Erdoğan’dan göz yaşartan sözler
Can Ataklı; Gezi direnişine karşı öfkesi bir türlü dinmeyen ve her fırsatta Gezi’yi eleştiren, polisin orantısız güç kullanmasını bir destan gibi anlatan AKP genel başkanının Fransa olayları nedeniyle söyledikleri gerçekten insanın gözlerini yaşartacak nitelikteydi.
ANALİZ
Komşular bitti şimdi sıra Libya’nın çöllerine geldi
Erdoğan iktidarının kendisini Akdeniz ve Ortadodoğu’da gerçekten “oyunu kurucu” sanmasının cılkı çıktı artık.
Durup dururken neredeyse tüm komşu ülkelerle düşman olduk.
Yetmedi bu ülkelerde “Buraları bizden sorulur” edası ile askeri operasyonlara da girişiyorlar.
Bunlar da yetmiyor çok uzak ülkelerle de aramızı bozup düşmanlık tohumları atıyorlar.
Koskoca Arap dünyasında Katar dışında tek dostumuz, müttefiğimiz olmayı bırakın selam veren bir tek Müslüman ülke bırakmadılar.
Hindistan ve Pakistan, Türkiye’ye şüphe ile bakar oldu.
Çin’le aramız şeker rengi.
Avrupa Birliği ile neredeyse ipler kopacak.
Bütün AB ülkelerinin de üyesi olduğu NATO’dan atılmamızı bile teklif edenler var.
Okyanus’taki ada devletler bile “Şu Türkiye dünyanın başına bir dert açmaz inşallah” temennisi içinde.
Bu iktidar o derece düşman toplamayı becerdi aslında.
Ama sorarsanız en haklı kendileri, dış güçler Türkiye’yi çok kıskandıkları için elbirliği ile iktidarı batırmaya çalışıyorlar. (Tabii onlar bunu Türkiye olarak telaffuz ediyor.)
Dünyanın tek derdi var bunlara göre o da Erdoğan’ı ne pahasına olursa olsun devirmek.
Şimdi bütün bunların üstüne bu iktidar Türkiye’nin başına bir de Libya sorunu açıyor.
Bunun da yetinmeyip Anadolu’nun uçsuz bucaksız köylerinden toplayacağı yiğit, mert insanları Libya çöllerine sürmeye hazırlanıyor.
Niye?
Çünkü yeni bir dış politika faciası, çapsızlığı, yeteneksizliği ile karşı karşıyayız.
NATO’nun Kaddafi henüz sağken Libya’da yönetimi değiştirmek için başlattığı operasyona önce “NATO’nun ne işi Libya’da yaaaa” diye karşı çıkan Erdoğan hemen üç gün sonra “Biz de varız” diyerek kendini ortaya atmış, ardından Kaddafi’nin kendi vatandaşları tarafından linç edilmesine dolaylı olarak neden olmuştu.
Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinden ne umduklarını pek bilemiyorum ama bu fahiş yanlışlardan sonra bir de bu ülkede çıkan iç savaşta yanlış tarafı tuttular.
Nerede bir iç savaş çıksa hemen taraf olan AKP iktidarı Libya’da “İhvancıların” yanında saf tuttu.
Zaten görünen o ki bütün mesele oyunu “İhvan üzerinden” yürütmek ve bu örgütün liderliğini ele geçirmek.
Peki bu oyun tutar mı?
Bana göre Erdoğan’ın eli mahkum bu oyunu sürdürmeye.
Çünkü daha birkaç gün önce Libya’daki bu İhvancı yönetimle kıta sahanlığı anlaşması imzaladı.
Saray bu anlaşma ile Akdeniz’in en büyük oyun kurucusu olduğuna, diğer ülkelerin oyunlarını bozduğuna inanıyor.
Buna karşı bu İhvancı grubun durumu pamuk ipliğine bağlı.
Şimdilik Birleşmiş Milletler tarafından meşru görünen bu yönetim aslında sadece Trablus ve çevresini kontrol edebiliyor.
Ülkenin asıl büyük gücü General Hafter’in elinde ve ordusu şu sıralar Trablus kapılarına dayanmış durumda.
Elbette kesin değil ama Hafter bir süre sonra Trablus’u ele geçirebilir ve meşru yönetim haline gelebilir.
Bu durumda iktidarın çok bel bağladığı anlaşma da ortadan kalkar.
Sanıyorum Erdoğan bunun telaşı ve öfkesi ile Libya’ya asker gönderebileceğini söylüyor.
Oysa o da çok zor ve riskli, çünkü Erdoğan’ın askeri operasyonla durduracağını düşündüğü Hafter’in arkasında Mısır, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri ve en önemlisi Rusya var ve bu ülkelerin askerleri halen Libya topraklarında.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Sorunun güzelliğine bakar mısınız?
Yandaş tetikçi medyanın artık soru sorma vasfı tamamen yok oldu.
Zaten hiçbiri kendi başına soru sormuyor.
Erdoğan’a sorulacak soruların hepsi önceden hazırlanıyor ve karşısına oturtulan gazetecilere veriliyor.
Ancak soruları hazırlayan ekiptekiler bazen kantarın topuzunu kaçırıyor.
Sanki gerçekten soru soruyormuş rolü yapan gazetecilerin eline öyle sorular veriyorlar ki oynanan oyun komik biçimde ortaya çıkıyor.
Önceki gece TRT’de yayınlanan programda gazeteci süsü verilerek Erdoğan’ın karşısına oturtulanlardan biri aynen şu soruyu sordu;
“Türkiye güneyindeki terör koridorunu çok başarılı hamlelerle, operasyonlarla adeta kırdı. Şimdi çok önemli bir kazanım Doğu Akdeniz’de de geçerli ve Libya ile yapılan bir anlaşma var. Bu anlaşma ile Türkiye aslında yine bazı oyunları bozdu. Türkiye ne kazandı?”
Soru zaten sarayın muhteşem politikasının! dile getirilmesi.
Cevaba bile gerek olmayan bu soruya karşı Erdoğan’ın söylediği de efsaneydi bana göre.
AKP genel başkanı bu konudaki çalışmaların Kaddafi döneminde başladığını ancak Kaddafi’nin ölümü üzerine buna devam edilemediğini söyledi.
Zannedersiniz ki Kaddafi doğal sebeplerle öldü, aralarında Türkiye’nin de olduğu NATO güçlerinin bunda hiç payı yoktu.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Erdoğan’dan göz yaşartan sözler
Gezi direnişine karşı öfkesi bir türlü dinmeyen ve her fırsatta Gezi’yi eleştiren, polisin orantısız güç kullanmasını bir destan gibi anlatan AKP genel başkanının Fransa olayları nedeniyle söyledikleri gerçekten insanın gözlerini yaşartacak nitelikteydi.
TRT’deki programda Erdoğan kendisine “Fransa’daki genel grevin ve polisin halka uyguladığı şiddeti” sorulmasını istemiş.
Gazeteci kılıklı kişilerden biri bunu sorunca Erdoğan lafa bir girdi pir girdi.
Bakın neler söyledi;
“Tabii burada orantısız güç kavramını işlerine geldiği yerlerde hep kullanıyorlar. Televizyon ekranlarında kadın, erkek hiç ayırt etmeksizin polislerin yerlerde onları nasıl sürüklediğini hep görüyoruz değil mi? Orantısız güç ve zaman zaman bakıyorsunuz mermi kullanma noktasında, plastik mermiden diğerlerine de geçiyorlar. Şu ana kadar çok ciddi sayıda yaralı var. Bütün bu yaralılarla birlikte sarı yeleklilerin taleplerinin yerine getirildiğine dair bir şey yok. Bu, Fransa’da bir şeyin sinyalini veriyor. 2022’de seçim söz konusu, orada. Belki de 2022’yi bulmayacak. Böyle bir durum ortada çünkü yasal düzenlemelerini giderek daha katı hale getirdiler. Türkiye, buna benzer bir şey yapsa çılgına dönerler. Türk polisi böyle bir şey yapmış olsa kıyamet… Bu tabii oralarda olduğu zaman haklarıdır, yapabilirler, ama Türkiye’de bırak onu, onun çok çok gerisinde teröre karşı bir adım atılsa, ‘Yapamazsınız.’, ‘Sizde şiddet var.’ İşte ortada. Buralarda olduğu zaman meşrudur, Türkiye’de olursa gayrimeşrudur.”
Ama sonuçta şunu anlamıyorum; polislerin gösteri yapanları yerde sürüklemesi, gaz ve su sıkması, yerlerde sürüklemesi iyi bir şey mi değil mi?
Erdoğan’a göre bu bir insanlık suçu.
Oysa polisin Türkiye’de çok daha acımasız olduğunu biliyor.
Bunu da “Bizimki teröre karşı müdahale” diyor.
Fransa’da Gezi türü olay halkın hakkını araması ve polisin kullandığı orantısız güç insanlık suçu, bizde ise her türlü hak arama terörist eylem.
BUNU YAZMAK GEREK
Metro müdürünü aşağı indirene kadar bıkmayacağım
Kibir konusunda anladığım kadarıyla yeni İstanbul Belediyesi ile eskisinin arasında çok fark yok.
Nedense iktidara gelenlerde hemen bir “tanrı psikolojisi” baş gösteriyor.
İstanbul’daki AKP yönetimi de neredeyse 25 yıl boyunca hep tepeden baktı, kibirli oldu.
Erdoğan’ın siyasete getirdiği bir usul var.
“Kimseye cevap vermeyin, sizi eleştiren kimseyi ciddiye almayın, kulak asmayın.”
Bu uygulama CHP çatısı altında seçime giren ve kazanan ekip tarafından da aynen uygulanıyor.
Ama bu umursamazlığa karşı elbette eleştiri ve uyarılarımızı yazmaya, söylemeye devam edeceğiz.
AKP döneminde bir kaç kere, yeni yönetimin işbaşına gelmesinden sonra da iki kere metro ile ilgili eleştiri ve önerilerimi yazdım.
Ciddiye bile almadılar.
Çünkü kim olduğunu bilmediğim gibi merak bile etmediğim biri metronun başına oturtulmuş.
Belli ki lütfedip hayatında bir kere bile metroya binmemiş biri. Toplu taşımadan da haberi yok herhalde.
Çünkü binse en azından önerimi ciddiye alır.
Örneğin dedim ki “Cumartesi pazar günleri aşırı yoğunluk oluyor ama metro 4 vagonlu çalıştırılıyor, insanlar balık istifi gibi oluyor, metro müdürü aşağı inip durumu görse mutlaka önlem alır.”
O kibirden burnu Kafdağı’nda olan müdür inmiyor ki bir türlü aşağı durumu görsün.
Sonra anonslardaki Türkçe sakaletine dikkat çekiyorum.
Umurlarında bile değil.
Ayrıca 25 yıllık bir saltanattan sonra “halkın öfkesi sayesinde” İstanbul’da iktidara gelenlere şunu söylemek isterim,
Hiç olmazsa geldiğinizi anlatacağımız küçücük rötuşlar yapabilirsiniz.
Örneğin toplu taşıma araçlarındaki anonslarda kullanılan sesi ve cümleleri değiştirebilirsiniz.
Metrobüs duraklarını yenileyebilir, daha kullanışlı ve rahat hale getirebilirsiniz.
Bunlar bile farklı olduğunuz konusunda kamuoyunda bir heyecan yaratır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları