Can Ataklı; Erdoğan 'Bu anlattıklarınıza göre MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı görevden alınacak mı?' diye soran bir yabancı gazeteciye 'dereyi geçerken at değiştirilmez' cevabını vermişti.
SORDUM ÖĞRENDİM
SARAY İÇİN “TERÖRİST SAYILMANIN” MİLADI 17 ARALIK
Fethullahcı dinci faşistlerin kalkıştığı askeri darbenin bastırılmasından sonra büyük bir yakalama operasyonu başladı biliyorsunuz.
Şu ana kadar 20 bine yakın gözaltı yapıldığı belirtiliyor. 10 bine yakın kişi tutuklandı.
Neredeyse her saat başı bir yerde operasyon yapıldığı haberi alıyoruz.
Gözaltı operasyonu haberi bir bakıyorsunuz bir ildeki hastanelerden gelirken, bir bakıyorsunuz Anayasa Mahkemesi basılmış, raportörler arasından gözaltılar yapılıyor.
Galiba bütün bakanlıklarda operasyon yapıldı. Hepsinden de cemaatçi çıktığı anlaşılıyor.
Peki, operasyonları yapanlar kimin Fethullahçı olduğunu nasıl anlıyor?
Öyle ya aslında AKP'lilerin tamamına yakını Fethullah Gülen'e ve cemaatine çok yakın ilgi gösteriyordu.
Biraz geçmişe doğru gittiğimizde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başlayarak AKP'nin tüm bakanlarının, milletvekillerinin, yöneticilerinin Fethullah Gülen'e ve cemaatine övgüler dizdiğini görüyoruz.
Bunun dışında akademi dünyasındaki pek çok ismin de Gülen'in gözüne girebilmek için yalakalık yarışı yaptığı biliniyor.
Gazetecilerin çok büyük bölümü cemaate ne methiyeler düzdü bugüne kadar.
İş dünyası zaten cemaatin gönüllü müritleriydi. Çünkü AKP iktidarı döneminde cemaatten icazet almayan hiçbir işadamının bir ihale kazanması, devlete iş yapması hatta özel sektöre mal satması bile mümkün değildi.
Yani, eğer cemaate destek söz konusuysa iktidarın elinde hapse atacağı on binlerce isim var.
O halde cemaatçi avında uygulanan bir kıstas var.
AKP'ye çok yakın isimlere sordum, cemaatçilerin nasıl belirlendiğini.
Çok basitmiş. Saray'ın bu konuda tek kıstası, tek miladı varmış.
O da 17 Aralık yolsuzluk operasyonu.
O operasyondan önce Gülen ve cemaatine her türlü yalakalık yapılmış olabilir, önemli olan bu tarihten itibaren hâlâ cemaatin yanında durmak ya da durmamakmış.
Erdoğan 17 Aralık yolsuzluk olayından sonra her şeyi inkâr ettiği gibi bunun bir ”darbe girişimi” olduğunu söylemiş bunu yapanların “inine girileceğini” de hiddetle ilan etmişti.
İşte bu andan itibaren hâlâ cemaatin yanında duranlar “hain/darbeci” kabul ediliyor ve hepsi birer birer toplanıyor.
Kaynakların bu konuda “esnek” davranıldığını ve 17 Aralık'tan hemen sonra taraf değiştirmeyen ama zaman geçtikçe saraydan yana tavır alanların affedildiğini söylediler.
Darbe girişiminden sonra korkuya kapılıp “biz de yanılmışız, meğer bu Fethullah Gülen ve cemaati bir terörist çeteymiş” diyenlerin asla affedilmeyeceğini de öğrendim.
Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Şahin Alpay gibi isimler bu nedenle derdest edilmişler.
ÖNERİ
ASKERİ ÜSLER KAPATILIYOR MU TAŞINIYOR MU?
Başbakan Binali Yıldırım Kazan'da Akıncı Üssü'nden asker çıkışını engelleyen vatandaşlara hitaben konuşurken “Buradaki Akıncı Üssü kapatılacak, uçak kalkan, tank çıkan bütün askeri tesisleri kapatacağız” dedi.
Akıncılar Üssü kapanınca buradaki uçaklar ve diğer askeri mühimmat herhalde bir yere gömülmeyecektir. Demek ki bu üsler kapatılmayacak başka yere taşınacak,
Ayrıca hükümet kent merkezlerindeki askeri tesislerin de kentlerin dışına çıkarılacağını açıkladı, ki zaten bu uzun yıllardır konuşulan bir konu.
Bu da demektir ki kent içlerinde çok büyük araziler ortaya çıkacaktır.
Askeri tesisler zamanında biraz dışarıda kurulmalarına rağmen kentleşmenin hızla gelişmesi üzerine hepsi kent merkezlerinde kaldılar. Bu araziler aynı zamanda bulundukları kentlerin en değerli arsaları haline geldi.
O halde şimdiden harekete geçmeliyiz. Askerlerin boşaltacağı bu pahalı araziler asla imara açılmamalı tüm halkın kullanacağı parklara dönüştürülmeli.
Kent içlerindeki askeri alanlara göz diken ve ellerini ovuşturan çıkarcıya meydan boş bırakılmamalı.
BUNU YAZMAK GEREK
BELLİ Kİ BAZI DANIŞMANLARI ERDOĞAN'A YARIM YAMALAK BİLGİ VERİYOR
Cumhurbaşkanı özellikle halkın önündeyken yabancı ülkelere yönelik çok ağır sözler söylemeyi pek seviyor.
Halkın bir bölümü de Erdoğan'ın bu tavrını çok seviyor.
Çünkü yıllardır uğradığı beyin yıkama operasyonları sonunda; Türkiye'nin bugüne kadar dünya önünde hep diz çöktüğünü, yabancı ülkeler ne derse anında yerine getirildiğini, Erdoğan'ın ise Cumhuriyet tarihi boyunca dış güçlere karşı dik duran tek kişi olduğuna inanıyor.
Garip ama bu böyle. Hem bilgi eksikliği hem muazzam bir beyin yıkama ile toplumun yarısı bu hale geldi.
Tabii bu esip gürlemeler, dış ülkeler tarafından hiç ciddiye alınmıyor. “Söylesin, kendi kamuoyunu aldatıyor nasıl olsa” diye düşünüyor Amerika ve Avrupa ülkeleri.
Ancak bazı konuşmalar ister istemez sıkıntı yaratıyor.
Örneğin Amerikan Merkez Güçleri CENTCOM Komutanı Joseph Votel'in sözleri danışmanları tarafından yanım yamalak sunulunca Erdoğan da daha sonra sıkıntı yaşayacağı bir konuşma yaptı.
Votel Suriye'deki IŞİD'e karşı ortak mücadele için oluşturulan askeri heyete Türkiye'nin atadığı askerlerin darbe girişiminden sonra tutuklandığını belirterek “Muhataplarımızı kaybettik, bu güvenliğimiz için sıkıntı yaratır” diyor.
Yani söylediği şu; “Operasyon yapacağız ama sizin taraftaki adamlar yok, biz kiminle irtibatta olacağız.”
Danışmanları Votel'in bu sözlerini Erdoğan'a “Amerikalı komutan darbecileri savundu” diye aktarınca Cumhurbaşkanı da çok sert bir konuşma yapıyor.
Tabii Votel daha sonra yazılı açıklama ile sözlerine açıklık getirdi, sanıyorum Türkiye'ye gelen Amerika Genelkurmay Başkanı da durumu anlatacaktır.
Sonuçta gereksiz yere Cumhurbaşkanı mahcup duruma düşürülmüş oluyor.
Önceki günkü yazımda “Erdoğan artık istemese de kendisine diktatör muamelesi yapılacaktır” demiştim. Her şeyi tek başına yapmaya kalkınca insan çok hata yapar. Ayrıca çevresinde dost görünenler de bu hataların olması için gizliden çok çaba harcarlar.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
DERE NE ZAMAN GEÇİLMİŞ SAYILACAK?
Cumhurbaşkanı darbe girişimini eniştesinden öğrendiğini, aynı gün MİT müsteşarına ve Genelkurmay Başkanı'na ulaşamadığını söylemişti.
Erdoğan “Bu anlattıklarınıza göre MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı görevden alınacak mı?” diye soran bir yabancı gazeteciye “dereyi geçerken at değiştirilmez” cevabını vermişti.
Siyasi çevrelerde “derinin Yüksek Askeri Şura ile geçileceğini” tahmin ettiklerini söylediler ama bu tutmadı.
MİT Müsteşarı da Genelkurmay Başkanı da halen görevdeler.
Demek dere hâlâ geçilmedi ve atlar suyun içindeler.
Bu tarafını geçelim de ben Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarının ruh hallerini merak ediyorum.
Cumhurbaşkanı ikisinin de görevden alınacağını söylüyor aslında, beklediği sadece “derenin geçilmesi.”
Nasıl bir ruh halidir ki kendilerine at denmesine ve sadece Cumhurbaşkanı'nın bildiği bir sürenin sonunda görevden alınacaklarını öğrenmelerine rağmen o koltuklarda oturabiliyorlar.
Dilim varmıyor ama, galiba bilmediğimiz bazı şeyler var ki bu iki kişi hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor, cumhurbaşkanı da hiçbir şey yapamıyor.
ŞAŞIRDIM
BU MÜTHİŞ HIZ ŞÜPHELERİ DE ARTIRIYOR
Şu gerçeklerin altını çizelim;
Fethullahçı dinci bir çete faşist bir darbe girişimi yapmıştır.
Bu darbe ordunun büyük bölümünün katılmamasıyla başarıya ulaşamamıştır.
Sivil halkın direnişi darbecileri şaşırtmış ve başarısızlıkta büyük etken olmuştur.
Ancak bu gerçekler, saray tarafından darbenin önceden haber alınması ve ordu içindeki bazı müttefiklerle birlikte “lehe çevrilmesi” operasyonuna dönüştürüldüğü kuşkusunu ortadan kaldırmaz.
Geçen hafta yazdığım bir yazıda “Acaba olanların ancak yüzde 1.5'unu mu biliyoruz?” diye sormuştum.
Bu sorumda ısrarlıyım. Galiba hiçbir şey bilmiyoruz o gece gerçekten neler olduğu konusunda.
Bu kadar ağır bir travmadan sonra birkaç gün içinde onbinlerce kişiyi gözaltına almak, her kurumdaki Fethullahçı dinci faşistleri tereyağından kıl çeker gibi çıkarmak, askeri okulları kapatmak, kışlaları taşıma kararı almak önceden hazırlıklı olunduğu duygusu yaratıyor insanda.
Bu konuları daha çok yazacağız konuşacağız ve sanıyorum her gün yeni bir şaşkınlık yaşayacağız.
Ne diyeyim sonumuz hayırlı olsun.
Bİ SORALIM BAKALIM
BANA CEVAP VERMEDİNİZ, ŞİMDİ DE SÖYLEYECEK BİR ŞEYİNİZ YOK
Cemaatin dinci faşist darbesinden önce defalarca yazdığım bir konu vardı.
Hiç bıkmadan usanmadan aynı soruları 4 ay boyunca sordum.
Ne askerden ne iktidardan hiçbir yanıt gelmedi.
Hemen dinci faşist darbe girişiminden birkaç gün önce yazdığım son yazıda “Beni ciddiye almayabilirsiniz, ama bunlar nasıl olsa Yüksek Askeri Şura'da ortaya çıkacak” demiştim.
Ona kalmadı, zaten sorduğum kişiler darbeye kalkıştı, sorularımın cevabını almış oldum.
Hatırlamayanlar için soruları kısaltarak tekrarlayayım:
Rus uçağını düşüren Fethullahçı terörist bir F-16 pilotu mu?
F-16 pilotlarının yarısının Fethullahçı terörist olduğu doğru mu?
Bunlar Şura'da tasfiye edilecek mi?
Genelkurmay Başkanı buna karşı çıkarsa kendisi de gidecek mi?
Ne oldu şimdi?
Komutanlar hayretler içinde “nasıl da görmemişiz, bu kadarını bilmiyorduk” gibi savunmalar yapıyorlar.
Hepsini geçiniz. Doğru söylemediğiniz ortada.
Cemaatçi yapılanma ile ilgili yüzlerce yazı yazıldı, bizzat komutanlıklarınıza yapılan ihbarların sayısı bilemem, ama hepiniz her şeyi biliyordunuz.
Sadece benim sorularımı merak edip baksaydınız bile darbeye hazırlananları görürdünüz!
YENİ ÖĞRENDİM
DOLMUŞ VE MİNİBÜSÇÜLER BİR HAFTA DAHA YANDI
Dünkü yazımda “Hesapta sokak beklemeleri bu akşam bitecek, toplu taşımanın bedava olması da sona erecek tabii saraydan sonra bir emir gelmezse” demiştim.
Saray “Bir hafta daha sürsün” dedi. İstanbul Belediyesi de toplu taşımadaki bedava uygulamasını bir hafta uzattı.
Pek çok kişi bundan memnun da minibüs ve dolmuşçular hiç memnun değil.
Çünkü belediye deniz motorcularının kaybını karşılıyor ama dolmuş ve minibüsçüler kapsam dışı aldı.
Dolmuş ve minibüsçüler son 15 günde hâsılatlarının yüzde 20'ye düştüğünü ve çok mağdur olduklarını söylüyorlar. Şimdi süre bir hafta daha uzatıldı. Bugünden itibaren dolmuş ve minibüsçüler isyan bayrağı açarsa şaşırmayın.
Can Ataklı - Korkusuz