Can Ataklı; Birincisi panelin adı şöyle; 'Kıyamet yaklaşırken, İnsanlık çökerken Tek Çare İslam.'
“Kan dökülür” lafının arkasına sığınmayın cesaretiniz varsa başkanlık sistemini getirinKemal Kılıçdaroğlu'nun başkanlık sistemi arzusunun bir rejim değişikliği olduğunu bunun da kan dökülmesine neden olabileceğini söylemesi iktidar tarafında “büyük korku” yarattı.
Bugüne kadar boş sahada kaleye şut çekmeye alışmıştı iktidar ve ne istiyorsa yapabiliyordu, ilk kez pabucun pahalı olduğunu gördü.
Şimdi koro halinde CHP'nin kan dökmekten söz ettiğini söyleyerek “İşte niyetleri, işte darbeciler” diye çığlıklar atmaya başladılar.
Önce birkaç saptama yapalım;
CHP Genel Başkanı “kan dökeriz” demiyor. Bu tür dayatmalarla rejimi değiştirmeye çalışmanın kan dökülmesine neden olabileceğini söylüyor.
Bırakın bütün iktidar dönemini, sadece 7 Haziran'dan bu yana yarattıkları terör ortamı ile 500'ün üzerinde şehit verilmesine, 7 ay gibi kısa bir sürede 7 binin üzerinde kişinin ölmesine neden olanların “kan dökülmesi” sözünden alınmaları bir sahtekârlıktır.
Ölümler, öldürmeler, kan dökmeler üzerine siyaset yapanların zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışmalarına ancak gülünüp geçilebilir.
Medeni ülkelerde anayasalar çocuk oyuncağı değildir.
“Benim işime şimdi böyle geliyor o halde anayasayı da böyle yapalım” demek kimsenin hakkı ve haddi olmadığı gibi kimse buna cesaret de edemez.
Anayasalar, özellikle rejimler büyük olaylardan sonra yeniden şekillenir.
Bir darbe, bir savaş ya da halkın ayaklanması sonucu anayasalar ve rejimler değişir.
Dünya tarihi de göstermektedir ki, bu tür büyük değişimler ancak kan dökülmesi sonunda gerçekleşebilmektedir.
Eğer Türkiye'deki Atatürk düşüncesinden, demokrasi ve hukuk felsefesinden rahatsız olanlar varsa bunun değiştirilmesi için kan dökülebileceğini de bilmelidirler.
Saray son günlerde ısrarla başkanlık sisteminin geleceğini açıklıyor, “eninde sonunda bu konu halkın önüne gelecektir” diyor.
Tamam, bu konuda kimse kimsenin elini kolunu bağlamıyor.
İktidar madem başkanlık sistemine geçilmesi için bu kadar ısrarcı, hemen anayasa değişikliğini hazırlar ve Meclis'e getirir.
Ama göreceksiniz, bütün koparılan gürültülere, tehditlere, dayatmalara rağmen iktidar bu değişikliği Meclis'e getiremeyecektir.
Buna cesaret edemeyecektir.
330 korkuları var zaten, üstüne bir de Kemal Kılıçdaroğlu'ndan sözlerinden sonra daha da korkacaklardır.
Ayrıca bunca gürültüye rağmen 330'u garanti etmeden zaten adım atacaklarını da sanmıyorum. Çünkü anayasa gereği bir değişiklik maddesi 330'u bulamazsa bundan sonra bir içinde aynı konu bir daha gündeme getirilemiyor.
İktidar MHP'den söz almadıkça başkanlık konusunu asla somut olarak ele alamaz Meclis'in önüne çıkamaz.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Ayıptır; Meclis'e gelmeyen AKP suçlanan CHP
Perşembe günü Meclis'te güya dokunulmazlıklar konuşulacaktı. Ancak toplantı yeter sayısı bulunamayınca oturum kapatıldı ve görüşme salı gününe kaldı.
Ancak görüşmenin salı günü yapılması için bir önerge verilmediği için, bunun da tehlikeye girdiği ve dokunulmazlıkların ne zaman görüşüleceğinin tam olarak bilinmediği de ileri sürülüyor.
Meclis'te yeter sayı bulunamaması ilk kez olmuyor.
Son olayda garip ve ayıp olan AKP'nin CHP'yi sorumlu tutması ve “CHP-HDP işbirliği ile dokunulmazlıklar engelleniyor” kampanyası yapması.
Oysa AKP 317 milletvekiline sahip ve Meclis'te çoğunluğu oluşturup oluşturmamak öncelikle iktidarın elinde.
217 milletvekilinden 184'ün Meclis'e gelmesi halinde “yeter sayı bulunamaması” gibi bir gerekçe yaşanmayacaktır.
AKP dokunulmazlıkla ilgili “çok iddialı” gibi görünmesine rağmen perşembe günü yeter sayıyı bulacak kadar milletvekili ile Meclis'e gelmedi.
Eğer gerçekten dokunulmazlıklar konusunda bu kadar kararlıysa bırakın yeter sayı 184'ü, 317 milletvekilinin Meclis'te hazır olması gerekirdi.
Perşembe günü AKP'liler Meclis'te olmadığı gibi koltuğunda oturan tek bakan bile yoktu.
Yeter sayı bulunamayınca iç tüzük gereği ara veriliyor, yine yoklama yapılıyor, yine çoğunluk bulunamıyor bunun üzerine Meclis “iç tüzük gereği zorunlu olarak” tatil ediliyor.
Ondan sonra kalkıp “Meclis'te CHP-HDP işbirliği ile dokunulmazlıklar görüşülemedi” diye kampanya yapmak ahlaki olamaz.
ÇOK GÜLDÜM
Brezilya'da bile bu kadar öfkelenen olmamıştır
Brezilya Devlet Başkanı Dilma Roussef hakkında meclis soruşturma kararı almıştı bir süre önce.
Soruşturma sonunda bayan devlet başkanı suçlu bulundu ve görevinden de alındı.
Bu olay Türkiye'de iktidar ve yandaşları arasında Brezilya'dan daha büyük yankı buldu.
Yandaşlar Brezilya'daki yolsuzluk olayının devlet başkanının görevden alınmasıyla sonuçlanmasına çok öfkeliler çünkü durumu Türkiye'ye çok benzetiyorlar.
Daha önce de yazmıştım, çok kısa özet yapayım.
Brezilya ve Türkiye'de yaşananlar birbirine benziyor. Brezilya'da da 3 yıl önce, aşağı yukarı aynı dönemde Gezi olaylarının benzeri yaşandı. Türkiye'de iktidar aşırı şiddet kullandı ve 10 kişinin ölümüne neden olarak Gezi'yi bastırdı. Brezilya ise konuya daha demokratik yaklaştı göstericileri dinledi ve olayları yatıştırdı.
Brezilya'da tıpkı 17-25 Aralık gibi yolsuzluk olayı patladı. Türkiye'de iktidar “yok böyle bir şey, hepsi düzmece, bize darbe yapılmak isteniyor” diyerek bütün hakim ve savcıları, operasyonları yapan polisleri hapse atarak olayı kapattı.
Brezilya'da ise hukuk yolu izlendi, soruşturmalar açıldı, iş sonunda devlet başkanına kadar dayandı, suçta parmağı olduğu anlaşılınca da görevinden alındı.
Bizimkilerin telaşı bundan.
Şimdi ısrarla Brezilya örneğini göstererek “Türkiye'deki gibi bir darbe teşebbüsü Brezilya'da başarıya ulaştı” diye hayıflanıyorlar.
İyi de korkunun ecele faydası yok ki. Eninde sonunda o yolsuzluklar ortaya dökülecek ve hukuk gereğini yapacaktır.
ÇOK GÜLDÜM
Cumayı bilmem ama cumartesi geldiğinde!
Dini kafalarına göre yorumlayıp kendilerini teselli etmeye çalışanlara yönelik güzel bir fıkra. Yıldırım Tuna'dan:
Adamın biri cuma günü ölmüş, oğlu koşmuş caminin hocasına.”Hocam “ demiş, “Babam cuma günü öldüğü için cennete gider değil mi?”
Sonra adamla hoca arasında şöyle bir konuşma geçmiş;
“Senin baban onun bunun hakkında dedikodu yapar ve haram yerdi değil mi?”
“Tamam da hocam ama cuma günü öldü. Cennete gitmez mi?”
“Zina yapar, kadınlara, kızlara sulanırdı”
“Cuma günü öldü ama hocam. cennete gider değil mi?”
“İçki içer, sarhoş olur herkesi rahatsız da ederdi”
“Mübarek cuma günü öldü ama hocam?”
“ Evlat, cuma günü bir şey yapmayabilirler ama cumartesi günü kesin….!”
ŞAŞIRDIM
Duyduk duymadık demeyin kıyamet yaklaşıyormuş
Dün durup dururken bir Mehmet Ali Ağca “sorunsalı” yaşandı.
Bir dinci kuruluş Bayrampaşa'da bir panel düzenlemek için Abdi İpekçi Caddesi (işe bakın) üzerindeki Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi'nde bir salon kiraladı.
Ancak paneldeki konuşmacılardan birinin Mehmet Ali Ağca olması nedeniyle bazı tepkiler oluştu. Belediye de bu tepkiler üzerine salonu vermekten vazgeçti.
Paneli yapmak isteyenler fazla direnmedi, salon önünde bir basın açıklaması yapma kararı aldı.
Şimdi gelelim yazımın asıl konularına, neden şaşırdığımı söylüyorum?
Birincisi panelin adı şöyle; “Kıyamet yaklaşırken, İnsanlık çökerken Tek Çare İslam.”
Yahu arkadaşlar bu kadar uçmayın, ne kıyameti, ne insanlığın çökmesi? Tamam, İslam tek çare olabilir de insanları “kıyamet geliyor” diye korkutmanın ne manası var?
İkincisi, paneli düzenleyenler bakın Mehmet Ali Ağca'yı nasıl tanıtıyor; “1981 yılında İtalya Vatikan meydanında Papa'ya suikast girişiminde bulunmasıyla dünyaya Türkün kararlılığını ve üstün cesaretini kanıtlayan 21 yıl İtalya'da 10 yıl Türkiye'de toplam 31 yıl cezaevinde kalan bu zaman zarfında yazdığı kitabıyla büyük sansasyon yaratan Mehmet Ali Ağca Bayrampaşa'da panel veriyor.”
Yorum yapmak istemiyorum.
BUNU YAZMAK GEREK
MHP göz kırpsa da başkanlığa evet diyemez
Gözler MHP'de. Tabii öncelikle yarın kongrenin toplanıp toplanmayacağı konusunda.
Kafalar çok karışık. Aklına esen mahkemeye gitmiş, her mahkeme farklı karar veriyor.
Kişisel tahminim, daha önce de birkaç kez belirttiğim gibi en azından yarın kongre toplanmayacağı doğrultusunda.
Kamuoyunun bir bölümü MHP'de muhalefetin kazanması halinde çok şeyin değişeceğini düşünüyor.
Mevcut durumun devamının ise MHP'nin baraj altında kalmasına bile neden olacağını savunanlar da var.
Ancak bana göre MHP'nin durumunu sarayın bastırdığı başkanlık sisteminde alacağı tavır belirleyecektir.
Saray şu anda MHP'ye muhtaç. Çünkü CHP ve HDP'nin başkanlık için oy vermeyeceği neredeyse kesin. HDP'nin AKP'ye yatacağını ileri sürenler var ama o zaman iki parti de tabanlarına durumu anlatamaz.
MHP ise sürekli göz kırpıyor. Zaten iktidarı altın tepsi içinde AKP'ye teslim eden MHP bu sabıkasıyla güven vermediği için kamuoyunda “Bahçeli sarayın istediğini yapacaktır” endişesi hakim.
Ben bu konuda farklı düşünüyorum. Bahçeli AKP'ye göz kırpsa da başkanlık için oy vermeyecektir.
Son grup toplantısında iktidara desteğinin “terörle mücadele” konusunda olacağını söyledi ve başkanlık için kapıları kapattı.
MHP Erdoğan'a iktidarı vermenin ağırlığı altından zaten kalkamayacaktır, bir de onu başkan yapmasının yükünü taşıması mümkün değildir. MHP tabanı Erdoğan'ı başkan yapacak MHP kadrolarını tükürükle boğar yoksa.
Can Ataklı - Korkusuz