loading
close
SON DAKİKALAR

Erdoğan için başkanlık elbette zorunluluk

Can Ataklı
Tarih: 11.05.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Başkanlık Sistemi'ne geçilmesi halinde bugün işlenen bütün suçlar da ortadan kalkacaktır. Gördüğüm kadarıyla asıl hedef de bu.

ANALİZ

Kimse kendini kandırmasın başkanlık sistemi olamaz!


Sözü hiç uzatmadan baştan söyleyeyim; Türkiye Başkanlık Sistemine geçemez. Geçmeye kalkarsa kısa sürede kaosa sürüklenir ve devlet çarkı işlemez hale gelir.
Bugünkü iktidar Erdoğan'ın dayatması ile Başkanlık Sistemine geçmek istiyor ama bunun sonunun nasıl hüsran olacağından hiç söz etmiyor.
Çünkü bugün dayatılan Başkanlık Sistemi'nin bir süre için işlemesinin tek koşulu vardır. O da Başkanın Erdoğan, tek başına iktidarın ise AKP olmasıdır.
Şimdi konuyu anlaşılır biçimde açayım.
Şu anda AKP ve yandaşları neden Başkanlık Sistemi istiyor?
Çünkü başta seçilmiş bir Cumhurbaşkanı var. Aldığı oy ise halkın yarısından fazlası.
İktidar ise yine halkın yüzde 49.5 ile destek verdiği AKP.
Cumhurbaşkanı iktidar partisinin kurucusu ve tek hakimi.
Sorun olarak görülen şu; Cumhurbaşkanı'nı halk seçti. Ancak mevcut anayasanın ilgili maddesi cumhurbaşkanının icranın içinde olmasını engelliyor.
Her ne kadar cumhurbaşkanına icra yetkileri de veren maddeler varsa da, “Cumhurbaşkanı görevi nedeniyle sorumsuzdur” ibaresiyle bu yetkilerin aslında sembolik olduğu bildiriliyor.
Yani bu anayasa cumhurbaşkanının sembolik olma durumunu nezakete uygun biçimde ifade ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “beni halk seçti, halkın iradesiyle gelen bir cumhurbaşkanı icranın dışında olamaz” dedikten sonra anayasanın kendisine icra yetkileri de verdiğini ileri sürerek “Ben anayasaya göre davranıyorum, ben farklı cumhurbaşkanıyım, yetkilerimi sonuna kadar kullanırım” diyor.
Oysa “sorumsuzluk” ifadesi anayasada durdukça bunu yapamayacağını görmek istemiyor.
Kamuoyunun da kimi siyasi çevrelerin de gözünü boyayan aslında yaşadığımız fiili durumdur.
Bu fiile duruma göre Cumhurbaşkanı gücünü sadece halktan yüzde 52 oy almasından değil, başında olduğu partinin ezici çoğunlukla iktidarda olmasından alıyor.
Böyle olunca “Devlette çift başlılık olmaz, güçlü cumhurbaşkanı güçlü başbakan formülü uygulanamaz, en iyi yöntem başkanlık sistemine geçilmesidir” deniyor.
Dayatılan yeni durumda cumhurbaşkanı başkan olacak, icranın başı olarak hükümeti kuracak ve yönetecek.
Peki, bir süre sonra seçimler yapıldı ve cumhurbaşkanının partisi tek başına iktidar çoğunluğu kaybetti, bir başka parti tek başına iktidara geldi ya da ikili üçlü koalisyonların kurulması gerekti, o zaman ne olacak?
Hükümeti kurmakla ve yönetmekle görevli bir başkan, ancak arkasında parlamento desteği yok.
Bunun adı kaostur. Yani sistemin yürümesi mümkün değildir.
Bu iktidar Türkiye'ye “mevcut durum açısından” adeta beyin yıkayarak bir dayatma yapıyor. Yani AKP hep bugünkü gibi tek başına iktidarda kalacak ve Erdoğan da ömrünün sonuna kadar hep başkan seçilecekse sorun yok.
Tabii bir de şunu bilmekte yarar var. Günümüzde Amerika Birleşik Devletleri dışında “Başkanlık Sistemi” ile yönetilen ülke yok. Orada da sistem aynı zamanda devletin kuruluş felsefesi olduğu gibi iki partili düzen olduğu için sağlıklı yürüyor.
İcra yetkisini de üzerinde taşıyan başkanların olduğu ülkelere bakın hepsi ya diktatörlüktür, ya krallılık ya şeyhlik.
Devletlerde sistemler “koşullar değişse” bile korunabilir ve sürdürülebilir olmak durumundadır.
Bugün Erdoğan ve AKP ile başkanlık yürütülebilir ama aritmetik dengeler değiştiği an her şey biter.
Bunu bilmek zorundayız.
Ve bunu biliyorsak Başkanlık Sistemi'nin de olamayacağını anlamamız gerek.

ÖNERİ

Madem Can Dündar'a saldırı düzmece elinizi tutan yok ortaya çıkarın


Gazetecilik yaptığı için hapse mahkum edilen Can Dündar'ın, karar günü İstanbul Adliyesi önünde silahlı saldırıya uğraması yandaşları saçma sapan senaryolar üretmeye yönlendirdi.
“Kişi herkesi kendi gibi bilirmiş” örneğinde olduğu gibi yandaş koro “bu saldırı düzmece” demeye başladı.
Bu koroya ne yazık ki sarayın danışmanları bile katıldı.
Neymiş; saldırganın üzerine atlayan Can Dündar'ın eşinin elinde telefon varmış, adamın yakasına yapışmışlar ama silahı elinde tutuyormuş, saldırgan çok rahat hareket ediyormuş. Demek ki saldırı düzmeceymiş.
Peki, kabul, düzmeceydi.
Adam yakalandı, silah ortada, görüntüleri herkes izledi. Kimse AKP polisinin elini tutmuyor ki. Bunun düzmece olup olmadığını “şıp” diye öğrenmeleri zor değil. Yandaşlara önerim, Can Dündar üzerinden saçmalayacaklarına polisin yakasına yapışsınlar ve gerçeğini bir an önce ortaya çıkmasını sağlasınlar.

KOMİK

Bu yandaş medya iyice kafayı yedi


Yandaşların ufak gazetelerinden biri Can Dündar'ın 4 milyon lira kredi aldığı haberini yeniden pişirip sunmuş dünkü manşetinde.
“Can Dündar'a 4 milyonluk faizsiz kredi” başlığı elbette ilgi uyandırır. Bir gazetecinin böyle bir kredi almış olması pek görülen durum değildir.
Ama gazeteye göre haberin önemli tarafı bu değil.
Yandaş gazetenin iddiası akıllara ziyan bir şey. Diyor ki “Bu banka Can Dündar'a krediyi Gezi olaylarını başlatması için verdi.”
İyi mi?
Savcılar da işleri güçleri yokmuş gibi “Gezi olaylarını başlatmak için 4 milyon aldığı” gerekçesiyle Dündar hakkında soruşturma başlatmış.
Oysa daha vahim bir suç var. Çünkü bu durumda banka “azmettirici” durumunda kalıyor. Habere bakıyorsunuz bankanın adı bile yok. Savcıların ise “azmettiriciyi” da soruşturma kapsamına almak akıllarına gelmemiş.
Bunlar kafayı yiyor galiba. Ama ne gariptir ki “4 milyonu aldı Gezi olaylarını başlattı” gibi saçma bir iddiaya inanacak pek çok kişinin olduğunu da unutmayalım.

ÇOK GÜLDÜM

Şiddetli bir karı koca kavgası


Yıldırım Tuna'dan politik olmayan bir fıkrayla biraz tebessüm edelim;
Evlendiklerinin üçüncü haftası kız telefonla, nikah şahitleri, baba dostu aileden birini aramış. Kocasıyla öldüresiye kavga ettiklerini haber vermiş ve “akıl sormak için aradığını” söylemiş.
“Sakin ol yavrum!” demiş adam, “Düşündüğün gibi korkunç bir şey değil bu. Her evlilikte mutlaka bir ‘ilk kavga' olmak zorundadır!”
Kız “Biliyorum, biliyorum!” demiş kız “Fakat şimdi cesedi ne yapacağız?”

BUNU YAZMAK GEREK

Erdoğan için başkanlık elbette zorunluluk


Başkanlık Sistemi'nin getirilmesi bugünkü sayısal dengeler nedeniyle mümkün olabilir ama sistemin sürdürülebilmesinin mümkün olmayacağı çok açık bir gerçek.
Erdoğan ve çevresi de bunu biliyor.
Buna rağmen dayatıyorlar.
Bunun iki nedeni var:
Birincisi; Erdoğan ülkeyi tek başına ve bir padişah gibi yönetmek istiyor.
Halktan aldığı oy ve partisinin de tek başına iktidar olmasının kendisine bu hakkı tanıdığına inanıyor.
İkincisi ise; Erdoğan halk tarafından seçildi ama zamanında değişiklikler yapılmadığı için görevini mevcut anayasaya göre yapmak zorunda.
Oysa Erdoğan mevcut anayasaya rağmen kendini başkan gibi gördüğü için sürekli olarak “anayasa suçu” işliyor.
Bugün bunun hesabının sorulmasına olanak olmayabilir, ancak bir süre sonra aritmetik dengeler değişirse Erdoğan sorumlu olacaktır ve yargılanacaktır.
Başkanlık Sistemi'ne geçilmesi halinde bugün işlenen bütün suçlar da ortadan kalkacaktır.
Gördüğüm kadarıyla asıl hedef de bu.
Erdoğan yeni bir 7 Haziran şoku ile karşılaşmak istemiyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Davutoğlu'nun alttan almasının nedeni bir kopma halinde haklı görünme çabasıdır


Erdoğan hiç acımadan Davutoğlu'nu bir kalemde çizdi.
Kamuoyu Davutoğlu'nun neden gittiğini bilmiyor. Sadece “İki başlılık olmazdı, ayrıca Davutoğlu sanılanın aksine bazı arızalar çıkarıyordu” söylemlerini kabullenmiş durumda.
Tabii Davutoğlu'nun kamuoyunun bir bölümünde “Onuruyla gitti, partisine isyan bayrağı açmadı, çok nazik adammış” fikri oluşturan söylemi üzerinde de durmak gerek.
Burada şahsi fikrimi söylemek istiyorum.
Davutoğlu gerçekten siyasi nezaketi, davasına bağlılığı nedeniyle mi hiç karşı çıkmadan üzerini çizilmesine boyun eğdi?
Açıkçası bana öyle gelmiyor.
Sarayın bu operasyonunun AKP'de bir süre sonra huzursuzluk çıkarmayacağının garantisi yok.
Davutoğlu'na yapılanlar AKP içinde birçok kişiyi kızdırsa da, mevcut koşullarda sesini yükselten olmaması bundan sonra da olmayacağı anlamına gelmez.
Davutoğlu çıkan bu seslerin önderi ya da en önemli ismi olabilir.
Tasfiye sırasında hırçınlaşan Davutoğlu için AKP'de büyük bir karalama kampanyası açılacaktı. Davutoğlu bunu önleyerek partinin “saygın” ismi olarak sessizce ayrılmayı tercih etti.
Bir süre sonra AKP karışırsa Davutoğlu ortaya çıktığında kimsenin ona söyleyecek bir sözü olamayacaktır. Çünkü Davutoğlu kendi ile ilgili en kritik süreçte partisine zarar vermemek için susmuş ağırbaşlı, saygılı ve davaya bağlı bir portre çizmiştir.
Ama Davutoğlu partisinin kötüye gittiği bir anda yeniden fedakarlık yapmaya soyunmuş kimlikle yeniden ortaya çıkmış olacaktır.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları