Erdoğan olmasa Türkiye yerinde sayacak
Can Ataklı: Dünyanın bütün ülkelerinde bu tür kütüphane bir tanedir ve bir ikincisi de yapılamaz zaten.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Yandaş kesim son zamanlarda müthiş bir Fenerbahçe düşmanlığı yapıyor.
Tabii bunu Başkan Ali Koç üzerinden sürdürüyor.
Neden?
Çünkü iktidar, Ali Koç’tan hiç hoşlanmıyor.
Ali Koç’un medeni tavrı, korkmadan konuşması, iktidara yaranma hissi taşımaması hem kendisini hem de takımı hedef haline getiriyor.
Şimdi kimse “futbol fanatizmi” üzerinden ahkam kesmesin.
Son birkaç haftadır başta A Haber olmak üzere, Sabah, Beyaz TV ve türevlerinin haberleri izleniyordur herhalde.
Ali Koç üzerinden yapılan yayınların futbolla, centilmenlikle, kaliteyle bir ilgisi var mı?
Elbette yok.
Durum kulüpler arasındaki rekabetten çıkıp sırf iktidara yalakalık yapmıyor diye yapılan bir düşmanlık haline geldi.
Yandaş tetikçi medyayı bir kenara bırakın, son Galatasaray maçından sonra sarayın da nasıl keyif içinde olduğu görülüyor.
Erdoğan’ın danışmanlarından Mehmet Uçum, Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi üstelik kendi sahasında 3-1 yenmesinden sonra bir tweet atmış.
Uçum, sanki bir Fenerbahçeli gibi davranarak güya Ali Koç’u eleştirmiş.
“Lafım bizimkilere; çekilin bence, Fenerbahçe sizin bu seviyesizliğinize layık değil” diyor bu tweetinde sarayın danışmanı.
Mehmet Uçum’un tweeti aynen şöyle; “Kazanan takıma bir şey demem, öyle ya da böyle kazandı. Lafım bizimkilere; çekilin bence, onurlu bir çıkış yapın. Fenerbahçe, sizin bu seviyesizliğinize layık değil. Ne yani Fenerbahçe size muhtaç mı sandınız? Bu büyük camiaya her türlü dibi yaşattınız, yük olmayı bırakın.”
Mehmet Uçum sarayın danışmanı olmasa attığı bu tweeti kaç kişi okur, kaç kişi ciddiye alır?
Saray danışmanı olunca işin rengi değişiyor.
Uçum, “Sarayda danışman olmamın bir önemi yok, ben Fenerbahçeliyim, duygularımı dile getirdim” diyerek kendini savunabilir ve muhtemelen de böyle yapacaktır ama buna kargaların bile güleceğini söylemeliyim.
Eğer son zamanlarda saray ve çevresinin Ali Koç’u yıpratma çabaları olmasa, Uçum’un tweeti de masum bir Fenerbahçelinin yakınması olarak algılanabilirdi.
Ama durum öyle değil.
Her konuda önceliği kin ve nefrete ve dahi intikam almaya veren bir zihniyetin maç sonrası hemen Ali Koç’u rencide edici açıklamalar yapması, herhalde tesadüf değil.
Ayrıca diyelim ki sarayın adamı tamamen kişisel duygularını dile getirdi, iyi de “seviyesizlik” dediği nedir?
Sanıyorum Ali Koç’un kendisine galiz küfürler eden bir taraftarın üzerine atlamasını kastediyor sarayın adamı.
Eğer böyleyse yine baltayı taşa vurmuş demektir.
Çünkü kendisine küfreden birinin üzerine yürümek seviyesizlikse, Soma’da “Gel lan buraya İsrail bilmemnesi” diye vatandaşın üstüne atlamak ne anlama gelir ki?
YENİ ÖĞRENDİM
İlk kadın tiyatro sanatçımız Afife Jale’nin yürek burkan öyküsü
Ehliyeti yenilemek için sağlık raporu gerekiyormuş.
Bu nedenle mahallemizdeki aile hekimliğine başvurdum doğal olarak.
Kendi aile hekimime göründükten sonra çıkarken, merkezdeki diğer hekim Beyza Güler Gökalp’le karşılaştım.
“Can Bey, ara sıra geliyormuşsunuz sizi bir türlü denk getiremedim” diyerek odasına davet etti.
10 dakika içinde yeni bir hasta gelene kadar sohbet ettik.
Sohbet sırasında masanın üzerinde duran bir kitabı göstererek “Bunu ben yazdım” dedi.
Doktor Beyza Güler Gökalp, yazmaya çok meraklı. Daha lisedeyken hikaye yarışmasında Türkiye birincisi olmuş, şimdi yine yazıyor. Bu arada Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne gidiyor, ayrıca keman da çalıyor.
Kitap, Türkiye’nin ilk Müslüman Türk kadın tiyatro sanatçısı Afife Jale’nin yürek burkan hayat öyküsü.
“Neden Afife Jale?” diye sordum.
“Selahattin Pınar’la aşkı çok dikkatimi çekmişti. Sonra araştırmaya başladım. Bilgi ve belgelere çok zor ulaştım, yıllar sürdü, gerçi her şeyi toplayamadım ama ortaya bu kitap çıktı” cevabını verdi.
Kitabı çok çabuk okudum.
Afife Jale’yi elbette biliyorum ama ayrıntılı yaşam öyküsünü bilmiyordum.
Yürek burkan bir hayat, insanın canını yakıyor açıkçası.
Bulursanız okuyun derim.
ÇOK GÜLDÜM
Erdoğan olmasa Türkiye yerinde sayacak
İktidar çevresi ve yalakalarının Erdoğan’ı övmek için akla hayale gelen gelmeyen her şeyi kullanmaları çok komik oluyor.
Artık öyle bir hale geldi ki sanki Erdoğan olmasa Türkiye yerinde sayacak gibi anlatıyorlar.
Gerçi Erdoğan, bizzat kendisi de yapıyor bunu.
Ona göre eğer iktidara gelmeseydi bu millet fırını, buzdolabını, ocağı bilmeyecekti.
Ne köprü bilecekti, ne tünel, ne de otoyol.
Her şeyi Erdoğan’a bağlayanlardan son örnek Cumhurbaşkanlığı Kütüphaneler Daire Başkanı Ayhan Tuğlu.
Demiş ki, “Cumhurbaşkanımızın vizyonu olmasaydı böyle bir kütüphane ortaya çıkmazdı.”
Saraydaki bu kütüphane güzel mi?
Evet, buna zaten kimsenin itirazı yok.
İyi ki böyle bir eser kazandı Türkiye.
Ama her seferinde “En büyük, en iyi, en faydalı, sadece biz yapabiliriz” türü laflar söylenmesi artık bıkkınlık yarattı.
Ayhan Tuğlu, yandaşların en irisi Sabah’a röportaj verirken, aslında kendi de fark etmiş işi biraz abarttığını ve bir açık kapı bırakmak için “Belki büyük konuşuyorum ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir daha böyle bir kütüphane daha yapmak çok zor. Millete burası hediye edildi. Türkiye’nin en büyük kütüphanesi ortaya çıktı” demiş.
Doğru tabii, böyle bir kütüphane yapmak zor?
Şu açıdan zor: Eğer Türkiye’nin en nadide kitapları, bilimsel verileri burada toplanmışsa, elbette benzerini yapmak hem kolay değil, hatta mümkün de değil.
Dünyanın bütün ülkelerinde bu tür kütüphane bir tanedir ve bir ikincisi de yapılamaz zaten.
Burada can sıkıcı olan, kütüphanelerin başındaki kişi bile yapılanı “fiziki olarak” övmeye çalışıyor.
Oysa aslolan bu kütüphanedeki eserlerdir, bu eserlerin her türlü araştırmada kullanılabilmesidir. Bu araştırma ve incelemelerden ortaya çıkacak sonuçların özgürce paylaşılabilmesidir.
Yoksa “Buraya giriş çok kolay, kimlik numaranı yazarak girebileceksin, içeride bedava çay içip kek de yiyebileceksin” demek, sığ popülizmle bile açıklanamaz.
ŞAŞIRDIM
Turist sayısında rekor kırmışız yine de bu rakamlar ne kadar gerçek bilmiyorum artık
Haber tabii ki yandaş tetikçi medyada var.
İstanbul’a gelen turist sayısında tüm zamanların rekoru kırılmış.
Rakamlarla sizi boğmak istemem ama bu medyanın haberi böyle.
Olabilir mi?
Bilemiyorum, belki mümkündür.
Ancak bundan sonrası için aynı durum söz konusu olmayacaktır.
Bu sadece bizim için değil tüm ülkeler için geçerli.
Çin’deki virüs olayı sadece turizm hareketlerini değil, iş trafiğini de etkiliyor.
Avrupalılar bu yıl “Hiçbir yere kıpırdamasak daha iyi” modundalar.
İş gezileri de hayli azalmış turizmcilerin dediğine göre.
Ama Turizm Bakanlığı, tüm zamanların rekorundan söz ediyor, inşallah doğrudur.
Bu arada sırası gelişken Ölüdeniz’de yaşayan bir tanıdığımdan aldığım bilgiyi de ileteyim size.
Zaten kötü gitmesi beklenen turizme bakın bir de nasıl darbe vuruyorlar.
Ölüdeniz’e tepeden bakan Babadağ, yamaç paraşütü için Türkiye’nin en ideal merkezlerinden biri.
En çok İngilizler geliyormuş, sonra Ruslar. Kış aylarında ise Çinlilerle Arapların gözdesiymiş burası.
Malum Çin’den bu yıl pek gelen olmaz, olamaz.
Ruslar son durumlardan dolayı bu yıl biraz çekingen davranabilir.
Böyle bir ortamda Babadağ’a giriş ücreti 38 liradan 81 liraya çıkarılmış.
Bölge yamaç paraşütünden ciddi para kazanıyor.
700’ yakın paraşüt pilotu varmış.
Geçen yıl 166 bin 700 kişi paraşütle uçmuş.
Babadağ’a yapılan zamma paraşüt pilotları çok tepki göstermişler.
Fiyatlar makul seviyeye indirilene kadar da uçmamayı düşünüyorlarmış.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Zavallı polisler, yandaş medyaya toslayınca azarı işittiler
Üzerinden biraz zaman geçti ama ibretlik olması açısından yazmayı yararlı buluyorum.
Geçen hafta, yandaş medyanın parlayan kuruluşlarından Kanal D’nin bir muhabiri, bir taciz haberini hazırlamak için gittiği okulda polisler tarafından alıkonulmuştu.
Kanal D ve Demirören medyası da bu duruma tepki göstermişti.
Yandaş medyanın başına gelen bu olay haliyle İstanbul emniyetini de sıkıntıya soktu.
Müdürler muhtemelen “Kardeşim ne yapıyorsunuz, bizimkilere niye zorluk çıkardınız?” diyerek azarlandılar.
Çünkü daha önce hiç benzeri olmamış biçimde İstanbul Emniyet Müdürü, kendi polislerine fena halde ayar verdi.
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’ın açıklamasında, “Emniyet güçleri, bundan böyle tartıştığı her vatandaşa ‘mukavemetten işlem yaparız’ diyemeyecek. Polise mukavemet olursa elbette gereği yapılacak, ancak bazı olayda keyfi davranılıp konunun tırmandırılıp “Polise mukavemetten” işlem yapıldığı ya da yapılmaya çalışıldığı görülüyor. Personelimiz uygun olamayan adap ile ilk diyaloğa başlayınca, vatandaşta tepki verebiliyor ve konu buradan ‘polise mukavemetten’ işlem yapmaya gidiyor. Böyle bir şeye müsaade edilemeyecek. Bilhassa sokakta vatandaşla bire bir temasta olan önleyici ekipler, Yunuslar ve Gece Kartalları olmak üzere her göreve çıkışta yapılan toplantılarda bu konu ile alakalı ikaz defaatle yapılacak” denildi.
Polis bu uygulamayı aslında hep yapıyor,
Ne var ki bu kez yandaş tetikçi medyaya tosladılar.
Böyle olunca da azarı yediler zavallılar.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları