Can Ataklı; Türkiye bir kişinin anayasa dayatmasına boyun eğecek ülke değildir. 1000 yıllık devlet geleneği bu dayatmayı tersleyecek ve sırtına binen yükü atabilecek kudrettedir.
Artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki sarayı “başkanlık hırsı” iyice bastı.
Sarayın gündeminde varsa yoksa başkanlık ve yeni anayasa birinci sırada duruyor.
Erdoğan her gün hepimizi şaşırtan fırsatlar bularak konuşma yapıyor ve bunlar bilmem kaç televizyonda birden canlı yayınlanıyor
Dün yine konuştu cumhurbaşkanı ve “HDP’li milletvekilleri için Meclis’e gönderilen fezlekelerin ele alınmasını” istedi.
Erdoğan ne kadar demokrat bir yapıya sahip olduğunu göstermek için “Suçun kişiliği önemli, her suç için kurumlar cezalandırılmamalı.Bunun yerine kişilere ceza verilmeli” mealinde sözler de söyledi.
Türkçesi şu; HDP’yi kapatmak yerine milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırın, yargılansınlar ve milletvekillikleri düşsün.”
Bu köşeyi izleyenler hatırlayacaktır. Bir ay kadar önce bu satırları yazmıştım. “AKP’nin hedefi HDP’li milletvekillerinin birçoğunun vekilliğini düşürmek, bunun için de fezlekeler kullanılacak, dokunulmazlıklar kaldırılacak” demiştim.
Ancak AKP her nedense bu planı hayata geçirmedi. Aradan geçen sürede hiçbir fezleke gündeme alınmadı.
Tahminime göre AKP’liler böyle bir girişimin “yol olabileceğini” düşündüler ve unutulmaya bıraktılar.
Saray dün ortaya çıkarak bu “unutkanlığın” sona ermesini istedi. “Kaldırın dokunulmazlıkları” dedi.
Sanıyorum bugünden itibaren AKP grubu artık “mecburen” çalışmaya başlayacaktır.
HDP’nin 59 milletvekili var. Meclis Başkanlığının elinde neredeyse her HDP milletvekili için gönderilmiş fezlekeler bulunuyor.
Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis kararı gerekiyor. AKP bu çoğunluğa sahip. Demek ki hangi milletvekilini istese dokunulmazlığını kaldırır.
Önce dokunulmazlıklar kalkar, yargı aşamasında bu kişilerin milletvekilliği düşürülür.
Böylelikle bir ara seçim yapılması ihtimali doğar.
Yapılacak ara seçimde AKP en az 14 milletvekilini alır. Bu sayı da AKP’yi yeni anayasanın referanduma götürülmesini sağlayan 330 sayısına ulaştırır.
Tabii ara seçim olmayabilir.
Ancak milletvekilleri düştüğünden Meclis’te HDP grubu olmayacağı için saray bu kez her zaman olduğu gibi yine MHP’den destek alma yolunu bulur.
Elbette MHP’nin parti olarak bu oyuna katılacağını söylemek haksızlık olur.
Ancak MHP’de son günlerde yaşanan tatsız olaylara bakınca sarayın 14 MHP’li milletvekilini ikna etmesi şaşırtıcı bir gelişme değildir.
Üstelik yeni anayasa konusunda HDP desteği faktörü de ortadan kalkacağı için bazı MHP milletvekillerinin kendiliklerinden AKP’ye destek vermeleri de büyük olasılıktır.
Gelelim sonuca; bütün bu ayak oyunlarına rağmen AKP yeni bir anayasa yazabilir ve başkanlık sistemini getirebilir mi?
Ben bunun çok düşük olasılık olduğunu düşünüyorum.
Türkiye bir kişinin anayasa dayatmasına boyun eğecek ülke değildir. 1000 yıllık devlet geleneği bu dayatmayı tersleyecek ve sırtına binen yükü atabilecek kudrettedir.
OKURDAN MESAJ
Diyanet’e gelen paranın kaynağına bile bakmıyorlar
Okurlarımdan Maliye Bakanlığı eski baş hesap uzmanı Kamil Ateş bir mesaj göndermiş.
Konu Artvin’deki madenin sahibi Mehmet Cengiz’le ilgili.
Sizlerle de paylaşmak istedim;
Mehmet Cengiz diye bir işadamı var. Siyasal iktidara yalakalık için millette küfrediyor. Ödül olarak 420 milyon TL vergi borcu siliniyor. Adam koşuyor, bu kara ve kirli para ile din adamı yetiştiren Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne ek bina yapıp bağışta bulunuyor. Binaya adı veriliyor. Bu densizliğine ödül olarak, Artvin Cerattepe’de yeşili doğayı katlederek madencilik izni veriliyor.
Hiç bir ilahiyatçı da çıkıp “Ey efendiler, böyle bir para ile yaptırılan bir yapıda hakiki din adamı yetiştirilemez” diyemiyor…
Hiç bir savcı bu vergi yolsuzluğuna karşı kamu davası açamıyor…
Hiç bir muhalefet partisi bu kirli gayri etik iş ve siyaset sarmalını haykıramıyor…
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Ha şunu bileydiniz sayın Başbakan
Başbakan Davutoğlu El Cezire televizyonuna demeç vermiş.
İş yabancı basına demeç vermeye gelince bizim devlet adamlarımızın dili daha bir açılıyor.
Davutoğlu bu konuşmasında “Suriye’ye askeri müdahalede bulunursak Arap ülkelerinin bizi savunacağının garantisi var mı?” diye sormuş.
Günaydın Sayın başbakan, ha şunu bileydiniz. Arap ülkeleri bugüne kadar ne zaman bizi destekledi ki?
Birinci Dünya Savaşı günlerini, ondan öncesini bir hatırlayalım. “Din kardeşlerimiz” diye hep bağrımıza bastığımız Araplar “Hıristiyan” batılılarla bir olup bizi arkamızdan vurmamış mıydı?
Daha sonraki yıllara bakalım, hangi olayda bize destek verdiler.
Sarayın şanlı Gazze direnişinde! mi destek verdiler, Birleşmiş Milletler’e kafa tutmasını mı alkışladılar ki şimdi Suriye’ye girersek arkamızda olacaklar.
Bu haberin tek olumlu tarafı, iktidarın Araplara ya da başkalarına güvenerek Suriye’de savaş macerasına girmekten çekindiğinin ortaya çıkmasıdır.
ŞAŞIRDIM
Vay canına Suriye halkının kalbi bizimleymiş
Bazı yazılarımda ve televizyon konuşmalarında Rusya ile uçak dalaşına girmemizden bu yana Güney sınırımızda askeri uçaklarımızı uçuramadığımızı söylüyorum. Çünkü bu uçaklardan biri bile yanlışlıkla Suriye sınırını geçse Rusya’nın hemen vurmak için harekete geçeceğini biliyoruz.
Bunu söylediğimde öfkelenenler oluyor. Sözlerime herhangi bir yalanlama gelmemesine rağmen tepki gösteren vatandaşlar “Bu gerçek olamaz, uçaklarımız uçuyordur” diyorlar.
Konunun hassasiyetini elbette biliyorum ama gerçek bu.
Nitekim bu gerçeği Başbakan da doğruladı.
Davutoğlu’nun El Cezire televizyonuna verdiği demecin en çarpıcı ama gurur kırıcı bölümü şöyle;
El Cezire muhabiri “Seçenekleriniz sınırlı. Rusya Suriye üzerindeki gökyüzünü kontrol ediyor. Rusya ile çatışmaya girmek istemiyorsanız seçeneğiniz sınır ötesinden kısa menzilli atışlarla sınırlı” diyor.
Davutoğlu ise bu sözlere şu cevabı veriyor; “Rusya’nın gökyüzünü kontrol ettiğini söylediniz ama Suriye halkının kalbi bizimle.”
Harika değil mi? Suriye’deki Rusya korkusu nedeniyle uçaklarımız bile uçmuyor ama Suriye halkının kalbi bizimle.
Züğürt tesellisi diyeceğim ama milli gururumuzun rencide edilmesini ne yapacağız?
BUNU YAZMAK GEREK
Artvin’de madene durdurma; Saraydan duymadan inanmak zor
Artvin’de bir haftayı aşkın süredir yaşanan protestolar ilk olumlu sonucunu verdi.
Yandaş yalaka medyanın “terörist” ilan ettiği “yabancı güçlerin oyuncağı olarak Türkiye’nin büyümesinin önüne geçen vatan hainleri” diye tanımladığı Artvinliler dün Başbakan Ahmet Davutoğlu ile 2 saati aşan bir görüşme yaptılar.
Görüşmenin sonunda “hukuki süreç tamamlanıncaya kadar” maden işletmesinin yürüttüğü çalışmalar durdurulacak.
Bu elbette çok güzel bir haber.
Birincisi Türkiye’nin en güzel doğal ortamına sahip olan yerlerinden Artvin için bir katliamdan kurtulma fırsatı çıktı.
İkincisi ne kadar “terörist” veya “vatan haini” dense bile halkın demokratik hakkını en barışçı biçimde kullanarak, üstelik bu hükümete geri adım attırması büyük kazançtır.
Ancak ben yine de kuşkuluyum.
Çünkü Artvinlilerle toplantıyı Başbakan yaptı.
Eğer bir “durdurma” kararı alındıysa bu kararı Başbakan verdi.
Peki, bu kararını saraya sordu mu, oradan da icazet aldı mı?
Bu yazı yazılıncaya kadar henüz saray bir açıklama yapmamıştı.
Saray “nereden çıktı bu, üç beş çapulcu istedi diye bir madenin açılması durdurulur mu?” derse ne olacak, ki bunu diyebilir.
Korkum şuradan kaynaklanıyor; Bu maden 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunun en önemli isimlerinden Mehmet Cengiz’e verildi.
17- 25 Aralık sürecinde ağır itham altında kalan Mehmet Cengiz sarayın “Bu bir darbe girişimidir, amaç beni yıkmak” diyerek operasyonu durdurduğu için rahat nefes almıştı.
Cengiz ve diğerleri o günden bu yana “darbe yapılacaktı” iddiasının verdiği güvenle kurtulduğunu sanıp sarayın bütün buyruklarını yerine getirmeye özen gösteriyor.
Cengiz, Başbakan’ın kendi başına aldığı durdurma kararına çok öfkelenip soluğu sarayda alabilir ve “Yoksa bildiklerimi mi anlatayım” diyebilir.
Burası Türkiye. Başbakan bile olsa saraydan açıklama gelmeden bir karara inanmak çok zor.
Can Ataklı - Korkusuz