Emine Hanım’a atılan büyük kazık
Can Ataklı; Bu saraycı kızımızın aldığı bilgiye göre, meğer Emine Hanım o çantalara ve diğer lüks aksesuarlara çok büyük paralar ödememiş. Çünkü bunlar imitasyon yani sahteymiş.
ANALİZ
Çakıcı, AKP’lileri ne çok korkutmuş
İktidarın yandaş ve tetikçilerinin çok kullandığı bir tanım var biliyorsunuz.
Erdoğan’ın iktidarını anlatmak için “Yeni Türkiye” diyorlar.
Bu yandaş tetikçilere göre, “eski Türkiye” çok kötü bir yerdi, demokrasi, hukuk, özgürlükler yoktu, fırın bile yoktu, hepsini Tayyip Erdoğan bahşetti bu ülkeye.
İşte Erdoğan Türkiye’si yani “yeni” diye yutturulan Türkiye, daha önceleri hiç görmediği olaylara sahne oluyor.
Bunun son örneği, Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı’na yönelik söylediği sözler oldu.
Fırının, tünelin, yolun, kavşağın, alt ve üst geçitlerin, MR’ın olmadığı Türkiye’de; kimsenin aklına, adı “organize suçla” çok uyuşan bir ismin, ana muhalefet partisi başkanına “Seni kazığa oturturum” diyeceği, daha doğrusu diyebileceği gelmezdi.
Ama Erdoğan’ın Türkiye’sinde bunlar olabiliyor.
Çakıcı’nın bu sözleri etmesinin üzerinden kaç gün geçti, AKP’lilerde hâlâ hiçbir tepki yok.
Belli ki, bu organize suçla anılan Alaattin Çakıcı’dan çok korkuyorlar.
O kadar tırsmışlar ki, “Yahu böyle bir şey olmamalı, ayıptır” bile diyemiyorlar.
Çok korktukları için kimi tetikçiler, “Canım durun bakalım, kazığa oturtmak sözünü kötü anlamda mı söyledi, ona bir bakmak lazım” diye saçmaladılar, kendilerini utandırdılar hatta.
Ama ne yapacaksınız, korku her şeyin önüne geçiyor.
AKP’liler içinde bir tek saray danışmanı İbrahim Kalın birkaç kelime etme cesareti bulmuş.
O da sanıyorum sarayın kalın duvarları arkasında çok yoğun bir koruma altında olduğu için o kadarını yapabilmiş.
Demiş ki, “Savcılık soruşturma başlattı ve hukuki süreç ilerliyor. Türkiye’de kimsenin kimseyi bu şekilde tehdit etmesi kabul edilebilir değil. O sürecin tamamlanmasını bekleyeceğiz. Umarım hukukun kuralları içerisinde ne gerekiyorsa mahkemeler gereğini yapacaktır. Sayın Bahçeli’nin, Çakıcı ile eskiye giden bir dostluğu olması da onun belki bir vefa duygusuyla söylediği bir şey. Hukukun ortaya koyduğu normlarla bir çatışma olmaması gerekir.”
Ne kadar da hukuka bağlılar değil mi?
Peki, bu korkunun asıl temeli nedir?
Öyle sanıyorum ki, saray ve AKP’liler, Alaattin Çakıcı’nın durup dururken Kılıçdaroğlu’na saldırmasının anlamsızlığını görüyordur.
Organize suç örgütü lideri olarak bilinen bir kişinin, üstelik şartlı tahliye ile özgürlüğüne kavuşmuşken, daha çok uzun yıllar hapiste kalmasına neden olacak bir suça bulaşmasının garipliğini de görüyorlardır.
Acaba Çakıcı’nın hedefi CHP ve genel başkanı mı, yoksa AKP iktidarı mı?
Acaba Erdoğan’ı indirmek isteyenler bu yolla düğmeye mi bastılar?
Ankara’nın siyasi kulislerinden bana sızan bilgilere göre özellikle saray, Çakıcı’nın bu çıkışına asla “sıradan bir olay” gibi bakmıyormuş.
Bahçeli’nin bugüne kadar üstlendiği misyonun da farkında olan Erdoğan’ın, “Beni devirmek istiyorlar” duygusuna fena halde kapıldığını ve çevresindeki güvenlik önlemlerini birkaç kat artırdığı söyleniyor.
KARANTİNA GÜNLERİ
Emine Hanım’a atılan büyük kazık
Hiç ummadığım bir anda koronaya yakalanınca tam bir ay, hastanede ve evde geçti.
Ama hayat durmadı elbette.
Ben de kabus gibi geçen üç-dört gün dışında, Türkiye’de ve dünyada yaşananları dakika dakika takip etme şansı buldum.
Bazı günler sanki gazeteye yazıyormuş gibi yazılar da yazdım.
Ayrıca bir ayda 9 YouTube sohbeti çekerek televizyon özlemini de giderdim.
Bugünden itibaren önümüzdeki birkaç gün boyunca rahatsızlığım sırasında yaşanan olaylarla ilgili bazı yorumlarımı “Karantina günleri” başlığı altında sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk yazım Emine Erdoğan’ın kullandığı lüks aksesuarlarla ilgili;
Sosyal medyada Emine Erdoğan’ın kullandığı çantanın on binlerce Euro olduğu ileri sürüldü.
Gerçekten de çantanın internetteki satış fiyatını görünce, ister istemez herkesin dudağı uçukluyordu.
Ama o da ne, Hürriyet’in “saray yazarlarından biri” çok önemli bir ifşaatta bulunmasın mı?
Bu saraycı kızımızın aldığı bilgiye göre, meğer Emine Hanım o çantalara ve diğer lüks aksesuarlara çok büyük paralar ödememiş.
Çünkü bunlar imitasyon yani sahteymiş.
Saray yazarı kızımız, bilgiyi “Beştepe’deki danışmanlardan aldığını” söylüyor.
Tabii bilemiyorum; cahil ve görgüsüz olan bu saray yazarı kızımız mı yoksa sarayın danışmanları mı?
Ama gerçek şu ki, Hürriyet aracılığı ile Emine Hanım’a hayatının kazığı atılmış oldu.
Nedeni basit: Çünkü hiçbir ünlü “çakma-sahte” mal kullanmaz. Kazara kullanıyor olsa bile bunu asla açık etmez, çünkü bu çok büyük bir görgüsüzlüktür.
Çakma mallar, parası olmayan ama sınıf atlamaya meraklılar tarafından kullanılır. Çoğu ünlü marka da zaten sırf bu kompleksi tatmin etmek için kendi ürünlerinin çakmalarını piyasaya sürer.
Görgüsüzlük tarafını bir kenara bırakalım, bu olayda asıl skandal Türkiye’nin bir numaralı kadınının, aslında suç işlediğini ilan edilmiştir ki bunun altından kalkmak çok zordur.
Bir malın sahtesini kullanmak çok ciddi bir suçtur.
Nitekim; Türkiye bu konuda çok sabıkalı bir ülke.
Dünya markalarının çoğu, Türkiye’de üretilen sahte ürünleriyle ilgili defalarca operasyonlar yaptılar bugüne kadar. Hesapta iktidar da sahte ürün imalatına karşı çok etkili önlemler alıyor. Buna rağmen, Emine Hanım’ın sahte ürün kullandığını açıklamak aynı zamanda suçu da ikrar anlamı taşır.
Emine Hanım’ı güya korumak için “Canım o kadar para harcamıyor, o ürünler çakma” diye açıklama yapanlar, acaba dünya markaları Türkiye aleyhine art arda davalar açmaya başlarsa ne diyeceklerdir?
ŞAŞIRDIM
300 milyon lirayı milletin üzerine yıkmak, sorunu çözmek mi oluyor?
Süper Lig maçları Katarlı bir televizyon kuruluşu tarafından canlı yayınlanıyor biliyorsunuz.
Ama bilmediğimiz bir şey varmış.
Meğer korona nedeniyle Katarlı televizyon kuruluşu, kulüplere ödemeleri geciktiriyormuş.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da AKP Genel Başkanı duruma müdahale etmiş ve sorunu çözmüş.
Bunu kimden öğrendik?
Sarayın sporcularından Rıdvan Dilmen anlattı televizyonda.
Dilmen dedi ki; “Dünyada bütün ülkelerde pandemi sürecinde yayıncı kuruluşlar, 150-200 milyon Euro arası indirim yapıyor. beIN Sports da bir indirim istedi. Tuhaf olan, Temmuz 20’de başlayan ve yaklaşık 4.5 ay süren bir sorun vardı. TFF, sanırım 2 milyar 650 bin TL istiyordu. Sözleşme 3 milyar TL civarındaydı. beIN de bugüne kadar 1.5 milyar TL üzerinde ödeme yaptı. Ligin markası bu kadar eder mi, etmez mi bilemem. Yayıncı kuruluş 2 milyar 350 bin TL’ye kadar çıkmıştı. Ciddi bir rakam farkı vardı. Hep söylüyorum ama insanlar yanlış yere çekiyor. Sporu çok seven bir cumhurbaşkanı var. Bu anlaşmazlığı görünce, Cumhurbaşkanı araya girdi, Gençlik ve Spor Bakanı’na talimat verdi ve yapılan toplantıda anlaşma sağlandı.”
Saray sporcusu Rıdvan Dilmen, sanılanın aksine (nedense) AKP Genel Başkanı’nın sporu çok sevdiğini belirttikten sonra sorunun nasıl çözüldüğünü de açıklamış.
“Aradaki 300 milyon TL’lik farkı devlet verecek. Kulüpler bu parayı alsın, sıkıntı yaşamasın istedi. Büyük ihtimal, ligin adı Spor Toto Süper Lig olur. Cumhurbaşkanı’nın spora olan katkısı ortadadır. İnsanlar ne kadar teşekkür etse azdır.”
Rıdvan Dilmen, AKP Genel Başkanı sanki kendi cebinden çıkarıp 300 milyon lira vermiş gibi anlatıyor.
Oysa bu para milletin cebinden alınıyor ve Katarlı bir şirketi rahatlatmak için kulüplere veriliyor.
Ve yeni Türkiye’de buna “Cumhurbaşkanı öyle müthiş biri ki, bu sorunu da çözdü” deniyor.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Sanki bir asırdan sonra tekrar merhaba
Meslek hayatımda işsiz kaldığım dönemler hariç, yazı yazmaya hiç bu seferki kadar ara vermemiştim.
21 Ekim’de korona testi yapıldı.
22 Ekim’de testin pozitif çıktığını öğrendim.
Sonra hastaneye yattım, durumumu anlatan iki yazıdan sonra tedavi sürecim başladı.
Bu süreçte televizyon yayınlarım da doğal olarak durdu.
İlk hafta koronanın hiçbir belirtisini yaşamadım.
Yedinci gün doktorlar akciğerlerde “tutulma olduğunu” söyledi.
Asıl sorun o zaman başladı.
4 gün kabus gibi geçti.
Sonraki dört gün iyileşme süreci tamamlandı.
Kalan 15 günde ise tedavinin yarattığı yorgunluğun ve diğer yan etkilerin giderilmesi için dinlenmek zorunda kaldım.
Böylelikle 44’üncü yılını yaşadığım meslek hayatımda, ilk kez çalışırken bu kadar uzun süreli ara vermiş oldum.
Bu bana sanki bir asır gibi geldi.
O kadar özlemişim sizleri.
Bundan sonra hep sağlıklı günlerde yaşamak umuduyla tekrar merhaba.
FIKRA GİBİ
Almanlar “Türk SİHA’ları ile başa çıkamayız” demiş
Biden şoku yaşayan AKP, yandaş ve tetikçileri, sarayı övmek için akla hayale gelmeyecek numaralara soyunuyorlar.
Bunun son örneklerinden birine, dün Sabah gazetesinin internet sitesinde rastladım.
Yandaş tetikçilerin irisi bu gazete, Merkel fotoğrafının altına “Avrupa’da gündem; Türk SİHA’ları ile baş edemeyiz” yazmış.
Haberde şöyle diyor; “Alman Tagesschau’da yayınlanan analizde çarpıcı ifadelere yer verilirken, ‘Türk SİHA’larıyla baş edemeyiz” denildi. Haberde ‘SİHA’ların etkinliğinin artırılması, Ermeni kuvvetleri üzerinde yıkıcı ve moral bozucu bir etki yaptı’ ifadeleri yer aldı. Askeri uzmanların, ‘Avrupalı devletlerin Türkiye’nin gerisinde olduğuna’ ilişkin değerlendirmelerine yer verilen son dakika tespitlerinde; ‘Şu anda Avrupa ülkelerinin sahip olduğu hiçbir hava savunma sisteminin Türk SİHA’ları ile baş edemeyeceği’ yazıldı.”
Merak ettim ve Tagesschau’nun sitesine girdim.
Söz konusu haber aslında Türkiye’nin aleyhine ifadeler taşıyor.
Bizim tetikçi gazetenin ballandırarak anlattığı SİHA konusu, haberde sadece küçük bir paragraf.
Şöyle denmiş; “Haberindeki ilgili bölüm sadece bu: İsrail ve Türk insansız hava araçları, Azerbaycan’ın zaferi için çok önemli olduğunu kanıtladı. Bunlar, düşmanı gözetlemek ve ateş etmek için kullanılıyor ve Ermeni silahlı kuvvetlerinin elindeki klasik Rus silahlarından daha üstün oldukları kanıtlandı. Siper, tank, silah ve uçaksavar sistemlerindeki askerler, insansız hava araçları için kolay hedeflerdi. Ve görünüşe göre moral bozucu bir etkiye sahiplerdi.”
Sizin de dikkatinizi çekmiştir, Sadece Türk değil, İsrail SİHA’larından da söz ediyor Alman gazetesi.
Ama ille abartacağız ya.
Sonuçta zavallı milyonlarca insan, bunlara inanınca haklı gibi de oluyorlar orası da başka.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları