. Ki Diyanet İşleri Başkanlığı bile bu yarışmaya karşı çıktı.
Tabii “Burası Müslüman bir ülke, ekranlardan Kuran sesi gelmesi seni niye rahatsız ediyor?” diye akla ziyan sorular soran da çıkabilir, peki, ona da kabul.
O halde şunu soralım; Televizyonlarda yayınlanan yetenek veya şarkı yarışmalarının aynı formatının Kuran okuma için uygulanması ne kadar doğrudur?
İzlemeyenler için manzarayı anlatayım.
Sahne tıpkı “O Ses Türkiye” veya “Yetenek Sizsiniz” gibi dekore edilmiş.
Ortada büyük yuvarlak bir sahne, spot ışıklarıyla aydınlatılıyor.
Yarışmaya katılanlar bu sahneye çıkıyor ve Kuran okumaya başlıyor.
Tam karşılarında tıpkı eğlence yarışmalarındaki gibi 4 kişilik bir jüri var. Jüri üyeleri en iyi hafızlardan seçilmiş.
Jüri ve konuklar Kuran okuyanları dinliyor sonra jürinin değerlendirmesi başlıyor.
Nasıl Hadise “Şurada detone oldun, burada sesin az çıktı” veya “Sesin harika, iyi bir eğitimle star olursun” diyorsa Kuran jürisindeki hafızlar da aynı yöntemle Kuran okuyanları eleştiriyor ya da övüyor.
Kuran okunduğunu kaçırıp sadece jüriyi izlerseniz kendinizi bir şarkı yarışması izliyor sanabilirsiniz.
Anladık, AKP iktidarının yarattığı iklime uygun dini program yapmak istiyor TRT yöneticileri. Ama insan biraz çalışır, çabalar, yeni bir format arar ve bulur.
Zaman zaman en cıvık esprilerin yapıldığı, kalitenin çok düştüğü sadece magazine yönelik şarkı yarışmasını aynen alıp da Kuran okuma yarışmasına çevirmek acaba hangi aklın ürünü?
Kuran'ı Kerim'i bile eğlence malzemesi yapan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Tek amaçları var. Laik demokratik bir hukuk devleti rejiminin temellerini sarsmak bunu yaparken de halkın din duygularını kullanmak.
Bu ülkede yaşayan her Müslümanın kutsalı Kuran'ı kullanarak sözde “dindar” görünmek bütün amaç. Ve tabii geniş bir kitleyi ülke gerçeklerinden uzaklaştırıp kendi oy depoları haline getirmek.
BUNU YAZMAK GEREK
O ZAMAN BAĞIRSAKLAR TEMİZLENİYORDU ŞİMDİ NE OLUYOR?
Bülent Arınç cemaatçilerin iktidarla ortak olarak orduya kumpas kurduklarında “Bağırsakları temizliyoruz” demişti.
Kastettiği türlü çeşitli oyunlarla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanlarının hapishanelere atılmasıydı.
O kumpaslar sayesinde Türk Ordusu zayıflatıldıkça zayıflatıldı, boşalan komutanlıklara çapsız oldukları bilinen ama cemaatçi oldukları için kayrılan askerler geçti, sonuçta 15 Temmuz'a geldik.
Şimdi bu kumpasları kuranların bir bölümü yargı önünde hesap veriyor, bir bölümü ile ilgili operasyonlar da devam ediyor.
Önceki gün yapılan bir operasyonda Bülent Arınç'ın damadı da yakalandı ve tutuklandı.
İlahi adalet mi dersiniz artık bilemem, medyadan okuduğuma göre zamanında askerlerin tutuklanması için gizli tanıklık yapan kişi bu kez Arınç'ın damadı aleyhine de gizli tanıklık yapmış.
Yani cemaatin kirli işinde kullandığı bir isim şimdi dönmüş cemaati vuruyor.
Arınç ne düşünüyordur acaba? Geçmişte sevinç içinde “Bağırsaklar temizleniyor” derken şimdi yapılanı ne olarak nitelendiriyordur?
ÖNERİ
“GOL OLUR” DEDİĞİNDE OLUR AMA ATATÜRK'E DİL UZATMAYIN RIDVAN BEY
Hiç tereddüdüm yok ki Rıdvan Dilmen ekranlardaki en iyi spor yorumcusu. Eğer Rıdvan Dilmen “gol olur” diyorsa mutlaka oluyor.
Ama aynı Rıdvan Dilmen'in konusu dışına çıkıp Atatürk'e dil uzatmasını hazmetmek mümkün değil.
Son zamanlarda nedense moda oldu Atatürk'e bir şeyler söylemek.
Genellikle arkasında iktidar desteği olanlar bu konuda biraz daha cesaretli davranıyor. Çünkü biliyorlar ki bunun bir yaptırımı yok.
Rıdvan Dilmen önceki akşam çıktığı televizyon kanalında maçlarda İzmir Marşı'nın söylenmesine dil uzattı. Bunun spora siyaset karıştırmak olduğunu söyledi.
Evet İzmir Marşı pek çok yerde bir tür “protesto” olarak hep bir ağızdan söyleniyor. Ama kimse bu yolla spora siyaset karıştırmıyor. Sadede yoğun kalabalıklardan yararlanılmış oluyor.
Rıdvan Dilmen Atatürk'e dil uzattıktan sonra Erdoğan'ı övmek için “Rize'de Recep Tayyip Erdoğan sloganlarının yöneticiler tarafından durdurulduğunu” örnek gösteriyor ve “Niye İzmir Marşı okunuyor?” diye soruyor.
Önerim Rıdvan Bey yine “Gol olur” sohbetlerini sürdürsün. Spora siyaset karıştırılmasın diye konuşurken bu halkın “Benim oyum evet, sen ne diyorsun Arda” kampanyasını başlattığını unuttuğunu sanmasın.
Ve şunu da bilsin Rıdvan Bey; Artık bu ülkede eskisi gibi aklına esen Atatürk'e dil uzatamayacak. Herhalde son 24 saatte gördüğü tepki ile farkına varmıştır ama yine de uyarmak istedim.
Can Ataklı: Korkusuz